Fishermen translate Turkish
600 parallel translation
Every morning, with the blinding sun with the tempest and the squall when the cold north wind blows, or with the burning hot one that comes from India our friends set out to sea with the fishermen from the island.
Her sabah, göz kamaştıran güneşe sahip, fırtına ve sağanak ile soğuk kuzey rüzgarı esiyor, ya da yanan birileri ile yerliler geliyor bizim dostlar, balıkçılar adadan denize açılıyor.
The fishermen will have to go out with the oar boat...
Balıkçılar diğer tekne ile çıkmak zorunda kalacak...
At night, when the fishermen return from the sea Alyosha returns to the city.
Gece, balıkçılar denize döndüğünde Alyosha kasabaya döndü.
I'll send the boat with the fishermen back tomorrow!
Balıkçı teknesini yarın geri göndereceğiz.
Fishermen bring their own
Balıkçılar hep oltalarını yanlarında getirir.
The Apostles, they all fishermen, I think.
Havarilerin hepsi balıkçı sanırım.
He say : " Good night, fishermen.
Der ki... " İyi geceler balıkçılar. Artık yoruldunuz.
That Savior, He only give dories to first-class fishermen, like your father ".
"İsa sadece, baban gibi en iyi balıkçılara kayık veriyor."
Blisters good for fishermen.
Balıkçılar için iyidir bu.
All fishermen have hooks in them.
Bütün balıkçıların içinde kancalar vardır.
All the young men, ages 17 to 25, except a few fishermen are being conscripted to work in the mines of Narvik.
Hepsi 17-25 yaş arasında gençler. Birkaç balıkçı hariç. Narvik'teki madenlerde çalıştırılmak üzere askere alınıyor.
- Fishermen?
- Balıkçılar mı?
Fishermen, farm laborers, bricklayers, and fish merchants.
Balıkçılar, genç kızlar, gündüzcüler duvar ustaları, balık toptancıları.
A house like so many others... built of old stones... with walls as old as the fishermen's trade.
Tıpkı diğerleri gibi bir taş ev ve duvarları balıkçının mesleği kadar eski.
The fishermen bear all these expenses... while the wholesalers enrich themselves without effort... buying for nothing the fish that took such sweat to bring in.
Bütün masraf balıkçılara ait. Balıkçılara çok pahalıya mal olan şeyi toptancılar ucuza alıyorlar.
But, Grandpa, God didn't invent those connivers... who take advantage of us fishermen.
Ama bu madrabazları bize o vermedi.
The villagers are worried about their fishermen... while the wholesalers are worried about their business.
Yerel huzursuzluk toptancıları vurdu.
He thought, " If the wholesalers withdrew their charges... it means they can't do without us fishermen.
Toptancılar fiyatları çektilerse bu onların balıkçılara olan ihtiyaçlarındandı.
Why, then, shouldn't the fishermen try to do without the wholesalers? "
Fakat balıkçıların toptancılara ihtiyaçları var mıydı?
Other fishermen will follow us when we show them the way... and they'll thank us!
Eğer birkaçımız kendimiz için çalışırsak bu diğerlerine de aynısını yapma cesareti verecektir!
The fishermen were already hired.
Balıkçılar işe alınmıştı bile.
I say again, I am only a town priest of a town of fishermen.
Bir daha söylüyorum, ben yalnızca bir balıkçı kenti rahibiyim. Ama aynı zamanda insansınız.
I wanted to tell about the endless, humble daily chores... and about the skillful movements of the men in their frail floating huts... about the market boats filled with fruit and vegetable... and about fishermen leaving towards the south, down to the Sundarbans... and boats looking like igloos... where people sleep and cook and live in little holes... dug in the mountains of rice straw -
Sonu gelmez, günlük mutevazi işleri... erkeklerin kırılgan yüzer kulübelerindeki yetenek dolu uğraşılarını... mevye ve sebze ile dolu pazarcı teknelerini... Sundarbans'a doğru, Güney'e açılan balıkçıları anlatmak istedim... Ve iglolar gibi görünen evleri..
The fishermen saw me swept down with the current.
Balıkçılar beni, akıntıyla sürüklenirken gördüler.
Those two fishermen found him adrift in his boat a few hours ago.
Şu iki balıkçı bir kaç saat önce kayığıyla akıntıda sürüklenirken bulmuş.
We took her as easy as you'd take a mackerel, fine fishermen.
Onu bir orkinos gibi kolay elde ettik, becerikli balıkçılar.
Two months after she set sail, she was sighted by fishermen off Tripoli.
Yelken açtıktan iki hafta sonra... Trabluslu bir balıkçı tarafından görüldü.
They buy from the native fishermen.
Buralı balıkçıların tuttuklarını satın alırlar.
Those helicopter boys are pretty good fishermen.
O helikopterdeki çocuklar oldukça iyi balıkçılardır.
I prefer fishermen and storekeepers
Balıkçıları ve dükkâncıları tercih ederim.
He photographed steelworkers in the Soviet Union, he lived with saboteurs ships in Bangladesh, sailed with fishermen in Galicia and Sicily,
Sovyetler Birliğinde ki çelik işçilerini görüntüledi Bangladeş'te kaçakçı gemileriyle yaşadı, Galiçya ve Sicilya'da balıkçılarla yelken açtı,
Blast those fishermen.
Lanet olsun bu balıkçılara.
In this same New Bedford, there stands a Whaleman's Chapel... and few are the fishermen shortly bound for the Indian Ocean or Pacific... who fail to visit there.
İşte aynı New Bedfordda Whaleman Kilisesi Hint veya Pasifik okyanusuna açılmak zorunda kalmış ve kiliseyi ziyaret edememiş birkaç balıkçı.
Wait for the fishermen.
Balıkçıyı bekleyeceğiz.
If the fishermen are not here in three days, I'll shoot myself.
Balıkçı 3 gün içinde gelmezse, kendimi vuracağım.
- The fishermen!
- Balıkçı!
It doesn't look like they're the fishermen.
Balıkçıya benzer bir halleri yok.
I should like to speak to the two fishermen who went aboard the wreck.
Enkaza giren iki balıkçı ile konuşmak isterim.
Unbelievers are sometimes devout fishermen.
İmansızlar da bazen sadık balıkçılardır.
The successful fishermen were already in and had butchered their marlin out carried them laid full-length across two planks to the fish house where they waited for the ice truck to carry them to the market in Havana.
Başarılı balıkçıklar çoktan geri dönmüş, kılıçbalıklarını ayıklayıp temizlemişlerdi. Boylu boyunca iki uzun tahta üzerine yatırdıkları balıkları Havana'daki pazara götürecek buz kamyonunu bekledikleri balık haline taşıyorlardı.
They sat on the terrace and many fishermen made fun of the old man.
Terasta oturdular ve birçok balıkçı ihtiyar adamla alay ediyordu.
Some of the older fishermen looked at him and were sad but they did not show it.
Onu gören kimi yaşlı balıkçıklar üzüldüler. Fakat bunu fark ettirmediler, ondan bundan konuşmaya devam ettiler.
Some of the younger fishermen spoke of her as a contestant or a place or an enemy but the old man had always thought of her as feminine and as something that gave or withheld great favors.
Kimi genç balıkçılar onu bir rakip, bir yer, hatta bir düşmanmış gibi görseler de yaşlı adam onun hep bir dişi olduğunu düşünmüştü. Büyük iyilikler yapmak ya da yapmamak onun elindeydi.
Many fishermen were around the skiff, looking at what was beside it.
Birçok balıkçı kayığın etrafına toplanmıştı. Yanındaki şeyin ne olduğuna bakıyorlardı.
Urgently alert Japanese fishermen.
Japon balıkçılar acilen uyarılır.
The Pacific turns deadly, and its fishermen die.
Öldürüyor okyanusun suları. Okyanusun balıkçıları öldü.
- There are not enough fishermen.
- Ama yeterli sayıda balıkçı yok.
That night was the Festival of the Harbour... when fishermen give thanks to the Madonna for the good catch... the fine weather and their great good fortune... that they had not been born tourists.
O gece Liman Festivali vardı. Balıkçılar, onlara bol balık ve güzel havalar bahşedip... turist doğmamış olmak gibi iyi bir yazgı yazan... Madonna'ya şükranlarını sunuyordu.
We are fishermen.
Balıkçıyız biz.
The fishermen dubbed him a "sea devil".
Balıkçılar ona'deniz şeytanı'adını taktılar.
We shall be fishermen together.
Birlikçe balıkçılık yapacağız.