Eating translate Turkish
19,573 parallel translation
I'm starving, but the thought of actually eating makes me want to yurg.
Açlıktan ölüyorum ama yemek yeme fikri bile iğrenç geliyor.
I did grow up eating mushy food, because my mother had the weak teeth, you realize.
Lapa gibi yemekleri yiyerek büyüdüm. Çünkü annemin dişleri pek güçlü değildi.
Come on, extra time at the gym getting ripped, you're not eating.
Hadi ama, spor salonunda fazladan zaman geçiriyor, yemek yemiyorsun.
What are you eating?
Ne yiyorsun?
- Are you eating something?
- Bir şey mi yiyorsun sen?
- Yes, you are. What are you eating?
- Evet, öyle, ne yiyorsun?
You've got to worry about paying taxes, eating brains.
Vergilerini ödemek ve beyin yemek konusunda endişelenmeK zorundasın.
Even though she's eating us out of a house and home.
Onun adına mutluyum.
Guess I'm eating breakfast by myself, then.
Kahvaltıyı yanlız yapacağım o zaman.
You mean the pigs - - that they're eating the dead?
Domuzlarin oluyu yemesini mi diyorsun?
What, eating cake?
Pasta yemekte mi?
I haven't been... eating so good lately'cause I'm so nervous all the time.
Son zamanlarda pek iyi yiyemiyorum çünkü çok gerginim.
Like, when they're all eating ham, and Diana Ross is just complaining about how she's never been below 125th Street.
Herkes but yerken Diana Ross 125. sokağın öteki tarafına geçmediğinden şikayet ediyor.
She's not sleeping, eating, showering.
Günlerdir uyumadı, ağzına bir lokma sokmadı. Banyo yapmadı.
Your father went six days without eating the first time he escaped from jail.
Baban ilk hapishaneden kaçtığında altı gün hiçbir şey yememişti.
Open your mouth only when you're eating, yeah?
Ağzını sadece yemek yerken aç, tamam mı?
Picking off vampires two at a time, eating'em raw, right off the bone...
Tek seferde iki vampir öldürüp, onları çiğ çiğ yiyordur... Kemiklerine kadar...
Look, I didn't tell you this when we were eating because of all the crazy shit happening, but I'm really glad we're back together.
Bak, yaşanan tüm bu çılgınca şeylerden dolayı bunları sana yemek yerken anlatmadım ama tekrar birlikte olmaktan çok mutluyum.
A spider's life can't help being something of a mess, with all this trapping and eating flies.
Bir örümceğin hayatı pistir, sinekleri yakalayıp yer.
Tad Cooper is a dragon, and we are not eating a dragon.
Tad Cooper bir ejderha ve bir ejderhayı yemeyeceğiz.
It's like eating a butter cloud.
Tereyağlı bir bulut yemek gibi.
I can't believe this guy was eating people.
Bu adamın insan yediğine inanmıyorum.
Eating 20 people?
Yirmi insanı yemek mi?
You saw him eating raw meat, right?
Onu çiğ et yerken gördün, değil mi?
Fortunately he's strong from eating all that meat everyday, it's why he's still breathing.
Neyse ki her gün et yediği için çok güçlü. Bu sayede hâlâ nefes alıyor.
Be extra careful tomorrow, no visitors, no eating and no drinking.
Yarın daha dikkatli ol. Ziyaretçi yok, yeme içme yok.
Everybody started eating already.
Herkes yemeğe oturdu bile.
- Eating popcorn.
- Patlamış mısır yiyorum.
We are eating a giant shit sandwich right now.
Şu anda okkalı bir şekilde sıçmış durumdayız.
They rested on their laurels, just eating and'membering all the good stuff.
Bütün o gün güzel şeyleri hatırlayarak defne ağacının altında yattılar.
Surviving feels like eating shit.
Hayatta kalmak sıçtığını yemek gibiymiş.
If I made a giant papier-mâché me head, would you stop eating my food?
Kağıttan dev kafamı yapsaydım yemeğimi yemeyi bırakır mıydın?
Sabrina doing cool skateboard tricks and eating kettle corn.
Kaykay kayan ve haşlanmış mısır yiyen Sabrina.
No, we should be eating the eggs.
- Hayır, yumurtalarını yiyiyor olmalıyız.
We should have been eating the eggs.
Yumurtalarını yememiz gerekirdi. Söyledim size bunu.
What about the one where the writers made Joelle dress up like a pumpkin, and the whole episode was fat jokes, so then Joelle got an eating disorder?
Joelle'i bal kabağı gibi giydirip kilosuyla dalga geçtiklerini ve Joelle'in yeme bozukluğu yaşadığını hatırlıyor musun?
Too fine, like she's hiding a dark secret that's eating away at her soul.
Aşırı iyi. Sanki ruhunu kemiren karanlık bir sır saklıyor.
I was there, I wasn't eating, the usual.
Her zamanki gibi oradaydım ama yemiyordum.
All you've got is your shit-eating smile. That's what you've got.
Tüm sahip olduğun o kibirli gülüşün, hepsi bu kadar.
Man, even a backwoods, no account, inbred, lead-paint-eating, kerosene-huffing, roadkill-chomping, um, what was my point?
Toprağım, bizim köyde para hesabı yok, doğal, kurşunlu boyadan beslenme, gazyağı tinercileri leş kargaları, ulan ne diyodum ben ya?
Take that, kite-eating tree.
Bunu alsana, uçurtma yiyen ağaç!
It only lasted three minutes, like eating cheeseburgers and making love.
Sadece üç dakika sürdü. Çizburger yemek veya sevişmek gibi.
This one says the cat is eating his toast.
Bunda kedi tostunu yiyor diyor.
Look, Grampa's eating like a horse.
Büyükbaba tıpkı bir at gibi yiyor.
You are not eating a horse.
Bir at yemiyorsunuz.
I'm eating a peanut!
Yer fıstığı yiyorum!
Seeing as you're eating for three and Jell-O won't cut it.
Üç kişiyi doyurduğunu ve jölenin seni kesmeyeceğini düşünürsek.
Man : Been eating this kind of food all the way from Ohio?
Ohio'dan beri hep aynı şeyleri mi yiyorsun?
In and out of the courthouse, then a shift at the diner, back to Gus's after, eating leftovers- - we acted like our wedding was no big deal.
Adliyeye gir çık. Restoranda vardiya. Sonra Gus'a geçmiş.
That's... - ♪ And it ain't no use in calling out my name, gal ♪ We were eating possum out there.
Biz orada opossum yerdik.
Continue eating.
Oturun, lütfen. Yemeğe devam edin.