English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Daytime

Daytime translate Turkish

848 parallel translation
Daytime.
Gündüz.
Daytime again.
Yeniden gündüz.
Ward was only trying to tell you that the defense was that murder was committed in a fit of daytime sleep walking.
Savunmaya göre cinayet gündüz vakti uyurgezerken işlenmişti.
He's a ding-ding in the daytime, goes to school at night.
Gündüzleri ding dinge devam, okula geceleri gidiyor.
- I never drink wine, in the daytime.
- Ben gündüzleri asla şarap içmem.
In the daytime you shall stand and sustain their blow, halt the German wedge and hold fast until we crush them from the flanks.
Gün boyunca yerinizde kalmalı,.. ... onların hızını kesmeli, ve Cermenler mola verdiğinde biz kanatlardan onları sıkıştırıp mahvedene kadar dayanmalısınız.
- I wouldn't know in the daytime.
- Gündüz görsem bilemem.
- Not in the daytime, but at night...
- Gündüzleri değil ama geceleri...
In the daytime.
Gündüzleyin.
It was strange to go out into the street and find the men there in the daytime.
Gün içinde sokağa çıkınca erkekleri görmek garipti.
For the first time in my memory, our front door was shut tight in the daytime.
Hatırladığım kadarıyla gün içinde kapımız sıkısıkıya ilk kez kapanmıştı.
I say, Holmes, can't we come back in the daytime?
şey, Holmes, gündüz vakti bir daha gelemez miyiz?
In the daytime, he's an executive at Nitro Chemical.
Gündüzleri Azotlu Kimyasallar'da yöneticilik yapıyor.
In the daytime it looks different.
Gündüz farklı görünüyor.
I'm not much of a daytime drinker.
Gündüz içki içen tiplerden değilim.
Oh, next you'll be telling me it's good because you can get better pictures in the daytime.
Birazdan bana günışığı iyi, güzel görüntüler çekerim diyeceksin.
- Suppose I get killed in the daytime.
- Ya gündüz öldürülürsem.
In the daytime, he'll be kept on a leash.
Gündüzleri ise tasmayla gezecek.
All the things scared of the daytime.
Şeylerin hepsi gündüzden korkar.
I never saw her in the daytime.
Gündüz vakti onu hiç görmüyordum.
We did do it in daytime.
Bunu gündüz yaptık.
A little strange to see the place in the daytime.
Mekânı gündüz gözüyle görmek biraz garipti.
The daytime, baby, the nighttime, baby, the right time, baby to fall in love.
# Güpegündüz bebeğim... # Gece yarısı bebeğim... # Şimdi aşık olmanın tam zamanı bebeğim.
The daytime, baby, the nighttime, baby.
# Güpegündüz bebeğim, Gece yarısı bebeğim... - Korktun mu?
These plain-sided crates are filled with the lead towers made by the daytime staff.
Yan tarafı boş sandıklarda gündüz vardiyasının yaptığı kurşun kuleler var.
And we only hold up a gas station once a week and in the daytime.
Ve haftada sadece bir gün gündüz vakti benzin istasyonunu soyuyoruz.
A man you can look at in the daytime
Gündüz gözüyle yüzüne bakabileceğin bir erkek.
I sure pity the people who have to breathe in the daytime
Ama ne yazıkki gündüzde nefes alıyoruz.
[Brian] Yes, but you shouldn't call me in the daytime.
Evet, ama bana gündüz telefon etmemeliydin.
- Do you drink in the daytime?
- Gündüz içer misin?
We're going in the daytime, today, so everybody can see what we're doing.
Gün ışığında gidiyoruz, bugün, Böylece herkes ne yaptğımızı görecek.
They sneak in at night... and I walk in this front door in the daytime, see.
Gece kimseye görünmeden geliyorlar. Ama ben güpegündüz ön kapıdan giriyorum.
I don't dream about detectives, Nathan, even in the daytime.
Ben rüyamda dedektif falan görmem Nathan, gündüz bile.
All that nonsense about night-time and daytime and rule books and such.
Geceler, gündüzler, kurallar falan hakkındaki bütün o saçmalıklar...
- A daytime doll.
- Gündüzlerin kadınıyım.
It's all right in the daytime.
Gündüz vakti sorun yok.
It's like the daytime didn't want to end, isn't it?
Gün, bitmek istemiyor gibidir, öyle değil mi?
It's like the daytime was going to put up a big scrap.
Sıkı bir mücadele verecek gibidir.
- Not in daytime.
- En azından gündüz gözüne.
Of course the doc can be trusted too, in the daytime.
Tabii doktora da güvenilebilir. Gündüz.
You don't see it much in the daytime when everybody's hustling around, rushing from where they is to where they ain't.
Bunu, herkesin itişip kakıştığı bir yerden başka yere koşuşturduğu gündüz vakti pek göremezsiniz.
No, in the daytime, the poor wander about.
Hayır, fakirler gündüzleri sağda solda gezinir.
Never ventures forth in the daytime.
Gündüzleri asla dışarı çıkmaya cesaret edemezler.
Visitors aren't allowed at daytime, but Nurse Brita made an exception.
Gündüz ziyaretçilere izin verilmez, ama Hemşire Brita bir istisna yaptı.
- She takes them in the daytime, too.
- Gündüz de alıyor.
This is the same Miami Beach, daytime.
Burası aynı Miami Sahili, gündüz.
It's daytime, people!
Sabah oldu.
You can't go down the other side of Tabor in daytime, much less at night.
Gündüz Tabor'un arkasından inemezsiniz, gece de.
Bars in the daytime are like women without makeup.
Gündüzleri barlar, makyajsız kadın gibidir.
Flashy kimonos would get more attention, but I can't wear them in the daytime, so I buy plain ones instead.
Parlak kimonolar daha dikkat çekici olduğu halde gündüzleri onları giyemiyorum sade olanları tercih ediyorum.
The stations aren't strong enough in the daytime, tonight it'll work.
Gündüzleri radyo sinyali zayıflıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]