English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Dishonour

Dishonour translate Turkish

138 parallel translation
It's a dishonour upon their entire family.
Hem kendileri hem aileleri için utanç kaynağı bir durum.
Your shame is their dishonour.
Utancınız onların şerefsizliğidir.
The new fellow, he will dishonour me
Yeni gelen adam, namusumu lekeleyecek.
Dishonour?
Namusunu mu lekeleyecek?
I invented a theory to dishonour my father.
Babamın şerefine leke süren bir teori uydurdum.
the hour when the boy yearns for death, the hour when pity means dishonour.
ölümü özlediği zamanı, zamanı mehameti ayıp olduğu zamanı.
Stolen by the Christian armies when they plundered their way across our cities to the dishonour and humiliation of our ancestors.
Hristiyan orduları tarafından çalınmış, önlerine gelen şehirleri yağmaladıkları sırada hem de atalarımız hiçe sayılarak.
I wanted to dishonour your sweetheart.
Sevgilinin namusuna leke sürmek istemiştim.
How we face it can be our great honour, or our dishonour.
Nasıl karşıladığımız, bir şeref veya şerefsizlik örneği olabilir.
I swear that as long as I live I shall not dishonour the society which I now join
Ant içerim ki, hayatım boyunca mensubu olduğum mesleğin şerefine leke sürmeyeceğim.
... the noble and brave lived and died within the castle covered with blood, dishonour and shame.
Nice soylu ve cesur insan burada onursuzca katledildi.
Such dishonour!
Şerefini lekeliyorsun, Lord Kozlik!
that you love me but we must save Kozlik from dishonour.
Beni sevdiğini de biliyorum. Ama biz ayrılanlar Kozlik'i onursuzluktan korumalıyız.
The prosecution does not wish to dishonour this man, but facts are facts.
Savcılılık olarak bu adamı lekelemek istemiyoruz, ancak deliller var.
Do not put upon these shoulders the terrible shame of exile and dishonour.
Bu omuzlara o korkunç sürgün ve onursuzluk utancını yüklemeyin.
Moreover, I even ask you to inflict a severe punishment on me, but not to make me foreswear in public, because it would only bring dishonour to these clothes I'm wearing.
Dahası, ağır bir cezayı üzerime yıkmanızı bile isterim, .. ama beni herkesin önünde tövbe etmeye zorlamayın, .. Çünkü bu sadece, üzerime giydiğim kıyafetin şerefini lekeler.
I consider it a great personal dishonour to have to deny that I am a criminal.
Suçlu olduğumu inkar etmeyi büyük bir şerefsizlik sayarım.
The last occasion on which we met you wantonly caused me injury and dishonour.
Son görüşmemizde... ahlaksızca onurumu lekelemiştiniz.
Don't dishonour me!
Beni kirletme!
You dishonour our people.
Halkıma leke sürüyorsun.
- These terms mean dishonour.
- Bu şartlar çok onursuz!
Defeat, dishonour.
Yenilgi... onursuzluk.
I fled from the dishonour of defeat, not from you.
Kendini suçlama. Ben senden değil, yenilgiden kaçtım.
- It was my duty as a ninja... to erase the dishonour of my defeat.
- Bir ninja olarak yenilgimin utancını silmek için bunu yapmalıydım.
It is indeed our honour, that he has graced us worth his presence, but unfortunately, also our dishonour.
Gerçekten bizim onurumuzdur ki, varlığıyla bizi onurlandırdı, fakat maalesef, bunun yanında bizim utancımızdır.
We are not here to dishonour the Emperor's uniform... by making deals with civilians... like Kferrer and Halmi... getting involved in God knows what.
Biz burada İmparator'un üniformasını lekelemek... sivillerle işler çevirmek için bulunmuyoruz. Kferrer ve Halmi gibi... başka ne işler çevriliyor Tanrı bilir.
Prepare yourself for a story of dishonour and deceit that will make your stomach turn.
Midenizi altüst edecek bir onursuzluk ve düzenbazlık hikayesine kendinizi hazırlayın.
A story of dishonour and deceit...
Bir onursuzluk ve düzenbazlık hikayesinden...
Yes, they must be punished,... but not executed with dishonour.
Evet, cezalandırılmaları gerekli... ama onursuzca idam edilmemeliler.
Death before dishonour, all that stuff?
Onurunu kaybetmektense ölmek falan yani, ha?
You would dishonour our sacred traditions?
Kutsal geleneklerimize leke mi süreceksin?
"Death before dishonour."
"Ya onur, ya ölüm."
I do not believe any human can truly understand my dishonour.
Hiç bir insanın gerçekte benim şeref lekemi anlayacağını sanmıyorum.
- I must bear my dishonour alone.
- Şeref lekemi kendi başıma taşımam lazım.
Yet you dishonour me at every opportunity!
Yine de her fırsatta onurumu kırıyorsunuz!
I did not know that being polite to a Starfleet officer would bring dishonour to him.
Bir Yıldızfilosu subayına karşı nazik olmanın... onun onurunu kırdığını bilmiyordum.
You may refuse with no dishonour.
Bunu şerefinize leke gelmeden red de edebilirsiniz.
Would you kill an old woman to cover your dishonour?
Kendi şerefsizliğini örtbas etmek için yaşlı bir kadını öldürecek misin?
It is your dishonour we are protecting here, isn't it, Duras?
Burada koruduğumuz senin şerefsizliğin, öyle değil mi Duras?
For this dishonour you'll endure the greatest humiliation Tosk can know - to be captured and brought home alive.
Bu onursuzluk yüzünden Tosk'un bildiği en büyük rezilliğe katlanacaksın - esir alınıp canlı olarak geri götürüleceksin.
To stay would be a greater dishonour.
Kalmak en büyük onursuzluk olur.
If my father were alive, it would dishonour his sons and their sons.
Babam yaşıyor olsaydı, bu oğullarının ve onların oğullarının şerefini 3 nesil boyunca lekelerdi.
So, you're willing to ignore the possibility because of dishonour?
Yani bu onursuzluğu umursaman yüzünden, bu ihtimali görmezden gelmek mi istiyorsun?
We would not return to dishonour them.
Geri dönüp onların şereflerine leke sürmek istemedik.
If you had found your father,..... you would have found only dishonour.
Babanı bulsaydın, yalnızca onursuzluk bulurdun.
You know that corruption and dishonour are destroying the Empire.
Yozlaşma ve onursuzluğun İmparatorluğu yok ettiğini herkesten iyi biliyorsun.
Do not dishonour their memories by pretending you didn't know!
Bilmiyormuş numarası yapıp da onların anılarını lekelemeyin!
You can't expect me not to avenge my own godson's murder or ask me to live with that dishonour.
Burada kalıp öz vaftiz çocuğumun intikamını almamamı benden bekleyemezsin. Benden böyle bir onursuzlukla yaşamamı isteyemezsin.
I cannot dishonour myself by allowing you to die in Curzon's place.
Curzon'un yerine ölmene izin vererek kendimi lekeleyemem.
Do you want me to dishonour myself completely?
Şerefimi ayaklar altına mı almalıyım?
It's not because ofyour dishonour, nor because you've sinned.
Hareketim ne onursuzluğun, ne de günahların yüzünden.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]