English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ E ] / Enabled

Enabled translate Turkish

406 parallel translation
It's possible that it was my ability to see the ghosts that enabled me to recognize how special you are to me at a first glance. And thus, I was to able to grab onto you.
Hayaletleri görebilme yeteneğim sayesinde benim için özel kişiyi ilk karşılaşmada fark edebildim.
The great strength of this idea, of course, was that it immediately enabled you to form avenues of normal and reversely magnetised crust - paralleling the ridge crust. - Right.
Bu fikrin en güçlü yanı, elbette, derhal normal ve tersine manyetize olmuş kabuk oluşmasını mümkün kılmasıydı ki bu kabuk dağ sırası çatlağına paralel olacaktı.
It enabled me to recover mademoiselle's statuette.
Matmazelin heykelini bulmamı sağladı.
I gave her her start... but it was her own talent and imagination... that enabled her to rise to the top ofher profession... and stay there.
Önünü ben açmış oldum ama mesleğinde en üste çıkmasını ve orada tutunmasını sağlayan şey tamamıyla onun kendi yeteneği ve hayal gücüydü.
This method of surveillance... enabled the 400 F.B.I. agents now assigned to the case... to become familiar with the faces of every worker permitted to leave the plant.
Bu gözetleme yöntemi olayla ilgilenen 400 FBI ajanìnìn laboratuvardan çìkma izni olan bütün çalìşanlarìn yüzlerini tanìmalarìnì sagladì.
But, though knowing nothing of the world, a certain innate elegance enabled them to appear entirely at ease within it
Doğal bir yetenekle dünya hakkında hiçbir bilgileri olmayan bu çocuklar lüksün en üst seviyede olduğu bu trende çok rahat hareket etmeyi başarmışlardı.
This shelf enabled me to reach the window.
Bu raf benim pencere ulaşmamı sağlıyordu.
This enabled me to begin the life and work I had always planned for myself.
Böylece hep planladığım hayata ve çalışmalara başlayabildim.
Mr. Everett was enabled to command more advantageous contracts.
Bay Everett daha avantajlı anlaşmalar yaptı.
I devised additional apparatus that enabled me... to divert a portion of the atomic power... that was radiating between the ground station... and the radar aircraft circling 40,000 feet above.
Yer üssü ve 40,000 feet yukarıdaki radar uçağının arasındaki radyasyonu büyük bir nükleer güce dönüştürebilecek ek bir cihaz icat ettim.
A miss, mind you, that enabled his prisoner to escape.
Bu ıska, mahkumun kaçmasına yardım mı etti?
Where is the responsibility of the Soviet Union, who signed in 1939 the pact with Hitler that enabled him to make war?
Hitler'le 1939'da anlaşma imzalayıp savaşa girmesini sağlayan Sovyetler Birliği'nin sorumluluğu nerede?
So far, it has only been a philosophical abstraction but Professor Charchot has enabled us to reach out and touch it.
Şimdiye kadar, felsefi bir kavramdı fakat Profesör Charcot ona uzanıp dokunmamızı mümkün kılmıştır.
A small difference in the ability of some men enabled us... to beat Hitler to the atomic bomb.
Birkaç adamın atom bombasını Hitler'den önce bulmamızı sağlaması küçük bir olağan dışılıktı.
Suppose, at that time, there were living beings on it with techniques that enabled them to visit the Earth.
Farz edin ki o zamanlar, orada yaşayan canlılar Dünya'yı ziyaret etme kabiliyetine sahiptiler.
My lord enabled me to pay back my debt.
Rab benim hesabı görmeme müsaade etti, Lazar.
Through which these two beings are somehow enabled to pass.
Bu iki yaratığın bir şekilde geçebildiği kapı.
The man you are looking at is Nicholas Groat, whose reputation as a brilliant chess master has given him entree and enabled him to con and steal on an international scale.
Gördüğün adamın adı Nicholas Groat kendisine giriş izni ve dolandırıp çalması için yetki verilmiş çok zeki ve ünlü bir satranç ustası.
So the close proximity to you has enabled her to realize... that while the fabric may be decaying, the structure is still sound.
Sana o kadar yakın olunca bina çökse bile kaidenin durduğunu fark etmiş.
An accident enabled me to acquire the Traags knowledge.
" Şans sonucu, ben de Traagların bilgilerini edinebiliyordum. Dersler hoşuma gidiyordu. Mümkün olduğunca fazla şey öğrenmek istiyordum.
Knowledge acquired from the headphones... enabled us to reduce... Traag rockets... to our size.
Kulaklıklardan edindiğimiz bilgiler, Traag roketlerini, kendi boyutlarımıza indirgemimizi sağlayacak gelişmiş teknolojiyi kullanmamıza olanak verdi.
The Spheres of Meditation there enabled Traags to meet... beings from other galaxies and hold strange nuptial rites.
Traaglar meditasyon kürelerini, Fantastik Gezegen üzerinde diğer galaksilerdeki varlıklarla buluşmak ve garip çiftleşme ayinleri düzenlemek için kullanıyorlardı.
This union gave them vital energy which they needed... and enabled them to reproduce.
Bu birleşme onlara ihtiyaç duydukları yaşam enerjisini veriyor ve üremelerine olanak sağlıyordu.
It enabled him to live from day to day... from painting to painting, from fake to fake... from - from con man to con man, from crook to crook... and from town to town.
Piyasası, bunu her gün, her resimde... her sahtekarlıkta... her dolandırıcıyı, her dalavereyi... her şehirde ayakta tuttu.
For it was her courage, foresight and understanding That enabled us to probe beneath the sophisticated veneer Of the royal arsenal women's college, bagshot
Çünkü onun cesareti, öngörüsü ve anlayışı sayesinde içyüzünü görebildik Bagshot Kraliyet Arsenal Kadınlar Koleji'nin ve bu adamın gerçek öyküsünü öğrenebildik :
There was just one thing, one small word that enabled myself and my buddies... to stay alive those many years.
Benim ve dostlarımın onca yıl hayatta kalmasını sağlayan tek bir şey tek bir kelime vardı.
The kind of view that enabled you to think of the conflict... in, really, World War II terms.
Böylesi bir bakış açısı bizi 2.Dünya Savaşı zamanlarına götürdü ancak.
it concerns a particular mania his dearest caprice, which enabled me to make his acquaintance
çünkü belirli bir tutkuyla ilgili onun en sevgili kaprisi, ki bu bana onu tanımamı sağladı.
This power enabled them to preserve their valley against the glacier and to change or transform the nature of matter.
Bu güç, vadilerini buzullara karşı korumalarını... ve maddenin doğasını dönüştürmelerini sağlamış.
That's enabled us to work out the number of comrades who will have to come to Madrid.
Bu da Madrid'e gelecek yoldaş sayısının kaç olacağını anlamamıza yaradı.
Science has enabled us to predict events in the distant future... and to communicate with each other at the speed of light, as I am with you, right at this moment.
Bilim, uzak gelecekteki olayları öngörmemizi ve birbirimizle ışık hızında iletişim kurmamızı sağladı tam da benim şu anda sizinle yaptığım gibi.
He said that the quickness of his decipherment enabled him "to avoid the systematic errors which invariably arise from prolonged reflection."
Bakar bakmaz çıkardığı anlamın, "uzun uzadıya düşünmenin yol açtığı, sistemli hatalardan" koruduğunu, bu nedenle de fazla düşünmeye dalmadan daha iyi sonuçlar elde edildiğini söyledi.
Those tales of strange worlds enabled some Europeans to see themselves anew.
Bu macera öyküleri bazı Avrupalıların kendilerine bakışlarını değiştirmiş.
Crime enabled him to penetrate a world... where feelings are violent.
Suç, onun duyguların şiddet dolu olduğu bir dünyaya girmesini sağladı.
- Number one enabled.
- Birinci yetkilendirildi.
Two enabled.
İkinci yetkilendirildi.
- Three enabled.
- Üçüncü yetkilendirildi..
All missiles enabled.
Tüm füzeler yetkilendirildi.
Lock out enabled.
Dışarıda bırakmaya yetki verildi.
The thing was paradoxical... because what enabled him to perform this astounding feat... was his ability to transform himself.
Bu bir paradokstu çünkü... onun bu hayrete şayan ustalığı gerçekleştirmesini sağlayan... kendini dönüştürebilme yeteneğiydi.
I have come to you Mr. Holmes because you once enabled my employer,
Size geldim Bay Holmes çünkü bir keresinde işverenim
I sometimes think it was the difficulties themselves which enabled me to do it.
Bazen düşünüyorum da bunu başarmamı o zorluklar sağladı.
A small legacy enabled me to spend several weekends at the Strand Palace.
Küçük bir miras birkaç hafta sonumu Strand Palace'da kalabilmemi sağlamıştı.
It enabled me to deduce that Mr. Wilson was headed here to meet a most distasteful and untimely demise. From this!
Bu da bana, Bay Wilson'un buraya, en tatsız... zamansız ölümüyle karşılaşmak üzere geldiği sonucuna vardım.
Since Anya's powers enabled her to escape her guards unnoticed, we have sealed her quarters with a force field that will contain her no matter how small a form she may take.
Anya güçleri sayesinde muhafızlara görünmeden kaçabildiği için, kamarasını, hangi şekli alırsa alsın, kaçmasını engelleyecek bir güç alanıyla çevreledik.
This wonderful, modern invention enabled me to help her work.
Bu harika, modern icat işlerinde, ona yardım etmemi sağlıyordu.
It has enabled you at once to probe my secret.
Sırlarımı araştırmak için bu seni aktif ediyor.
- Indeed it did, monsieur. Besides, it stimulated so much the little grey cells so much, that it enabled me to locate your bicycle.
Küçük gri beyin hücrelerimi öyle bir çalıştırdı ki bisikletinizin izini bulabildim.
Telemetry link enabled.
Bağlantı hattı devrede.
I know of your mind-meld with my father which enabled him to complete his last mission.
Biliyorum ki babamla olan zihin birleştirmeniz bunu ona son göreviniz olarak görmenize sebep oluyor.
Your words enabled me to see.
Sözlerinizle görmemi sağladınız.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]