Fiancé translate Turkish
3,449 parallel translation
That guy in there is her fiancé.
O adam, kadının nişanlısı.
Um, that's, uh, Harold. My fiancé.
Kendisi Harold, nişanlım.
You texted that you'd like to wash my fiancé's hard-to-reach places.
Kafan mı karışık? Az önce nişanlımın uzanamadığı yerlerini yıkamak istediğini yazdın.
Oh, this is, uh, my fiancé, Mike.
Oh, bu nişanlım Mike.
Have you met my fiancé?
Siz nisanli'mi hic gordunuzmu?
You remind me of my fiancé.
Bana nişanlımı hatırlattın.
I was hoping for something super romantic, some place truly special. Okay. An unforgettable spot where I can stand with my fiancé and take our vows and face the future, and know that we're going to be together for the rest of our lives.
Ben nişanlımla yemin ederken durup geleceğe bakabileceğimiz sonsuza dek birlikte olacağımızı anlayacağımız o yerin gerçekten özel ve romantik olmasını umuyorum.
Well, if you want your fiancé back, then you're gonna have to find someone who will.
Nişanlını geri istiyorsan bunu yapacak birini bulman gerekecek.
Let me talk to my fiancé.
Nişanlımla konuşmama izin ver.
I'm sorry. I need to get home to my fiancé.
Üzgünüm, Eve nişanlımın yanına dönmem gerek.
I kind of... know... my Dad's fiancé.
Ben... babamın nişanlısını... bir şekil tanıyorum.
My ex-fiancé, Wayne, he had no manners.
Eski nişanlım Wayne'de görgü denen bir şey yoktu.
You're someone's fiancé, and I have to respect that.
Başkasının nişanlısısın sen, buna saygı duymam lazım.
Mrs. Thompson, this is Helen Russell, my fiancé.
Bayan Thompson, bu Helen Russell, nişanlım.
My fiancé's a professor at Chelsea University.
Nişanlım üniversitede bir hoca. Chelsea Üniversitesi'nde.
- Oh, you will, in court behind a stand as she's testifying against you for murdering three of her patients and nearly killing her fiancé.
Mahkemede, bir kürsünün arkasında aleyhine tanıklık ederken. Üç hastasını öldürüp nişanlısını da öldürmeye çalıştığın için.
What's your ex-fiancé doing at Ted's?
Eski nişanlının Ted'in evinde ne işi var?
Ricardo, I would like you to meet, but not judge me by, my daughter Sabrina, her fiancé Jimmy, his child with a serial killer and his poor parents.
Ricardo, seni birileriyle tanıştırmak istiyorum. Kızım Sabrina, nişanlısı Jimmy, onun, bir seri katilden doğma çocuğu ve onun fakir ailesi.
Well, this is my fiancé, Jimmy.
Bu benim nişanlım, Jimmy.
This is my fiancé.
Bu da benim nişanlım.
I broke up with my fiance, and I'm pretty sure that my boobs have decreased a cup size because of all the sadness.
Nişanlımdan ayrıldım ve bütün bu üzüntüler yüzünden memelerimin küçüldüğünden de eminim.
We barely know your fiance.
Nişanlını ne tanırız ki.
It's my fiance's favorite.
Nişanlımın en sevdiği.
And did your fiance know about this affair with David?
Peki nişanlın David'le aranda geçeni biliyor muydu?
Because that means that your fiance knew where David worked.
Çünkü bu demektir ki nişanlın David'in iş yerini biliyordu.
You got your killer, and it's not my fiance.
Katilinizi yakaladınız, ve benim nişanlım olamaz.
- Aunt Sarah's fiance.
- Sarah Halamın nişanlısı.
- Thank God my fiance is there, you know, to keep an eye out for him.
- Tanrıya şükür nişanlım orada, yani, ona göz kulak olmak için.
Young fiance and the kids.
Genç nişanlın ve çocuklar.
Ever since mom told me about your ex-fiance cheating on you, all I can think about is "Poor Holly."
Annem nişanlının seni aldattığını anlattığından beri "Zavallı Holly" diye düşünmeden edemiyorum.
And then this is my fiance Keith.
Ve bu da nişanlım Keith.
From my fiance.
Nişanlımdan.
Fiance.
Nişanlın demek.
Your fiance?
Nişanlın bu mu?
Your rat of a fiance was gathering evidence.
Senin köstebek nişanlın kanıt topluyordu.
Your father killed your fiance.
- Baban nişanlını öldürmüş.
Which is why I'm gonna spend my last moments on this earth with you, my sworn enemy, the woman about to run off with my fiance.
İşte bu yüzden dünyadaki son dakikalarımı seninle geçireceğim.
My fiance- - they brought him in in an ambulance.
Nişanlım. Ambulansla getirmişler.
I heard about it from the fiance.
Nişanlısından öğrendim.
Take my fiance, for example.
Örneğin nişanlımı ele alalım.
Sanjay, my fiance.
- O kim?
My fiance comes to see me, and I run.
Nişanlım beni görmeye geliyor ve ben kaçıyorum.
Your fiance called a minute ago.
Az önce nişanlınız aradı.
I didn't know you have a fiance.
Nişanlı olduğunu bilmiyordum.
Emily, you have met my fiance?
- Emily, nişanlımla tanıştın mı?
A fiance, actually.
Aslında nişanlısı...
Her father found it, thought it belonged to her fiance, and had him murdered.
Babası da bulunca, bilgisayarın nişanlısına ait olduğunu düşünmüş ve gidip adamı öldürtmüş.
When her father killed her fiance, she changed into something dark and twisted.
Babası onun nişanlısını öldürdüğünde, kendisi karanlık ve çarpık bir şeye dönüştü.
In the morning, Wanda will serve my ex-fiance the gossip with his morning grits.
Sabahta, Wanda eski nişanlıma büyük bir cesaretle dedikoduyu anlatacak.
And I see you've brought your fiance- - what a nice surprise.
Görüyorum ki nişanlını da getirmişsin. Ne güzel süpriz.
So, you agreed to rent out your fiance's uterus?
Yani, nişanlının rahmini kiralamayı kabul ettin?