Deadbeat translate Turkish
396 parallel translation
Why'd you let that deadbeat run my turf?
O otlakçıya benim mıntıkanın idaresini nasıl verdin?
It would be the easiest course to transfer you out... to saddle some unsuspecting guy with a deadbeat.
Seni başka yere naklettirmek en kolay yol olur. Bir asalağı başka bir masum subayın başına sarmak.
You're gonna get every deadbeat... every man with a penchant for head colds.
Her asalağı sen alacaksın. Grip olmaya eğilimli her adamı.
In case you aren't clear what this is about, I'm supposed to be a deadbeat.
Bunu tam anlamadıysanız söyleyeyim ; ben bir asalağım.
Now she found another deadbeat to say "I love you."
'Seni seviyorum'diyen başka bir otlakçı buldu şimdi de.
That deadbeat Dubourg.
Şu beleşçi Dubourg'u.
Get out of here, you deadbeat drunk!
Buraya gel, seni beleşçi serseri!
- I realize you're a deadbeat.
- Beleşçi olduğunu anlıyorum.
All I see is a deadbeat on crutches.
Tüm gördüklerim koltuk değneğinde bir tembel.
- I know a deadbeat when I see one. Now, I don't mind getting took for a drink or two.
Şimdi, bir ya da iki içki içtiğini zannetmen umrumda değil.
You're the first deadbeat we ever got in our place.
Borcunu ödemeyen bir tek siz varsınız.
You're a punk, a deadbeat.
Haytanın tekisin ve borcun var.
We want the indoor plants, deadbeat.
İçerideki bitkileri istiyoruz, beleşçi.
Plants ain't free just because they grow on trees, deadbeat.
Bitkilerin bol bulunması beleş olduğu anlamına gelmez, beleşçi.
- I know you're in there, deadbeat.
- Orada olduğunu biliyorum, beleşçi.
I know you're in there, deadbeat.
Orada olduğunu biliyorum, beleşçi.
I ain't no deadbeat welfare chiseler, and neither are you.
Ben beleşçi bir yardım bürosu dolandırıcısı değilim. Sen de öyle.
Uh-uh-uh-uh! Hey, deadbeat, this is a nickel.
Hey, sersem, bu 5 sent.
Foley would win on that deadbeat straight.
Foley çok yorgunken bile kazanır.
- We gotta wake up a deadbeat.
- Beleşçinin birini uykusundan uyandıracağız.
It's an old deadbeat trick.
Klasik ölüyorum numarası.
David, I think this deadbeat is dead.
David bu adam numara yapmıyor. Ölmüş.
I want to do something more to help the other deadbeat children like him.
Onun gibi kötü durumdaki çocuklara daha fazla yardım etmek istiyorum.
Well, you know, honey, I don't know much about these things, but it seems to me that when they take a buzz saw to your credit card in public, it's just their way of saying, "Get lost, deadbeat."
Canım, bildiğin gibi bu işlerden ben pek anlamam ama bence bankalar toplum içinde kredi kartı isteğine bakarlarsa, "kaybol bedavacı" derler.
No. Everybody said, "Get lost, deadbeat."
Hayır, hepsi "kaybol bedavacı" demiş.
Cash only, deadbeat.
Paralar peşin, pis müflis!
I'm looking for a guy who's not married, not into drugs, not a deadbeat, but not a workaholic.
Ben bekar birini arıyorum, uyuşturucu kullanmayan, hayasız olmayan ama işkolik de olmayacak.
Embarrassing me in front of my friends, like I'm a deadbeat.
Arkadaşlarımın önünde sanki beleşçi biriymişim gibi küçük düşürüyorsun.
Deadbeat by the name of Sutton.
Sutton isminde serserinin teki.
Deadbeat.
Şu beleşçi.
It's when your daddy lives someplace else and comes over to take you places, and your mommy says he's a deadbeat.
Baban başka bir yerde yaşadığı zaman, ve gelip yerini alır, ve annen der ki o başkaların sırtından geçinen kimse.
That deadbeat you mentioned?
Bedavacılığından bahsetmiş miydim?
Tully Alford- - charlatan, deadbeat, parasite.
Tully Alford şarlatan, bedavacı, parazit.
Could you get him for me? Bunch of bullshit trying to make a living on these deadbeat leads.
Bu beleşçinin önde gidenleriyle hayatını kazanmaya çalışmak tam bir saçmalık.
On deadbeat magazine subscription leads. - Who?
Beleşçiler dergisine abone müşteri.
We got ourselves a deadbeat back here.
Buraya bir otlakçı yerleşmiş.
Deadbeat.
Beleşçi.
So what's a day or two to a deadbeat?
Beleşçi için bir iki günün lafı mı olur!
He's a deadbeat. Ex-husband!
Avantacının önde gideni.
I just can't let that deadbeat win again.
O avantacının tekrar kazanmasına izin veremem.
I can't have every deadbeat on the payroll pestering me with their idiotic brainwaves.
Aptalca fikirleri ile benim canımı sıkan beleşçilerle uğraşamam.
I'm sorry I'm not a deadbeat like you, Bill.
Üzgünüm, senin gibi değilim, Bill.
Oh, look, there's the deadbeat.
" Bakın asalak geçiyor.
You thought he was a deadbeat.
Hani o bedavacıydı.
Why not call it the half-conscious - deadbeat-with-no-job-home-all-day eating-Cheetos and-watching-TV recliner?
Neden bilinçsiz-işsiz-tembel - bütün gün evde oturup durmadan Cheetos yiyip TV seyreden denmesin ki?
Brings out the ghosts of deadbeat relatives.
Hayaletleri ve hayırsız akrabaları çıkarır ortaya.
Another deadbeat.
Bir parasız daha.
Talk about deadbeat dads.
Güya borç içinde yüzen baba.
- Some deadbeat threw him out.
- Aylağın biri atmış.
Runaways, deadbeat dads, dropouts, folks hiding from the IRS all vanishing without a trace.
Kaçıyorlar, dövülüyorlar, kimlik değiştirip maliyeden saklanıyorlar... Hiçbir iz bırakmıyorlar.
Ice this deadbeat.
Dondur şu üçkağıtçıyı.