English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Flashing

Flashing translate Turkish

913 parallel translation
Flashing all that money which I didn't know until this morning came from your publishers.
Bütün o paranın aniden ortaya çıkması. Ki bu sabaha kadar paranın yayıncılarınızdan geldiğini bilmiyordum.
He looks up, sees a knife flashing.
Yukarı bakar ve parıldayan bir bıçak görür.
"of a new comet flashing across the horizon — a bright and flashing comet — and his name is Manolo de Palma."
"Ufukta parlayan bir göktaşı belirdi - ışıl ışıl ve parlak - ve adı Manolo de Palma."
Oh, I love you like this, with lightning flashing out of your eyes.
Bu haline bayılıyorum, gözlerinden kıvılcımlar çıkmasını.
These cops, banging those pans, flashing those lights they're gonna scare that poor cat of mine.
Şu polisler, tıkırtılar ve patlayan flaşlar hepsi benim zavallı kedimi korkutuyor.
It'll do your job if the police catch you flashing it on.
Eğer polis seni kullanırken görürse senin işini de görecek tabii.
I'm sorry to interrupt, but Fort Grant is flashing a general alarm, sir.
Böldüğüm için üzgünüm, ama Grant Kalesi genel alarm verdi efendim.
Hey, he's no neon sign, flashing on and off.
Hey, yanıp sönen ışıklı tabela mı bu?
Delilah, what a dimpled dragon you can be flashing fire and smoke.
Delilah, ne tatlı bir ejder oluyorsun kızınca. Ateş ve duman saçıyorsun!
I can tell you you're taking a terrific chance flashing that kind of dough around this mob.
Bu ayak takımı içinde teşhir ettiğin o tür bir para ile dehşet bir risk aldığını söyleyebilirim.
Lights been flashing out there all last night.
Bütün gece ışıklar yandı söndü.
They're flashing for me.
Çağrı yapıyorlar.
Flashing that big railroad watch and talking like a timetable.
Elindeki o parlayan demiryolu saati ve konuşmalarından anlamalıydım.
I'll be flashing my family allowance if I'm not careful.
Kuralları ben koymadım.
Last night I settled down for my 12-hour nap in the hotel and "moly hoses," what a honking and lights flashing and gals giggling on the street.
Dün gece otelde, 12 saatlik bir uyku için uzandım ve aman tanrım, o korna sesleri ışıklar ve sokakta gülüşüp duran o kızlar da ne öyle.
Pass the word around and wait till somebody starts flashing $ 50 bills.
Etrafa haber salıp, biri 50 dolarlık banknotları harcamaya başlayıncaya kadar bekleyeceğiz.
Would you mind flashing that on the board again, please?
- Onu yerine koyar mısınız lütfen?
- No, sir. There was a light flashing, but it must have come from their masthead. - Quartermaster Rowe.
Bir ışık yanıp söndü, ama direklerinden gelmiş olmalı.
The flashing lights, the sparkling lights, They twinkle, twinkle, twinkle.
Yanıp sönen ışıklar, parlak ışıklar, Onlar, parıltı, parıltı, parıltı.
- See the gun flashing'?
- Silahın ateşini gördün mü?
We got the word that they concocted a story about the blind boy flashing a knife.
Parlak bıçaklı kör bir çocuk hakkında hikaye uydurdukları açıklamasını aldık.
A warrior's son should not be flashing dimples.
Bir savaşçının oğlu gamzelerini çıkartmamalı.
For Marc Antony to appear in shiny armor swords flashing in both hands?
Her iki elinde parlayan kılıçlarla parlak zırhın içinde görünen Marc Antony için mi?
ZATOICHI'S FLASHING SWORD
BLIND SWORDSMAN : Zatoichis Flashing Sword
Flashing your tattoo and acting tough is more your style.
Senin tarzın daha çok dövmeni göstermek ve sert rolü yapmaktı.
Now, you go and tell your friends to stop flashing the light on the antennae.
Şimdi, git ve arkadaşlarına anteni parlatmalarını bırakmalarını söyle.
Brought up on trains, you know. My father made all his money out of trains. And now if I attempt to eat a meal without the gentle rocking and the scenery flashing by,
Çok küçük yaşlardan beri babamla birlikte hep trenlerde seyahat ettiğimden geçen manzarayı, dağları, ovaları seğretmek hep midem bulandırır da.
Your mates, they went flashing through here on a herd of camels about an hour ago.
Arkadaşların, bir saat önce bir deve sürüsüyle gitti.
You could see the alarm lights flashing from there. Why didn't you tell me?
Alarm ışığının yanıp söndüğünü bana neden söylemedin?
And I'm flashing on this Roybal, you can buy it at any drugstore.
Bu Roybal zihnimi parlatıyor, Bunu bütün eczanelerden alabilirsin.
Anyway, I am flashing.
Her neyse, parlıyorum.
- Lt wouldn't be very smart to start flashing gold dust around right after a robbery, would it?
- Soygundan hemen sonra etrafımıza altın tozu saçmak iyi olmaz.
You're to stop your flashing and a-fluttering every time a three-legged boy runs by.
Herzaman 3 bacağı varmış gibi koşan oğlanlara, göz süzmeyi ve kıkırdamayı kes.
"What you saw were... the machine guns flashing!"
Başladı!
Flashing.
Sinyal.
Flashing, man.
Sinyal dostum.
- Flashing, man.
- Sinyal.
And if you do it right, you'll be flashing momentarily.
Doğru yaparsanız kısa bir süre için çok rahatlayacaksınız.
Epilepsy. The red light flashing at 3 per second brought on a fit.
Sara. 3 saniyede bir yanıp sönen ışık, onu tetiklemiş olmalı.
There'll be a flashing signal and the money is to be dropped in a bag. Usual warnings - no cops.
El feneriyle işaret alınca, parayı bir çanta içinde bırakacak.
I can still see the sun shining, the parasols, the flashing uniforms of the young officers.
Hala parıldayan güneşi, güneş şemsiyelerini, genç subayların parıldayan üniformalarını görebiliyorum.
And Speedy Bob Neville, his great legs churning... goes flashing across the finish line... with a 3-minute-and-50-second mile.
Ve "Fırtına" Bob Neville, mükemmel bacakları sayesinde... Bitiş çizgisine, 3 dakika, 50 saniye ile... Yıldırım hızıyla ulaşıyor.
" Flashing under my skirt!
" Eteğimin altında yanıp sönüyor!
Flashing under my skirt! "
Eteğimin altında yanıp sönüyor! "
What's with the flashing stuff? What's your problem?
Yanıp sönen şeyler ne?
Mistress of truth where by sacrificing, diviners seek to know... the will of Zeus of the flashing thunderbolt... what message he may have... for men who, in their very heart, strain to win... magnificence of strength and a breathing-space from toil.
Gerçeğin kraliçesi! Kahinler, yanmış kurbanlarına bakarak... Zeus'un parlayan şimşeğini... mükemmeliği ve iş yorgunluğundan... bir nebze rahatlık arayan ruhlar için...
You rock it back and forth till all the sand and gravel is sifted out'and the it lies there flashing on the bottom.
Kum ve çamur süzülüp dibinde altın pırıl pırıl parlayıncaya dek tası çalkalayıp duruyorlar.
Flashing your badge to get past a guard is one thing, but this is searching without a warrant.
Bir muhafızı geçmek için rozeti göstermek bir şeydir, ama bu izinsiz arama yapmaktır.
He wouldn't tell me nothing. He just kept flashing the thing.
O kağıdı evirip çeviriyordu.
Warning lights were flashing all around us, but we ignored them.
Çevremizde uyarı sinyalleri yanıp sönüyordu. Ama biz onlara aldırmadık.
Eventually, we came over England, when I saw these beacons flashing.
İşaret fenerinin yanıp söndüğünü gördüğümde, İngiltere üzerine geldik.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]