English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ E ] / Excruciating

Excruciating translate Turkish

370 parallel translation
"Given the excruciating remorse induced by my evil deed, " and the fear of paying for my sins in the eternal flames of hell, " I provide that all the wealth I wrongfully acquired
Kötü davranışlarımın vermiş olduğu dayanılmaz azap ve sonsuz cehennem alevleri içinde günahlarımın cezasını çekme korkusunu göz önünde bulundurarak haksız yollardan edindiğim ve kurbanımın cesedinin yanına gömdüğüm tüm servetin gerçek sahiplerinin de öldüğünü varsayaraktan tek bir şartla bulunduğu yerin sahibine verilmesini öngörüyorum.
Portella della Ginestra is but one episode, one that produced tons of print and publicity, but after an excruciating judicial inquiry, after the long months of this trial, no one understands the true nature of that tragic event.
Portella della Ginestra resmin küçük bir parçasıdır. Tonlarca yazı ve ilan yazdıran küçük bir parça. Fakat sancılı geçen bir hukuki tahkikatın aylarca süren bu duruşmanın ardından bu trajik olayın içyüzünü kimse görememektedir.
According to his family, a high fever and excruciating pain in all his joints.
Ailesinin dediklerine göre, yüksek ateş ve tüm eklemlerinde acı verici bir ağrı.
Until one day I discovered that I'd acquired... a most excruciating malady... loneliness.
Bir gün, acı verici bir illetin bana bulaştığını anlayana kadar. Yalnızlığın.
Why suffer excruciating agony if you have to submit anyway?
Zaten boyun eğmek zorundaysan neden o dayanılmaz acıyı çekesin?
Our interrogation techniques are more excruciating than you are even capable of.
Bizim sorgulama tekniklerimiz daha dayanılmazdır.
Please, I'm in excruciating pain!
- Lütfen. Çok acı duyuyorum.
The last six months were excruciating... believe me, excruciating!
Son altı ay çok eziyetliydi... inan bana, öyleydi!
And so excruciating is Richard's honesty, that he's insisted on warning... Time magazine's nomination for con man of the year... that our call to him is being taped.
Ve richard'ın dürüstlüğü öyle can sıkıcıydı ki, Time dergisinin yılın dolandırıcısı adayının... bu telefon konuşmasını kayda aldığımızı bildirmemiz için... devamlı uyarıp durdu.
It's an excruciating situation.
Çok kötü bir durum.
On Mount Shibano they were hung from the great oak tree And then, the excruciating torment began...
Shibano Tepesinde büyük bir meşe ağacına asıIdılar ve ızdıraplı işkence dönemi başladı
If I survived Rommel, I can survive an excruciating evening with Matheson.
Eğer Rommel'e dayanabildiysem, Matheson ile geçireceğim o dayanılmaz akşama da katlanabilirim.
There's nothing so excruciating as the leather lash on raw flesh.
Hiçbir şey, deri kamçının ham ete verdiği acı gibi olamaz.
Excruciating pain
Dayanılmaz bir acı.
Ten years of excruciating pain
On yıllık dayanılmaz bir acı.
The lifelike clubfoot look is caused by a built-in spring which digs into the ankle, causing excruciating pain.
Canlı gibi görünen kulüp ayağı görüntüsünü gizli bir yay sağlıyor, ayak bileğine değiyor ve şiddetli ağrıya sebep oluyor.
Yeah, 63 minutes of excruciating boredom.
Evet, 63 dakikalık işkence gibi bir cansıkıntısı.
We review cases, the excruciating ones... the ones where it's all been perverted.
Davaları inceliyoruz. Dayanılmaz olanları, iğrenç olanları.
When your mind clears, in roughly three hours, the pain will become excruciating.
Aklın temizlendiğinde, aşağı yukarı 3 saat içinde,.. ... acı dayanılmaz boyuta ulaşacak.
A good kick may be all that stands... between you and the excruciating pain... of a.357 magnum slug shredding your vital organs.
Bazen sıkı bir tekme... iç organlarınızı delik deşik eden bir kurşunun... dayanılmaz acısından sizi koruyacak tek şey olabilir.
Excruciating.
Adeta bir işkence.
It's the most excruciating thing you can have, next to giving birth.
Söylediklerine göre doğumdan sonra en fazla ızdırap veren şeymiş.
I was on a gurney being rushed to intensive Care in excruciating pain.
Şiddetli acılar içinde sedye üzerinde yoğun bakıma götürülüyordum.
You really should have seen it, it was quite an excruciating death.
Gerçekten görmeniz gerekirdi. Çok ıstıraplı bir ölümdü.
You get a 50-pound sack of fluid on your belly to experience the wonder of childbearing and the excruciating pain of a hernia for one low price.
23 kiloluk su torbasını belinize bağlayarak çocuk taşıma mucizesini ve fıtığın ızdırabını sudan ucuza yaşayın.
Their excruciating deaths will usher in a new era of prosperity and sunlight on this peaceful village.
Istıraplı ölümleri bu sakin köy için gün ışığının müjdecisi olacak.
- Oh, the pain must be excruciating.
- Evet sağır değilim. - Nedense ağrın geçti.
Then she came back to me, which was excruciating.
Bu daha çok acı verdi.
It was excruciating.
Bu... tam bir işkenceydi.
I fainted because the pain was very excruciating, so I did the best thing I could think of and I fainted.
Bayıldım çünkü çok acı çekiyordum, ben de aklıma gelen en iyi şeyi yapıp bayıldım.
One of the symptoms of the early stages of the phage is excruciating joint pain.
Ağrılar, bu hastalığın erken bölüm semptomlarında birisidir.
I tell you, Niles, these near misses, they're just excruciating. [DAPHNE LAUGHING]
Niles, onu az farkla kaçırmak çekilmez olmaya başladı.
I can't spend the rest of my life to pore over the excruciating minutiae of every single daily event.
Hayatımın geriye kalanını her 10 dakikada bir bu kokuşmuş daireye gelerek tüm günlük olayların acı verici detaylarını inceleyerek geçiremem.
I'm the one who's in excruciating pain.
Dayanılmaz ağrılarım var.
Because his dying is so excruciating.
Çünkü onun ölümü dayanılmaz bir azap.
It'd be excruciating to bear them in a room filled with colleagues who consider you a friend. Who trusted you to preserve the integrity of a franchise they've all committed themselves to, deeply.
Dostlarınız addettiğiniz iş arkadaşlarınızın önünde bunları göğüslemek, bir işkence hâlini alacak.
It's excruciating.
Çok kötü.
Excruciating.
- Çok şiddetliydi.
Excruciating.
- Dayanılmaz.
And then you do this sordid thing with Marge, fucking her on the boat, while we all have to listen, which was excruciating.
Sonra Marge'la botta hepimiz dinlerken nasıl yattın? Eziyet eder gibi.
J felt excruciating pain, but also pleasure...
J dayanılmaz acı ile birlikte, zevk alıyordu...
Complete, excruciating agony like your heart has been ripped out of your chest and stomped on.
Seni tüketen bir acı bu. Sanki yüreğini göğsünden söküp eziyorlar.
Dawson, why do you insist on reliving in excruciating detail one of the most painful experiences of our lives?
Dawson, neden hayatımızın en acı verici deneyimlerimden birini her ayrınıtısına kadar tekrra yaşatmakta ısrar ediyorsun?
Aaron broke his arm before, the pain was excruciating.
Aaron birkaç yıl önce kolunu kırmıştı. Çok acı çekiyordu.
It's gonna be an excruciating journey into...
Azap verici bir yolculuk...
You mean horrible, disgusting creatures from outer space... who sneak into your room at night and perform excruciating experiments?
Söylemeye çalıştığın gece yarısı sinsice odana giren ve mide bulandırıcı deneyler... yapan, uzaydan gelmiş korkunç, tiksindirici yaratıklar mı?
- In really excruciating detail. No!
- Gerçekten mide bulandıran detaylar.
- It's too, too excruciating!
- Maude, lütfen!
It was excruciating.
Acıdan ölecektim.
I mean, its like an emotional tsunami and - I'm in this excruciating pain.
Dayanılmaz acı çekiyorum, aklımı yitiriyorum sanki.
How he cherishes her excruciating little face.
Bazı kötü zamanlarımda da sen bana yardım ettin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]