English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ E ] / Embroiled

Embroiled translate Turkish

60 parallel translation
Stalin waits like a spider for me to get embroiled in a Channel crossing.
Stalin bir örümcek gibi Kanal'da yenilmemi bekliyor.
You must have been embroiled with the lascar by this time?
Bu zamanlarda Hintli ile karıştırılmış olmalısınız?
The Koinonians were a culture which became embroiled in a war that lasted generations.
Koinonianlar, nesiller boyunca... süren bir savaşla iç içe yoğrulmuş bir kültüre sahipmiş.
Kennedy also finds himself embroiled in Laos and Vietnam.
Çok yakışıklı değildi. Parası olan birine benzemiyordu, morali de bozuktu.
Strange to find two religious leaders eMbroiled in a Murder case.
İki dini görevlinin bir cinayet davasına karışması ilginç.
You see, I was embroiled in a conflict with the management.
Dün aniden yayını kesmek zorunda kaldım. Yönetimle bir anlaşmazlık oldu.
Scattered across the peninsula were countless factions, all embroiled in bitter struggles, each defending its precious grazing lands, trade routes and most importantly, its wells.
Yarım ada, üzerine dağılmış sayısız grubun, şiddetli mücadeleleriyle çalkalanırdı. Her biri için kendi bölgelerini ve kuyularını korumak her şeyden önemliydi.
"lfirst sawGoering embroiled in an argumentwith Dr Furtwangler, who was vainly seeking to keep his Jewish concertmaster."
Furtwangler Yahudi bir müzisyenin orkestrada kalması için izin istiyordu. Bu sözlerde ona ait. Bakın dikkatle okuyun.
I don't know if you and Pacey are embroiled in whose sperm is whose but would you maybe want to go out tonight, Jack?
Pacey'le kimin spermi kimin savaşı yapıyor musunuz bilmiyorum ama bu akşam dışarı çıkmak ister misin Jack?
Soon this entire galaxy will be embroiled in a war the likes of which our generations have never seen.
Yakında bu galaksi bizim kuşaklarımızın hiç görmediği bir savaşa girecek.
So, 17 dates in, I was basically embroiled in the world's longest make-out session.
17. randevunun ardından kendimi dünyanın en uzun öpüşüp koklaşma seansındın içinde buldum.
'... where another royal controversy sparkles.'... was embroiled in a second controversy this week.
Bu gece kraliyet ailesi içinde yeni bir tartışma patlak verdi. Diana bu hafta 2. kez kendini tartışmaların ortasında buluyor.
The year 1957 saw Winnipeg embroiled in the scandal of the Wolseley Elm growing out of the center of Wolseley Avenue, surrounded by a curb and a fringe of grass that Ripley's Believe It or Not declared was the smallest park in the world.
1957'de Winnipeg, Wolseley karaağacı skandalıyla çalkalandı. Wolseley Caddesi'nin ortasında, kaldırım ve otların arasında çıkan bu karaağacı İster İnan İster İnanma yapımı dünyanın en küçük parkı ilan etmişti.
I want you to promise me now, in front of all your new employees, that you will never again become embroiled in a sexual harassment case that damages the company.
Bana yeni işçilerinin önünde bir söz vermeni istiyorum. Bir daha asla, şirketi tehlikeye sokan... cinsel taciz davalarına... - bulaşmayacaksın
Now, you understand that we're embroiled in a lawsuit here.
Şimdi anladığınız üzere, bir davaya karıştırılıyoruz.
The university isn't gonna get itself embroiled in that kind of controversy, not in this charged climate.
Üniversite kendini böyle karmaşık bir duruma sokamaz,.. hele ki böyle bir zamanda.
" Controversy sυrrounds Racer Motors'now embroiled in ip litigation.
Anlaşmazlıklar, Racer Motorları'nı sardı. Şimdi de IP davası açıldı.
That sheet on which she embroiled fantails once spread it so as to cover her face
Eskiden üzerine güvercin desenleri işlediği şu örtüyü yüzünü örtmek için yaydı.
Well, all 3 of our dearly departed rich guys Were embroiled in bitter court battles Over how much to pay in alimony and child support,
3 rahmetli zenginimiz de mahkemelerde nafaka konusunda savaş vermiş ve mahkeme eşleri lehinde karar verince ki neredeyse hep öyle olmuş, ödememeyi seçmişler.
And the talk show host gets embroiled in this like murder mystery, but the movie really revolves around the romance between the talk show host and the cop.
Talk show sunucusu, bir cinayet olayına karışıyor ama film, sunucu ile polisin arasındaki aşkı anlatıyor.
On his return to Geatland, Beowulf discovers that the Geats are embroiled in the middle of a Swedish feud.
Beowulf Getaland'a dönüş yolunda, Geat'lerın bir İsveç kan davasının ortasında kaldıklarını fark eder.
There was no danger of being embroiled... beyond a controllable point.
Bundan başka işe girişmenin bir tehlikesi yoktu.
Then your family became embroiled in the battle too and suffered...
O zaman ailen savaşa karıştı ve kayboldu...
He was embroiled in a high-profile case being tried by the DA himself.
Bölge Savcısı'nın bizzat ele aldığı bir üst düzey davaya bulaşmıştı.
Two dickhead cops got embroiled in some fuck up. Ratted out an entire sweet division... to save their own wretched asses.
Kızım millet bunlara bakmıyor bile
This is the second instance that Vikram Kapoor has been embroiled in a murder investigation.
Vikram Kapoor'un, daha önce de cinayet işlediğinden şüphe ediliyor...
I couldn't care less what antics you're embroiled in in your private life, just don't bring them into your marriage.
Özel hayatında karıştırdığın haltlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Sadece onları evliliğine taşıma.
He ​ ​ has been embroiled in Ewa Tanguy's daughter abduction.
Ewa Tanguy'nin kızının kaçırılmasına karıştı.
I don't know what teenage drama you've got yourself embroiled in, but try for a bit more professionalism next time, OK?
İçine karıştığın bu çocuk draması nedir bilmiyorum ama bir dahaki sefere daha profesyonel olmaya çalış. Tamam mı?
I'm just pointing out that since you were stationed at Berkeley Castle, where the King was murdered, it might appear by innuendo that you were somehow embroiled.
Ben sadece Kral'ın öldürüldüğü Berkeley Kalesi'nde görev aldığınız için üstü kapalı sözlerle sizin cinayete bulaşmış olduğunuz söylenebilir.
Channing, we are already embroiled in one scandal.
Channing, zaten bir skandalın dibine kadar batmış durumdayız.
Embroiled in a scandal this week involving the death of a Baines University sophomore... - Oh, my God!
Bu hafta bir Baines üniversitesi öğrencisinin ölümüyle sonuçlanan bir skandala karışan...
Oh, since the girl came to me in fear of becoming embroiled in this unpleasant scandal, sir, I feel honour bound to protect her identity.
İstenmeyen bir skandala karışmaktan imtina ettiğini söyleyerek korku içinde bana geldiği için kimliğini gizli tutmak zorundayım.
... an addiction to offshore energy, where we're forced to be kind of embroiled in the affairs of foreign nations.
Denizaşırı enerjiye ek olarak yabancı devletlerin oyunlarıyla karmaşanın içine çekilmeye zorlandık.
I'd prefer not to get embroiled in environmental issues at this time.
Şu ara herhangi bir çevre sorununa karışmak istemem.
the land was embroiled in war and turmoil.
Bin yıl kadar önce bu diyarlara savaş ve kargaşa hakimmiş.
Embroiled in a mystery that keeps on unraveling, authorities have kept quiet thus far, but the man who killed himself has been identified as Denny Jones.
Gizemdeki karmaşa halen çözülebilmiş değil ve yetkililer de halen sessizliğini koruyorlar. Ama kendini öldüren adamın adının Denny Jones olduğu öğrenildi.
Embroiled in a race-fixing scandal.
Bir şike skandalı ortalığı karmakarışık yaptı.
All I know was within the next few weeks I was embroiled in a sex scandal...
Tek bildiğim birkaç hafta içerisinde bir seks skandalına karıştığım.
"the hypocrisy of a local public figure embroiled in a gay affair while preaching family values."
Gay haklarıyla kafalar karıştırılıp, ailevi değerler küçük düşürülüyor. "
Sweetheart, you must know the only reason I became embroiled in this mess was for The Paradise, for us, for our dream...
Hayatım bu karmaşaya karışmamın tek nedeni The Paradise içindi. Bizim içindi, hayalimiz için.
Obama could cure cancer... and somewhere white folks will be embroiled in protest.
Obama kanseri tedavi edebilir ve bir yerlerde beyaz halk protestoda birbirine girebilir.
But then, she... became embroiled with another man.
Fakat daha sonra başka bir adamla bir münasebeti oldu.
She became embroiled with a creature.
Bir mahlukla kötü bir münasebeti oldu ve şu an onun kölesi olmuş durumda.
[woman] Mr. Tusk, our nation is currently embroiled in a trade war with China. It has gutted our economy.
Bay Tusk, ulusumuz şu anda Çin ile ticaret savaşına girdi ve bu bizim ekonomimizi mahvetti.
You see, Axl and Hutch had been embroiled in an epic finger-slap war for weeks with no winner in sight.
Gördüğünüz gibi, Axl ve Hutch hafta boyunca galibi olmayacak bir tokat yarışına girmişlerdi.
48 BC, the Silk Road at China's western border Thirty-six nations are embroiled in a struggle for the survival of the fittest.
Milattan önce 48, Çin ipek yolunun batı sınırında 36 ulus iç karışıklık nedeniyle savaşmaktaydılar taki kriz gelene kadar.
Unfortunately, en-route... he got himself embroiled in a drinking competition with a blacksmith in Sheffield, and when challenged proceeded to eat the book.
Ne yazık ki yolda giderken Sheffield'da bir nalbantla içme yarışına girip darmaduman olmuş ve sonraki iddiaların birinde kitabı yemiş.
Rafael's sister Luisa, and Luisa also happened to be embroiled in an affair with Rose, her stepmother.
Luisa olduğu ortaya çıktı, Luisa'nın ayrıca Rose ile bir ilişkisi vardı, yani üvey annesiyle.
I don't want to be embroiled in their business.
Onların işlerinde darmaduman olmak istemiyorum.
'Princess Diana embroiled in controversy'as she pulls out of a meeting with MPs.'
Diana'nın milletvekilleriyle toplantıyı iptal etmesi ortalığı karıştırdı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]