English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Faraway

Faraway translate Turkish

339 parallel translation
We'll take you on a journey to faraway planets, where amazing creatures may roam the lands.
Sizleri çok uzak gezegenlere yolculuğa çıkarıcağız, Oralarda muhteşem yaratıklar geziniyor olabilir.
Princess Galima from faraway Persia.
Uzaktan, Acemistan'dan Prenses Galima.
Would you be content to spend the rest of your life with me in some... - faraway place?
Hayatının geri kalanını benimle beraber uzak bir yerlerde geçirmekten memnun olur musun?
She has such a faraway look, as if she has always lived in a garden.
Bakışları uzaklara dalıp gidiyor, sanki hayatı boyunca bir bahçede yaşamış gibi.
Long, long ago, in a faraway land across the sea, there lived a little boy who considered himself quite an authority on brave, fearless knights.
Çok uzun zaman önce, deniz ötesi uzak bir ülkede cesur ve korkusuz şövalyeler üzerinde yetkisi olduğuna inanan küçük bir çocuk yaşarmış.
Some of the people on the bridge come from faraway places.
Bazıları çok uzaklardan gelmiş.
Millions of people would think lovingly of her faraway snow-covered grave.
Milyonlarca insan sevgiyle onun karla kaplı, uzaklardaki mezarını düşünsün.
Tall, aristocratic, a faraway look in his eye?
Uzun, aristokrat, uzaklara dalıp giden bakışlar?
Like the "Faraway Princess"
"Uzaktaki Prenses" eseri misali.
Once upon a time, in a faraway land, there was a tiny kingdom, peaceful, prosperous, and rich in romance and tradition.
Bir zamanlar, uzak bir ülkede, aşk ve gelenek açısından huzur dolu, başarılı ve küçük bir krallık varmış.
You seem to bring faraway spring near me
Sanki uzaklardaki baharı yanıbaşıma getiriyorsun
The Faraway Mountain. It's a great book.
- Faraway Dağı Harika bir kitap
Do I produce The Faraway Mountain or don't I?
- Faraway Dağını yönetebilir miyim? yada yapmam?
I thought my Faraway Mountain outline was perfect.
- Faraway Dağ'ı özeti mükemmel diye düşündüm
A conference was held in Pebbel's office to discuss production plans for The Faraway Mountain.
- Faraway Dağı planlarını tartışmak için Harry Pebbel'in ofisinde bir konferans düzenlenmişti
The Faraway Mountain will be made with a million-dollar budget.
- Faraway Dağı bir milyon dolar bütçeyle yapılacak
Are you looking at the Oscar he got for The Faraway Mountain?
- Oscar'a Faraway Dağı'nı o aldığı için mi bakıyorsun?
I gave him his chance to do The Faraway Mountain.
- Ona Faraway Dağını yapması için şans vermiştim
A soldier rides home from a faraway land
Bir asker uzak diyarlardan evine dönüyor
How did Father end up in a faraway place like Tsukushi?
Babam uzaklardaki Tsukushi'ye neden atandı?
He wants to get that faraway, visionary look.
Uzaklara bakan o bakışını istiyor.
I warn you, I am beginning to feel faraway and visionary.
Sizi uyarıyorum, birazdan uzaklara bakmaya başlayacağım.
Man, they look woebegone and faraway.
Mutsuz ve terkedilmiş görünüyorlar.
If you could get out of here... we could go to some faraway place and start over.
Burdan çıkabilseydin... uzaklara gider orada hayata yeniden başlardık.
If you don't hurry, I've got a real faraway place to go.
Acele etmezsen, gerçekten çok çok uzaklara gideceğim.
THE CALL OF FARAWAY PLACES
YOLCULUK TUTKUSU
Has your husband recently acquired a faraway look in his eyes?
Son günlerde hiç kocanızın gözlerinde uzak bir bakış belirdi mi?
Would it be if four visitors from a strange, faraway planet were to land in the city?
Buraya, uzaktaki tuhaf bir gezegenden gelen dört ziyaretçi olsalar da böyle mi dersin?
For believing you were a strange, beautiful... unearthly creature from a faraway planet.
Şaşılası, güzeller güzeli olduğunuza ve uzaklardaki bir gezegenden gelen olağanüstü bir yaratık olduğunuza inandığım için.
He was a boy who stole under the tent of a faraway war because he had outgrown the motorbikes and motor cars, and because he had a hunger for the flying machine.
Kendini çok uzaklardaki bir savaşın içinde bulan bir delikanlıydı çünkü o artık motosiklet ve motorlu araçlara heves duymuyordu çünkü o uçan makineye özlem duyuyordu.
In a faraway land long ago... lived a king and his fair queen.
Uzun zaman önce, çok uzak bir ülkede bir kral ile, iyi yürekli bir kraliçe yaşardı.
In my youth, I used to dream of visiting all the faraway kingdoms of the earth.
Gençliğimde, dünyadaki bütün ülkeleri gezmek isterdim.
I'd go to a faraway end of the beach and write post cards and letters and keep up my third person journal till it was time to meet him outside the bathhouses on the street.
Uzağa, plajın sonuna kadar gidip sokakta kabinlerin dışında onunla buluşma vakti gelene kadar kartpostallar, mektuplar ve üçüncü şahıs günlüğümü yazdım.
From a faraway place, very far away.
Uzaktan, çok uzaktan.
- I came from a faraway place.
- Uzaklardan geliyorum.
Such a faraway look, as if she's always lived in a garden.
Ne kadar da mesafeli görünüyor, sanki hep bir bahçede yaşamış gibi.
In a faraway land lives a family called the Bombassats.
Çok uzak bir ülkede Bombassat'lar adında bir aile yaşar.
He came from a faraway country.
Çok uzak bir ülkeden geldi.
Everywhere planes are taking off for faraway spots.
Heryerde uçaklar çok uzak yerlere dek gidiyor.
Gold help the miserable and the destitute, those of humble origin and bad luck, who wander somewhere in faraway Syberia.
Yoksul ve zavallılara para yardımı, uzak Sibirya'da dolaşanların, alçakgönüllü kökeninden kaynaklanmakta.
How you gambled everything on a cattle drive... to some wild, faraway place called New Mexico.
New Mexico adιnda vahşi ve uzak bir yere... sιğιr götürmek için her şeyinle kumar oynadιğιnι...
Like a foolish, criminal child, ill-raised and eaten up with vanity the son thought nothing but the foolish obliteration of a small defeat in a faraway town before a king whom I have never seen.
Ama hatada ısrar eden, onu kanıksayan kimsenin bir daha vicdanının sesini duyabilmesi, yüreği ve ruhu ile yüz yüze gelmesi imkânsızdır.
We all came from faraway places.
Hepimiz uzaklardan geldik.
That in a faraway country I shall find you!
Seni bulacağıma dair uzak diyarlarda.
Now my world is this faraway village.
Artık bu uzaktaki köy benim dünyam oldu.
Discovered on her travels through a faraway land where it was called "the medicine of the gods."
Seyahatleri sırasında, bu iksirin "Tanrıların İlacı" diye anıldığı, çok uzak bir ülkede keşfetti.
The world was like a faraway planet to which I could not return.
Dünya geri dönemediğim uzak bir gezegendi.
And then Clinton getting so physical, and that awful, faraway look in his eye.
Ve sonra Clinton doğal görünüyordu.
That awful, faraway look in his eye.
Bu dehşet verici, gözün daldı.
THE CALL OF FARAWAY PLACES
YOLCULUK TUTKUSU BÖLÜM 1 çeviri : eposus
{ 6 } Color rusts, faraway color, lonely star. Hilda.
Hilda!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]