Emptiness translate Turkish
549 parallel translation
And he would be left with an emptiness, to return to his bleak, lonely existence.
İçinde bir boşluk hissiyle, kasvetli ve yalnız yaşamına dönecekti.
Better to see hatred in them than that dreadful emptiness.
Gözlerinde bu korkunç boşluğu görmektense nefreti görmeyi yeğlerim. Belki de haklısınız.
There's a great emptiness in his life.
Hayatında büyük bir boşluk oluştu.
"There's an emptiness inside my heart and tears come to my eyes"
"Kalbimde derin boşluk var, gözlerim ağlıyor."
It's a feeling of letdown, of emptiness. It's bad.
- Filmin bitmesiyle bir boşluğa düşüyorum
For me it's emptiness.
Bana göre ise hiçlik.
You don't wanna be told about the emptiness of your lives.
Hayatınızın ne kadar boş olduğunu duymak istemezsiniz.
But no masquerade of any kind can fill the emptiness.
Ama takındığımız hiçbir maske bu boşluğu dolduramaz.
There's wind and emptiness around, and only we two on the island.
Etrafta rüzgârdan başka hiçbir şey yok. Adada yalnızca ikimiz varız.
Before she hit, there was feeling of emptiness, like the air had been sucked out of space.
Sarsmadan önce, boşluktan başka bir şey hissedilmiyordu, sanki etrafımızdaki hava emilip yok edilmişti.
You would fill the emptiness of my heart?
Sen kalbimin boşluğunu doldurabilirsin.
Emptiness?
Boşluk mu?
- No, emptiness, milord! - Lt cannot be.
- Hayır, boşluk, efendim!
I was overwhelmed by feelings of emptiness and sadness, but was soon awakened from my reveries by the voice of a young girl asking me repeatedly about something.
Boşluk duygusu ve üzüntü ile ezilmiştim, ama çok geçmeden düşlerimden, bana sürekli tekrarlayarak bir şeyler soran genç bir kızın sesi ile uyandım.
Just emptiness.
Sadece boşluk.
Emptiness.
Boşluk.
After all, behind the walls, lies emptiness.
Sonuçta, duvarların arkasında boşluk yatıyor.
I know it's the great zeal of your faith which makes you utter this prayer, but it is possible to be overzealous, to destroy that which you hope to save so that nothing is left but emptiness.
Ama aşırı heves, korumayı umduğumuz şeyleri tahrip edebilir ve elimizde hiçbir şey kalmaz.
I rest my emptiness and dirty hopelessness in that thought.
Boşluğum da, pis umutsuzluğumda buna dayanıyor.
Suddenly the emptiness turns into abundance and hopelessness into life.
Birden boşluk doluyor ve umutsuzluğun yerini yaşam alıyor.
We've met a thousand times in our dreams, only to awake to the emptiness of life without one another.
Rüyalarımızda binlerce kez buluştuk. Sadece bir diğerimizin olmadığı boş bir dünyaya uyandık.
In me there's only emptiness, a profound emptiness.
- İçimde sadece boşluk hissi var. Çok büyük bir boşluk.
And a moment later, there is only darkness and emptiness, nothing more.
Bir an sonra ise her şey karanlık ve bomboş, daha ötesi yok.
A feeling of emptiness followed.
Ardından da bir boşluk hissi geldi.
The Cheyenne and their pursuers had disappeared into the emptiness and silence of the thinly populated continent.
Cheyenne'ler ve onların peşindekiler kıtanın insan yaşamayan arazilerinde derin bir sessizliğe gömüldüler.
No one else on earth, just the... the dark all around you and that... that awful, scary emptiness?
Dünya'da hiç kimse yokmuş gibi, yalnızca etrafını saran karanlık ve o felâket korkutucu boşluk?
Give me emptiness.
Benliğimi... bana bağışla.
My words fall in the emptiness
Kelimeler nafile artık.
In that quest for nothing, for emptiness, Daniel had his own way, more direct and brutal than mine.
Bu boşluğun içinde Daniel kendi yolunu bana göre daha gaddarca bir şekilde çizmişti.
But once back in the emptiness and silence of the house, I was seized with anxiety and unable to sleep.
Ancak o boş ve sessiz eve döner dönmez bir meraka kapıldım.
A terrible emptiness.
Korkunç bir boşluk.
Deep emptiness.
Derin boşluk.
That emptiness was filled with false, mean values... with a hideous load of false ideas
Meğer hayatımdaki derin boşluğu, ne kadar yanlış değerlerle... ve ne kadar boş ideallerle doldurmaya çalışıyormuşum.
When every place we went was better because we were together... and I suddenly realised the emptiness was gone... and the world just might be worth living in again...
Birlikte olunca her yer daha güzel geliyordu. Bir anda fark ettim ki boşluk gitmiş ve dünya tekrar yaşamaya değer bir yer haline gelmiş.
Your heart is pounding and an aching emptiness fills your stomach.
Kalbin hızlı çarpar ve midene.. bir ağrı girer.
I want to go because... it has something to do with... emptiness, loneliness... beauty, and... purity.
Gitmek istiyorum çünkü boşluk, yalnızlık,... güzellik ve saflık için bir şeyler yapılmalı.
There's a mile-wide emptiness
# Millerce genişliğinde boşluk var
the feeling of a task useless, a great emptiness : the death of God.
Ve bu görev duygusunu işe yaramaz olarak düşünür, içimdeki tanrıyı öldürürdüm.
The hideous, lonely emptiness of existence.
Varoluşun iğrenç, yalnız boşluğunu.
Two people brought together, equally matched, having the courage... and the talents... to make of life a continuing charade of bright fancies, happy invention ; to face out its emptiness... and its terrors by playing.
Birbiriyle eş derecede uyumlu cesaret ve yetenek sahibi iki insan hayatın boşluk ve dehşetiyle yüzleşmek ve onu oyun oynayarak ışıltılı düşler ve neşeli icatlarla devamlı bir sessiz sinema haline getirmek için bir araya getirilmiş.
Yet it's too easy to blame the crusades for this emptiness, this dissatisfaction I feel.
Ama başaramadım. İçimdeki boşluk ve tatminsizlik için haçlıları suçlamak çok kolay.
It carries nothing but the promise of emptiness.
İçinde boşluktan başka şey tutmaz.
It fills the emptiness where my child grew.
Çocuğumun içimde bıraktığı boşluğu dolduruyor.
It is the emptiness of the hub that makes them useful.
Göbekteki boşluk onları kullanışlı kılar.
I've been trying to hang on to myself, to get rid of this emptiness that's been with me like some pain, and finally through these two women I've discovered how!
Olanları unutma ve kendime hakim olmak için çaba harcıyorum. Burda beni anlamak zorundasın. Bana acı veren bu boşluktan kurtulmak için sonunda ne yapacağımı bu kadınlarla keşfettim.
You see, no human being will sacrifice his life up to complete emptiness, so if the men who are here, and there are young men among them...
Kul, boşluğu tamamlamak için hayatını feda eder, bu yüzden burada yetişkin erkek olduğu kadar aralarında genç erkekler de vardır...
The collapse of the nazista Government leaves an emptiness.
Nazi hükûmetinin yıkıntılarından geriye, büyük bir boşluk kalmıştı.
On a bench close by an old man stares into space for hours on end ; his is mummified, perfectly still, with his heels together, his chin leaning on the knob of the walking-stick that he grips tightly with both hands, gazing into emptiness, for hours.
Yakınındaki bankta oturan yaşlı bir adam saatlerce boşluğa bakıyor ; mumya gibi hareketsiz, topuklarını birbirine dayamış çenesini iki eliyle sıkı sıkı tuttuğu bastonunu üzerine yaslamış boşluğa dalıp gitmiş saatler önce.
searching for emptiness, running from it.
... boşluğu arıyor, ondan kaçıyorsun.
The emptiness.
Boşluk...
Emptiness!
Boşluk!