English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Disparate

Disparate translate Turkish

54 parallel translation
Much of the tension in Edvard Munch during these years is his search for a "knot" to tie together the disparate themes of his Life Frieze to explain and clarify and unite them,
Edvard Munch, bu yıllarda oldukça gergindi araştırması, düğümlerin beraber bağlanması Yaşam Efriz'inin farklı temalarını açıklamak, aydınlatmak ve onları birleştirmekti...
One might surmise that the two have developed disparate cultures, which is a major cause of most wars.
Bunun da birbirinden tamamen farklı iki kültür oluşturduğu düşünülebilir, ki bu da pek çok savaşın ana nedenidir.
There are two disparate personalities within Lt Cmdr Data.
Binbaşı Data'nın iki ayrı kişiliği var.
While suggesting the free treatment of form attributed to Fauvism, this quite inappropriately attempts to juxtapose the disparate cubistic styles of Picasso and Leger.
Bozuk perspektif ve renk kullanımı Fovizm'i düşündürse de, bu, Picasso ve Leger'in birbirinden tamamen farklı... kübik tarzlarını uygunsuz biçimde yan yana koyma çabası gibi.
The Twin Peaks Sheriff's Department is currently involved in several disparate investigations.
Twin Peaks Şerif Departmanı, aktif olarak birbirinden bağımsız, muhtelif sayıda soruşturma yönetmekte.
Marriage is the union of disparate elements - male and female, yin and yang, proton and electron.
Evlilik birliğinin birbirinden farklı öğeleri. Erkek ve kadın, yin ve yang, proton ve elektron.
But maybe they can alter perception, creating a disparate reality which they project through hypnosis.
Evet ama belki algılamada fark yaratabilir. Farklı bir gerçeklik yaratıp, hipnoz aracılığıyla insanları bunu asıl gerçek olduğuna inandırabilir.
You would never think that two such disparate characters across half a century of time could be connected like that.
Aralarında yarım asır olan birbirinden tamamen farklı iki karakterin... aralarında bu şekilde bir bağlantı kurulabileceğini düşünemezsiniz.
But few have so elegantly tied together the disparate threads as the one you will hear tonight.
Fakat bu gece duyacağınız teori.. ... diğerlerinden tamamen farklı.
I have three of the more disparate inmates that I've ever had, and each of them are doing a wonderful job.
Üçü de inanılmaz ümitsiz mahkûmlardı, üçü de mükemmel bir iş çıkartıyorlar.
Such marriages will foster bonds of family... and generate trust between disparate peoples.
Bu tip evlilikler aile bağlarını güçlendirir... ve ayrı düşmüş halklar arasında güven oluşturur.
What is new is the way the American and other governments have transformed this complex and disparate threat into a simplistic fantasy of an organised web of uniquely powerful terrorists who may strike anywhere and at any moment.
Amerika ve diğer ülkelerin izlediği yeni yol, karmaşık bir şekle dönüştü ve tamamen farklı bir tehdit oluştu. Basit bir şekildeki hayal ürünü şebeke ağından her an, her yerde saldırabilecek eşsiz bir terörist haline geldi.
Does Campbell's work successfully resolve the disparate stances of Jung and Freud when it comes to the collective unconscious? ...
Campbell'ın çalışması kolektif bilinç konusunda Jung'un ve Freud'un tamamen farklı duruşlarını çözümlüyor mu?
But little more than the stories we grow up hearing... and the tradition of telling them... is what binds together even the most disparate of societies.
Hikayelerden ziyade, onları dinleyerek büyümemiz onları anlatma geleneğimiz çok farklı toplumları bile birbirine yaklaştırır.
Darius had unified a disparate empire, one of the world's great civilisations,
Darius milletleri ulus yaptı, dünyanın en büyük medeniyetlerinden birini kurdu,
" In societies as disparate as ancient Egypt and pre-Columbian Incan fertility festivals were utilized in much the same way.
Eski Mısırlılar ve İnkalar gibi birbirinden tamamen farklı kültürlerde bile Bereket Şenlikleri hemen hemen aynı biçimde kutlanırdı.
It's really just a disparate bunch of IT guys who live with their mothers.
Sadece annelerinin yanında oturan bir grup bilgisayar manyağı.
I mean, at first they seem unrelated and disparate, but when I looked at them in the context of set theory, they had a lot in common, so just... just pay attention.
En başta ilgisiz ve farklı gözüküyorlardı, ama onlara küme kuramı çerçevesinde baktığımda, ortak bir çok noktaları olduğun gördüm, sadece... dikkatle dinleyin.
You were a primitive, disparate cluster of villages stalled in development.
Geri kalmış, bir tutam uyumsuz köydünüz.
Between the disparate names on the list.
Orada olmalıydın Jack. Tessa ve Vanessa fişek gibiydiler.
That thing that you do when you talk to each other while excluding the third party, namely me, it's an adaptive mechanism for, uh, disparate entities to bond together against their own individual impetuses to dissociate.
Tamam, benim gibi üçüncü kişiyi hariç tutup yaptığınız bu şey bir uyarı mekanizması kendi özgün dürtünü ayrı tutmaya karşı farklı birimlerin bir arada olması için.
Given our disparate investigations, one cosmic, one criminal, might it be in our joint interest to spend some time among them?
Suçla ve evrenle ilgili iki farklı araştırmamız ikisi arasında biraz vakit geçirmek ikimizin de ilgisini çekebilir mi?
The source of disturbances in the world is the possession of military power by disparate nations.
Her ülkenin ordusu bir araya gelirse düzensizlikler oluşacaktır.
- Maybe - - Maybe Andromeda created a subtle energy field - a harmonic field which links up its disparate parts.
Belki, belki de Andromeda ince bir enerji alanından yapılmıştır farklı parçalarıyla uyum içinde olan bir alan.
Uh, we are just discussing the possibility that Andromeda somehow may be capable of communicating with its disparate parts.
Şey, sadece Andromeda'nın, bir şekilde, birbirinden ayrı parçalarıyla iletişim kurabileceğini tartışıyorduk.
Well, they exist only as disparate, disconnected camps now.
Eee, artık onlar birbirinden ayrı, bağlantısı kesilmiş kamplar olarak var oluyorlar.
The heart must be, at each new call for leaving, prepared to part and start without the tragic, without the grief - with courage to endeavor a novel bond, a disparate connection.
Kalp böylesine trajik bir, vedaya hazırlıklı olmalıydı, cesaret olmaksızın bu bağ oluşturulamaz.
My wife and I have disparate levels of attractiveness, because I am a successful inventor.
Eşim ve benim apayrı seviyelerde çekiciliğimiz vardır çünkü ben başarılı bir mucidim.
And covering the link between two things as disparate as an electric current and a magnetic compass was one of the greatest achievements of science, a major step towards a unified concept of energy.
Elektrik akımı ve manyetik pusula gibi apayrı iki şeyin arasındaki bağı bulmak bilimin en büyük başarılarından biri olup birleşik enerji kavramına doğru atılmış büyük bir adımdı.
All of these disparate influences We kind of tried to bring to bear on the show.
.. tüm bu farklı etkileri diziye taşımak istedik.
Do what? Reconcile your two disparate worlds.
Apayrı iki dünyanızı uzlaştırmayı.
Okay, but the odds of finding four disparate personality types willing to participate in a murder this brutal are very remote.
Tamam ama birbirinden farklı dört karakterin bu seviyede canice bir cinayeti ortaklaşa işleyebileceği ihtimali çok uzak görünüyor.
Of course, I what I mean is, why shouldn't two seemingly disparate forms merge - clash?
Elbette ama demek istediğim neden bu ikisi birbirinden tamamen apayrı şeyler olmasın, birbiriyle uyuşmasın ki?
This social network quickly unified the disparate children of Springfield Unified.
Bu sosyal ağ Springfield'da ki tüm çaresiz çocukları birleştirmişti.
For thousands of years, perfume makers have used a single disparate, rancid note to counterbalance all of the other sweet and unctuous scents in a fragrance.
Binlerce yıl, parfüm üreticileri, aşırı tatlı ve mis kokuları dengeleyip güzel bir koku haline getirmek için farklı, ekşimiş kokular kullanmıştır.
Involving the sudden convergence of seemingly disparate threads.
Görünürde tamamıyla alakasız olaylar bir noktada birleşir.
We've been assimilating the disparate militias that popped up post-invasion.
Biz istila sonrası ortaya çıkan farklı birliklerin birleşimiyiz.
The ideas are disparate but part of a whole.
Fikirler farklı olan ancak bir bütünün parçası.
Areas of pale discoloration, disparate in size, but consistent in color.
Farklı büyüklükte soluk alanlar var fakat tutarlı renkteler.
The success of their schemes lies in keeping the pieces disparate so as to prevent anyone from connecting the dots.
Oyunlarının, yalanlarının başarısı parçaları birbirinden farklı tutmaları kimse noktaları birleştiremesin diye.
Is it Bring a Disparate Person to Work Day?
"Kel alaka insanları iş yerine getirin" günü mü bugün?
Take-take your robot, for instance... so many disparate ideas and-and concepts that all need to come together, but if you approach your work with reverence and pour your very soul into it, it starts to get a life of its own.
Mesela sizin robotu ele alalım bir araya gelmesi gereken o kadar benzersiz fikir ve kavramın olması... Ama yaptığınız işe hürmetle yaklaşıp içine ruhunuzu katarsanız kendi başına bambaşka bir hayat şeklini alır.
Putting two disparate images beside each other and seeing which way the sparks fly.
İki benzeşmeyen imgeyi yan yana koyup kıvılcımın hangi yöne sıçrayacağına bakmak.
Defender o Estado. Que disparate.
Saçmalamış!
I'm so impressed you were able to pinpoint an exact location from a handful disparate sounds
Birkaç alakasız sesten kesin yer tespiti yapabilmenden etkilendim.
You gain knowledge, life lessons from disparate people and places.
Farklı insanlardan bilgelik, hayat dersleri edinirsin.
We know the victim was struck by three seemingly disparate objects.
Kurbanımıza 3 farklı objeyle vurulduğunu biliyoruz.
It was a cornucopia of disparate sounds.
- Bambaşka seslerden oluşan bir... çok hoş durmuyor.
Used to sew together disparate parts of the Kindred.
Kindred'ın parçalarını bir araya getirmek için kullanıldı.
The Mayan and Celtic relics are pieces of it, reappropriated at disparate cultures over millennia.
Maya ve Kelt eserleri, milenyum boyunca birbirinden uzakta saklanmış.
You bear a thirty percent stake in your brother's asthma trouble a silk Chinese tie estimated at forty thousand burnt mattresses set afire on four disparate occasions all because of a lit cigarette
.. uğradığın kayıplar bu yüzden! Karının hastalığı. Kardeşinin astım belasına % 30'luk bir katkıda bulundun..

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]