English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Discrepancies

Discrepancies translate Turkish

187 parallel translation
Discrepancies in her memory can be attributed to the head wound.
Hafızasının, onu aldatması halinde bu durum başından aldığı yaraya yorulabilir.
Too many discrepancies in her story.
Öyküsünde çok fazla tutarsızlık var.
- Such as? The discrepancies in their answers to the commission - suggest that, if properly interrogated...
Komisyona verdikleri cevaplardaki tutarsızlıklar gösteriyor ki eğer doğru bir şekilde sorguya...
I do not want any discrepancies in these records.
Ben bu kayıtlarda hiç bir terslik istemiyorum.
- Two discrepancies in your returns.
- Gelirlerinizdeki iki tutarsızlık.
Discrepancies, huh?
Tutarsızlık, ha?
I thought there were some discrepancies.
Bir takım ayrılıklar olduğunu, sanıyordum.
I found some discrepancies, sir.
Kaptan Picard'ın şahsi kayıtlarıyla karşılaştırınca, bazı tutarsızlıklar buldum efendim.
Now,... there are several seeming discrepancies in the Captain's log.
Şimdi... Kaptanın seyir defterinde birkaç çelişki var gibi.
Now,... there are several discrepancies in the Captain's log.
Şimdi... Kaptanın seyir defterinde birkaç çelişki var gibi.
That's where the discrepancies were.
İşte bu noktada anlaşmazlıklar var.
There aren't any discrepancies.
Tutarsızlık yok.
There are never discrepancies.
Hiç tutarsızlık yok.
I'm preparing a list of discrepancies that I've identified in your modifications.
Geliştirmelerinde saptadığım uyuşmazlıkların bir listesini hazırlıyorum.
Note any discrepancies.
Uyuşmazlıkları sapta.
No discrepancies noted.
Uyuşmazlık saptanmadı.
It takes a trained eye to notice certain... discrepancies.
Bazı çelişkileri fark etmek için eğitimli bir göze ihtiyaç vardır.
We understood that there were wide discrepancies in the wounds inflicted.
Meydana gelen yaraların birbirinden farklı olduğunu sanıyorduk.
Well, his body possesses some anatomical discrepancies.
Vücudunda anatomik gariplikler var.
One or two discrepancies.
Bir iki çelişki war.
Discrepancies?
Çelişki?
The discrepancies specifically relate to... use of an M-16 rifle...
Çelişkiler özellikle şey hakkında... Bir M-16'nın kullanılmış olması...
As I explained to the White House, there should be a further investigation..... before we move forward. The discrepancies... Another matter completely.
Beyaz Saray'a da açıkladığım gibi biz devam etmeden..... daha derin bir soruşturma yapılmalıdır.
We noticed discrepancies in the time - track system.
Zaman izleme cihazlarımızda bir arıza var.
Mrs. Nesbitt, there's, uh, some confusion about possible discrepancies... in your husband's prescription records at the pharmacy.
Bayan Nesbitt, eşinizin eczanedeki reçete kayıtlarında... bir takım karışık çelişkiler var...
Now, so far we've tried to account for these discrepancies... with various theories of parallel or accelerated...
Şimdiye kadar, biz hesaba sadece... paralel ve hızlandırılmış...
Even Michelle thought there were discrepancies.
Michelle bile bu işte bir bit yeniği olduğunu anlamıştı.
And you found discrepancies?
Farklılıklar mı buldun?
It's like yours, but there are discrepancies.
Seninki gibi ama bazı farklılıklar var.
'Discrepancies? '
Farklılıklar mı?
I live for discrepancies like these.
Ben de böyle çelişkiler için varım.
There are some odd discrepancies.
Biraz tuhaf discrepancies.
The period discrepancies.
- Neleri? - Çağla ilgili çelişkileri.
He thought the discrepancies could be cleared up without much trouble.
Vergi iadesindeki düzensizlikleri kolayca halledebileceğimizi söyledi.
Only a priest of Marduk would be able to spot the discrepancies.
Aradaki farkı yalnız bir Marduk rahibi anlayabilir.
We've discovered several discrepancies which have led us to believe...
Bazı tutarsızlıklar bulduk. Bu da bizi- -
There's been some discrepancies in the click count.
Poz sayılarında bazı farklar çıktı.
The discrepancies are on logs you initialed.
Farklar senin parafladığın kayıtlarda.
These discrepancies would be enough, but you're spacing out, taking 90-minute breaks, creating scenes,
Bu farklar yeterli olur, ama anormal davranıyorsun. 90 dakikalık öğle paydosu, olay çıkarmalar...
Until that point of the evening, all parties concede... but for minor discrepancies, the foregoing is true.
O ana kadar herşey yolunda gidiyormuş ama sonra bir anda herşey kontrolden çıkmış.
In her file, there are discrepancies and significant questions.
Dosyasına bakın. Bir sürü anlamsızlık var. Bazı özel soru işaretleri var.
If an article's on, say, ethanol subsidies, you could check for discrepancies against the Congressional Record, trade publications, LexisNexis, and footage from C-SPAN.
Diyelim ki, bir makale, etanol sübvansiyonlarını inceliyor, yazdıklarınızın kongre kayıtlarıyla, ticaret yayınlarıyla çelişmediğini göstermelisiniz. C-SPAN gibi şirketlerin yazılarını kontrol etmelisiniz.
There are some discrepancies with your income and your spending.
Gelirin ile harcamaların arasında dengesizlik var.
But there are discrepancies. Discrepancies?
Kabartmalar aynı değil.
It's come to our attention that discrepancies exist concerning the reporting of assets... namely, several valuable works of art.
Birkaç değerli sanat eseri olarak da adlandırabileceğimiz malvarlığının... rapor edilmesine dair çelişkilerin mevcudiyetine dikkatimizi toplamak lazım.
These discrepancies?
Bu farkları?
- These files have discrepancies.
Bu dosyalarda uyumsuzluk var.
There could have been some slight navigational discrepancies.
Bazı küçük seyir tutarsızlıkları olabilir.
There are slight discrepancies, within the range that a person's handwriting would change in ten years...
Aralarında küçük farklılıklar var bir insanın el yazısı, on yılda biraz değişebilir.
Whatever discrepancies there are between his testimony and what's actually in the police locker will be offset when the Feds find the drugs we planted in's house.
İfadesindeki çelişkiler ve gerçekte olanlar... Polis dolabındakiler, FBI Lazerov'un evine yerleştirdiğimiz, uyuşturucuları bulursa. kapıyı kırmışlar, evin ne kadar güvensiz olduğunu göstermek için.
Yes, he sniffed, swirled, swished, and did every other pretentious and borderline-disgusting thing that you can do with a glass of wine in a public place, and he did it all while describing to me the vintage discrepancies and the wood they use
Evet. Kokladı, tuhaf sesler çıkardı. Bir kadeh şarapla yapılabilecek bütün iğrenç davranışları sergiledi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]