English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Flaunt

Flaunt translate Turkish

218 parallel translation
You think the law is something you can get over or get under or get around... or just plain flaunt.
Senin için yasanın üzerine çıkılır, altına girilir, etrafından dolaşılır... ya da gösterisi yapılır.
You shouldn't flaunt it in front of the single girls.
Bekar kızların önünde gösteriş yapmamalısın.
Do you flaunt your treason in my face?
İhanet eden biri gibi konuşuyorsun.
Don't flaunt them in my face.
Gözümün önüne sermeni değil.
Now we see the results of such shameless pictures, unworthy mystifications of art that flaunt and exalt sin, debauchery and immorality.
Şimdi, sanatın zarafetine yakışmayan... ahlaksız bir resimdeki gibi... gösterişli ve abartılmış bir günahın, dışlanmış ve ahlaksız sonuçlarını görüyoruz.
To flaunt me like this.
Beni bunun gibi göz önüne sergilediler.
When you got it, flaunt it!
Elinde varken at havanı!
Flaunt it!
At havanı!
Flaunt it, baby! Flaunt it!
Atalım havamızı bebeğim, atalım havamızı!
He said : " All these little whores know is to flaunt their vaginas
Dedi ki : "Bütün küçük orospuların bildiği tek şey vajinalarıyla gösteriş yapmak."
- We don't have to flaunt it.
- O kadar belli etmeye gerek yok.
You only want to flaunt our affair.
Sen sadece bizi birlikte görmelerini istiyorsun.
That's just it, you don't flaunt it.
İşte bu. Gösteriş yapmıyorsun.
Don't be silly, Audry. Flaunt it while you have it.
Salaklaşma, benim gibi yaşlanmadan önce.
When two people are as beautiful as we are is it terrible to flaunt what we have?
İnsan bizim kadar güzelse sahip olduklarını sergilemesi kötü bir şey midir.
Remember, Max you flush it, I flaunt it.
Unutma Max... Sen tuvalete atarsın, ben sergilerim.
- I did, but I don't flaunt it.
- Vardı ama onunla hava atmıyorum.
Ifyou wanna flaunt, you could flaunt. You could flaunt.
Hava atmak istersen, hava atarsın.
When you flaunt the line of your leopard underwear through your far-too-thin pants you're begging for it, mister.
Elbette. İncecik pantolonundan leopar desenli iç çamaşırını sergilersen kendin aranmış olursun, bayım.
Flaunt away, you fairy!
Uç bakalım tatlı çocuk!
A difficult poem, to flaunt his mastery of arcane poetic realms.
Zor bir şiir, esrarlı şiirsel diyarlar üzerine olan hünerini göz önüne sermek için.
Clean your sweat like this, flaunt yourself...
Terini bu şekilde silmelisin, kırıtarak tabi...
Now, you have done some low things before but to allow your own daughter to flaunt her body to sell beer that's low even for you.
Daha önce de aşağılık şeyler yaptın. Ama kızının bira satmak için vücudunu sergilemesine izin vermen, senin için bile aşağılık bir şey.
But no, because I never go and make a big thing out of it, it's no big thing, and flaunt, like, "This one's on me!" like some bust-out asshole.
Gösteriş yapmama da. Ama ben salağın tekiyim. Doğal olarak kendimi arkadaşlarımla birlikte sanıyorum.
If you got it, flaunt it.
Yiğidin malı meydandadır.
I'm going to invite Diane over for dinner tonight, and I'm really gonna flaunt my success, really rub her nose in it!
Bu akşam Diane'i yemeğe çağıracağım. Başarımla övüneceğim, boğazına kadar başarıma batacak.
And I wouldn't flaunt your ignorance by telling anyone that you saw anything last night other than the planet Venus, because if you do, you're a dead man.
Eğer dün gece gördüğün şeyin Venüs dışında bir şey olduğunu birilerine söyleyecek olursan cahilliğinle dalga geçmeyeceğim. Çünkü bunu yaparsan, kendini ölmüş bil.
Don't flaunt your stupidity, darling.
Aptallığını ortaya koyma zavallı sevgilim.
We didn't flaunt it, but we never tried to hide it.
Hayır. Kesinlikle sergilemedik ama gizlemeye de çalışmadık.
We don't flaunt our beliefs, but they're dear to us.
İnançlarımızı pek sergilemeyiz ama onlar bizim için çok değerlidir.
By midnight, Charlotte discovered Manhattan's latest group to flaunt their disposable income : The power lesbian.
Geceyarısı, Charlotte ellerindeki mali gücü kullanarak hava atan Manhattan'ın önemli gruplarından birini keşfediyordu : lezbiyen gücü.
How dare they flaunt their wealth at us. Ugh!
Ne cüretle servetlerini gözümüze sokarlar?
In both species the females are drab and brown only the males flaunt flamboyant plumage
Her iki türde, dişiler soluk ve kahverengi renklidir. Sadece erkekler göz alıcı tüylerini sergiler.
To flaunt your deviance upon a stage?
Sapkınlığını sahnede sergiledin.
Madame, do not flaunt your skirts in the smoking-room!
Bayan, sigara odasında eteklerinizi sergilemeyiniz!
At least he doesn't flaunt a mistress 6 months after marrying a Spanish princess!
En azından bir öğretmene hava atmaz. Bir İspanyol prensisyle evlendikten sonra 6 ay!
But in this open field you flaunt your bare ankles, ease us with your raised dress pretty smile, and giddy laugh,
Efendim bir dilenci olamaz, değil mi? Yoksa o bir.... - bir... bir elçi mi?
Or why not sit on top of a crypt and flaunt your neck cleavage until Dracula shows up?
Ya da daha iyisi, git bir mezarın üstüne otur ve Dracula ortaya çıkana kadar boynunu sergile.
And then you go out and flaunt yourself to the world?
Sonra da gidip, kendini tüm dünyaya mı gösteriyorsun?
Males flaunt their flamboyant plumes to attract the more drably colored females
Erkekler göz alıcı tüylerini daha donuk renkli dişilerin ilgisi çekmek için sergiler.
You know how rare it is I find something good like that to flaunt in her face.
Ona nadiren laf yapıştırabiliyorum.
He didn't flaunt it, Ray.
Hava atmadı Ray.
We said goodbye at the door so as not to flaunt our new love.
Kapıda da vedalaşmıştık. İlişkimizle hava atmıyoruz yani.
He is more of a if-you've-got-it - flaunt-it kind of father.
Evet, güzelse insanlardan niye saklayayım diye düşünen bir baba.
Your online horoscope suggests that you try not to flaunt your excitement.
İnternet yıldız falın heyecanını fazla sergilememeni söylüyor.
That you don't flaunt your wealthiness.
Zenginliğinle böbürlenmiyorsun.
Different when your friends flaunt state drinking laws and insult me.
Arkadaşların alkol denizinde yüzüp suratıma karşı hakaret ediyorsa bu farklı olur.
We shouldn't flaunt it.
Göz önünde yapmamalıyız.
- But I want to flaunt it.
- Ama ben istiyorum.
Please, let's not flaunt it, please?
Lütfen göz önünde yapmayalım lütfen?
They dress to flaunt this, to hide that.
Bunu teşhir etmek, şunu saklamak için süslenip püsleniyorlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]