Flounder translate Turkish
150 parallel translation
Seemed to flounder around, unsure of herself.
Sanki kendinden emin değildi, bocalıyordu.
Make a mistake, act irresolutely, and you flounder.
Yanlış yapmak, öngörülemeyen bir hareket. Seni, bocalatır.
- Flounder.
- Bata çıka gideceksin.
- Not even a great white flounder.
- Koca bir dilbalığı bile yok.
Flounder?
Şimdi de sıra sadakat yemini etmeye geldi.
Now finish it, Flounder.
Dalga mı geçiyorsun? Hayatımda hiçbir şey vurmadım ben.
Flounder's bringing his girlfriend up for the weekend.
Dil balığı hafta sonu için kız arkadaşını getiriyor.
Come on, Flounder.
Haydi, Dil Balığı.
My nose tells me if we turn and run, we'll flounder.
Dönüp ilerlersek, burnum sürükleneceğimizi söylüyor.
Ilse, buy some flounder for tomorrow, you know how he likes that.
Ilse, birkaç dil balığı al yarın için. Ne şekilde sevdiğini biliyorsun.
That's my flounder.
O benim baligim.
- That is my flounder.
- Benim baligim. - Hirsiz!
- Ordering : One flounder...
Bir dilbaligi...
Sure, those old S-boats, they just gasp and flounder along.
Bu eski S-Botlar, sürekli arızalanıyor.
You had that look on your face and for just a second, you looked like a flounder.
Yüzünde çok tuhaf bir bakış vardı ve bir an gözüme dil balığı gibi göründün.
I never saw a flounder in a sweater before.
Daha önce hiç kar tanesi desenli kazak görmemiştim.
- It's a flounder, Blanche.
- Pisi balığı, Blanche.
I'm the sea in which you'll flounder!
Ben içinde çırpınacağın denizim!
But I knew that he'd get up there and flounder around with his expensive haircuts and hairdos and clothes.
Ama başından beri oraya gelip pahalı saç stiliyle ve kıyafetleriyle hava atacağını biliyordum.
Oh, come on, even a flounder takes sides.
Ah, hadi ama, dil balığı bile tarafını seçiyor.
And of course my aunt Ceil... who dreamed of a more exciting life... than always having to filet his flounder.
Ve tabii ki bu da sürekli olarak balık temizleyip durmaktan daha iyi bir yaşamı hayal etmiş olan yengem Ceil...
That's a flounder.
O bir... derepipisi.
Don't drink so fast. You'll flounder.
O kadar hızlı içme, boğulacaksın.
Flounder, hurry up.
Flounder, acele et.
- Flounder.
- Ah, Flounder.
Flounder, don't be such a guppy.
Flounder, bu kadar korkak olma.
- Flounder, will you relax?
- Ariel? Flounder, sakinleş lütfen.
Flounder, you really are a guppy.
Flounder, sen gerçekten korkaksın.
I'll swim up to his castle, then Flounder will splash around to get his attention.
Onun şatosuna yüzeceğim. Dikkatini çekmeye çalışacağım.
Flounder, why can't you just tell me what this is all about?
Flounder, neden neler olduğunu bana söylemiyorsun?
Flounder, you're the best!
Flounder, sen en iyisisin.
Yo, Flounder!
Hey, Flounder.
Flounder, get her to that boat as fast as your fins can carry you.
Flounder, yüzgeçlerinin tüm hızıyla onu gemiye götür.
Would you care for a cheddar and flounder open-faced sandwich?
Çedar peyniri ve dil balıklı tek dilim sandviç ister misin?
This supreme flounder, it says "First time served in America."
Süper dil balığı için "Amerika'da ilk kez satılıyor" yazıyor.
You see, there's this certain flounder and they won't deliver it to my side of the street.
Özel bir dil balığı var ve benim caddemin oraya teslimat yapmıyorlar.
Yeah, I'd like an order of supreme flounder, number 47.
Süper dil balığı sipariş edeceğim, 47 numara.
You're pretending to live in a janitor's closet just to get this flounder?
Dil balığını alabilmek için kapıcı odasında yaşıyormuş gibi mi yapıyorsun?
- ls the flounder here yet?
- Dil balığı geldi mi?
Fan mail from some flounder?
Hayran mektubu mu?
Henry, you sent us 15 pounds of flounder.
Henry bize balığı 15 pounddan gönderdin.
That intrepid lad is my great-grandfather, Franklin Jefferson Burns... tossing that tea without a care... for what the caffeine would do to the Fenway flounder.
Bu karakaşlı çocuk benim büyük büyük babam, Franklin Jefferson Burns. Kafeinin Fenway dere pisisine yaptıklarına karşılık umarsızca çay yapraklarını savuruyor.
I'm sorry, Flounder.
- Üzgünüm, Flounder.
Flounder!
Flounder!
- Flounder?
- Flounder?
Flounder, I really need your help.
Flounder, Gerçekten yardımına ihityacım var.
But, Flounder, if we both go... who's going to tell Daddy where Morgana's lair is?
Ama, Flounder, eğer ikimiz gidersek, Morgana'nın ininin nerede olduğunu babama kim söyleyecek?
The name's Flounder.
Adım Flounder.
From now on... your name is Flounder.
Dil Balığı mı?
Flounder.
Ah, Flounder.
Fan mail from some flounder?
Hayranlarımdan bir mektup falan mı?