Don't worry translate Turkish
58,464 parallel translation
- Don't worry, she'll be all right.
- Merak etme, iyi olacak.
Don't worry.
Merak etmeyin.
Hey, don't worry.
Merak etme.
Don't worry.
Merak etme.
No, a therapist, and don't worry.
Hayır, bir terapist.
Lucy's my daughter, so you don't have to worry.
Lucy benim kızım, endişelenmene gerek yok.
Don't worry...
Endişelenme...
Don't worry about the rules, okay?
Kurallar hakkında endişelenme, tamam mı?
Don't worry about the money, Aminaben
Bayan Aminaben, ücret konusunu dert etmeyin.
Don't worry about evidence.
Kanıt konusunda endişelenme.
Don't worry
Endişelenme.
Don't worry, don't be apprehensive
- Endişelenme...
Don't worry, I'll handle him.
- Endişelenme, onun icabına bakarım.
Don't worry.
Endişelenme.
Don't worry, I promise I won't turn on the TV.
Merak etme, söz veriyorum, televizyonu açmayacağım.
Don't worry about the prick, you won't even feel it.
İğne vurulmayı dert etme. Bir şey hissetmeyeceksin.
Don't worry about it. I'm gonna keep her so busy,
Onu o kadar meşgul edeceğim ki
Don't you worry about me, little girl.
Benim için endişelenme, küçük kız.
Got them, don't worry.
Her şeyi aldım. Merak etme.
- No, don't worry.
- Hayır, endişelenme.
hey maqueen, are you alright listen, don't you worry pal.
Hey McQueen, Sen iyi misin Dinle, sakın endişelenme
I'm always burning that midnight oil so get me caught up on everything well, actually I am kind hope I might hear what's going on back home well, not much but if you don't count sergeant Fillmore trying to run the tire shop but tell the weed you not don't worry
Gece geç saatlere kadar çalışırım böylece bütün işleri tamamlayabiliyorum Aslında bizim orada ne olup bitiyor onu merak ettim Varmı bir şeyler - Pek bir şey yok
Don't worry, Gen, this is one child that won't grow up in this God-forsaken place, I don't care who his father is.
Merak etme Gen, Bu çocuk bu.. tanrının unuttuğu yerde büyümeyecek, babasının kim olduğu umurumda değil.
Don't worry, don't worry. It was an accident.
Merak etme, alt tarafı bir kazaydı.
Don't worry, but thank you. I feel terrible.
- Endişelenme, ama teşekkür ederim.
Nothing, don't worry about it.
Endişelenecek bir şey yok.
Nobody ever has to get to know me... my parents don't have to worry about my relationships.
Kimseye kendimi tanıtmak zorunda kalmıyorum. Hem ailem ilişkilerim konusunda endişelenmek zorunda kalmıyor.
It's an Italian thing, don't worry about that.
İtalyanlar arasında bir mesele ya, merak etme.
- Don't worry, Carter, this has happened before.
- Endişelenme Carter, daha önce böyle oldu.
- Oh, don't worry.
- Merak etme.
You're gonna feel something completely different, but it's a good feeling, so don't worry, okay?
Tamamen farklı hissedeceksiniz. Ama bu iyi bir his, bu yüzden endişelenme, tamam mı?
By the end of this, you'll be free to go, and don't worry, by the time you're back in the outside world, you will not remember any of what you've heard.
Bunun sonunda, gitmekte özgür olacaksınız ve endişelenmeyin dışarıdaki dünyaya döndüğünüzde duyduğunuz hiçbir şeyi hatırlamayacaksınız.
Well, don't worry, there's a place for people like you, the desperate, the terrified.
Merak etme, senin gibi çaresiz, korkmuş kişiler için bir yer mevcut.
' It's OK, don't worry.
Sorun değil, merak etme.
Don't worry, Mom and Dad.
Merak etmeyin.
Don't worry, Tim.
Merak etme Tim.
But don't worry.
Ama merak etme.
Don't worry about a thing.
Artık endişelenme!
Don't worry about your apology speech, twinny.
Özür konuşmanı da dert etme ikizim.
Hey, don't worry, okay?
- Endişelenme tamam mı?
Don't worry. I'll get it for you.
Merak etme, alacağım.
This is a burner. Don't worry about it. Nobody's listening.
Kullan at ile, merak etme kimse dinleyemez.
Don't worry. It's in our secret place.
Merak etme, gizli yerimize koydum.
Don't worry about it.
Merak etme sen.
Don't worry about it, dawg.
Merak etme kanka.
Don't worry about it.
Merak etmeyin.
Don't worry, Batman.
Merak etme Batman.
Don't worry, folks, he's only my half-brother.
Endişelenmeyin, millet, o yalnızca benim yarı-kardeşim.
Don't worry about that now, dude.
Şimdi endişelenme, ahbap.
I don't think we got nothing to worry about.
Endişelenmemiz gereken bir şey olmadığını düşünüyorum.
Oh, don't worry.
Merak etme.