English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Flourishing

Flourishing translate Turkish

135 parallel translation
We're finding micro-organisms not only living in these hot springs but flourishing.
Bu sıcak pınarlarda bulduğumuz mikro-organizmalar Sadece yaşamıyorlar aynı zamanda gelişiyorlar da.
The mill's flourishing, too.
Değirmende de işler iyi gidiyor.
I left St Maxime the following April... to be a bellboy at the St Raphael Grand Hotel... which was flourishing at the time.
Bir sonraki nisan St. Maxime'yi terk edip bellboy olarak çalışmak için o zamanlar gittikçe popülerleşen St. Raphael Grand Hotel'e geçmiştim.
- In 1939, Nazi fronts - like Fritz Kuhn and his German-American bund - were flourishing.
1939'da, Fritz Kuhn ve Alman-Amerikan Birligi türünden Nazi cepheleri gelisş iyordu.
Stop flourishing them things, me dear.
Şunu göstermeyi bırak!
A flourishing town in the Midwest, where we hear the story of Mr. Bundy's extra little nip.
Orta Batıda gelişmekte olan kasabada Bay Bundy'bir fırt daha çekmesinin öyküsü.
Is Mr. Villette's garden flourishing?
Bay Villette'in bahçesi yeşerdi mi?
For the past several weeks... you have, with your usual devotion to detail... managed to undermine what I, as Chief Counsel for the EP... consider the most flourishing railroad in the country.
Son birkaç haftadır ayrıntılarda boğulmaya olan düşkünlüğünle ülkenin en hızlı gelişmekte olan demiryollarını mahvetmeyi başardığını düşünüyorum, Baş Danımanın olarak. - Mahvetmek mi?
- He's flourishing, thanks.
- Sayende iyidir.
And flourishing like the green bay tree.
Ve yeşil defne ağacı gibi yayılmaya devam ediyorlar.
And at that time... all the cities were intact... and flourishing.
O sıralarda... bütün şehirler el değmemişti... ve gelişimlerini sürdürüyorlardı.
El Cid rose above all local quarrels and called upon all Spaniards to face a common enemy who threatened to destroy the men and the land of a flourishing civilization.
Tüm dini kavgalara karşı gelip, bütün İspanyolları, yani Hristiyanları ve Berberileri... ülkeleri İspanya'yı tehdit eden ortak düşmana karşı birleşmeye çağırdı.
I couId never imagine that such things might be flourishing in our day.
Ben böyle şeylerin günümüzde olabileceğine asla itimal vermiyorum.
- Your bulbs are flourishing.
- Kaşlarınız uzamış.
You can only afford to spout off at the mouth when you're flourishing!
Sahneye çıkıp şarkı söylemeyi bile tam beceremiyorsun sen!
What is finished is the idea that this great country is dedicated to the freedom and flourishing of every individual in it.
Biten şey bu güçlü ülkenin, toprağında yaşayan tüm bireylerin özgürlüğünü ve gelişmesini amaçlayan ideolojisidir.
Will you tell him how well I'm doing, that my work is flourishing again, and that my mood swings are less erratic?
Ona iyiye gittiğimden söz et. Yeniden işime döndüğümü..... ve ruh halimin eskisi kadar değişmediğini anlat.
You're only fascinated by that wild rose because it's flourishing.
Bu yabangülünden hoşlandın çünkü henüz çiçeklerini dökmemiş.
I'm sure you're fantastically well and your great son is flourishing.
Eminim fevkalade iyisindir, senin müthiş oğlun hızla ilerliyor.
You died in your flourishing old age...
Çok geç yaşlarında öldün...
For some years he had a large and flourishing practice in India, in Calcutta.
Hindistan'da, Calcutta'da uzun yıllar boyunca geniş kapsamlı ve başarılı çalışmalarda bulundu.
NO FLOURISHING, DAD.
Sallanmak yok baba.
Margaret's career was flourishing, and Roman was confident that his new opera would make him as famous in America as he had been in Europe.
Margaret mesleğinde yükseliyordu ve Roman, yeni operasının kendisini Avrupa'da olduğu gibi Amerika'da da ünlü yapacağından emindi.
Bring your contributions for a flourishing and prosperous Peru.
Peru'nun büyümesi ve refaha kavuşması için vergilerinizi getirin.
Perhaps you can explain, when crops are dying all over, how this tree is flourishing?
Belki bunu sen açıklayabilirsin, tüm ekinler ölürken, bu ağaç nasıl gelişebiliyor?
It's hard to believe this used to be the flourishing capital of Tokyo.
Buranın gösterişli Tokyo nun başkenti olmasına inanmak zor.
That goes on flourishing forever
Bunlar sonsuza dek sürebilir ama
According to the people that we met, before the Ferengi came, the society may have been primitive, but it was flourishing.
Karşılaştığımız insanlara göre, Ferengiler gelmeden önce, halk ilkel bir yaşam sürüyordu, fakat mamur bir hayattı.
But by God they're flourishing.
Ama sağlıklı bir şekilde büyüyorlar.
Yusuf... I'm Aapus Aamwala. I have a flourishing business of mangoes.
Ben Aapus Aamwala.Benim, mangoların sallayan bir işim var.
Long before Hitler came to power, these beliefs were flourishing against an already racist backdrop.
Hitler'in güç kazanmasından çok önceleri bu inançlar ırkçı bir zemin hazırlamıştı.
Johnny was at the beginning of a flourishing art career.
Johnny Graziosi, yeni bir sanat kariyerinin başlangıcındaydı.
Among these new plants, the birds are flourishing, and their calls form an ever-present chorus.
Bu yeni bitkilerin arasında, kuşlar gelişmekte, ve onların ötüşleri de sanki bir koro oluşturuyor.
The plants that have evolved this feature are flourishing, and soon will dominate the flora of the world.
Bu özelliği geliştiren bitkiler büyümekteler, ve çok yakın zamanda, dünya florasına egemen olacaklar.
Hollywood is full of criminals whose careers are flourishing.
Neyi yanlış yaptık? Tüm suçlular Hollywood kariyerini alkışlıyorlar.
They threw us out of England, threw us out of France, but here we are, flourishing really, except for the minor inconvenience of despising everything about your country.
Bizi İngiltere ve Fransa'dan kovdular. Artık buradayız gelişiyoruz. Ülkenizi sevmediğimi saymazsak tabii.
Who is behind... this industry of sin, flourishing before the very eyes... of the authorities?
Tam da yetkililerin gözlerinin önünde sergilenen bu günah endüstrisinin arkasında kimler var?
Clubs, small popular gatherings, flourishing in Paris since the siege, are set up in the churches.
Çok apayrı bir çalışma tarzı. Bir gelişim süreci var, bir başlangıcı, bir de sonu mecut.
Islam was spreading its influence and flourishing.
İslam etkisini genişletiyor ve gelişmesine devam ediyordu. Hz.
So everything started flourishing.
Böylece herşey gelişmeye başlamıştı.
Linux is flourishing in the Internet server appliance area.
Linux, internet sunucularında parlayan bir yıldızdı
Your young charges, they seem to be flourishing under your tutelage.
Senin genç sorumlulukların vesayetin altında iyiye gidiyorlar.
Of course our gardens are flourishing
Elbette bahçelerimizden çiçekler taşar
You saw, and now the appraisal comes, that the area is flourishing.
Gördünüz işte, değer biçme zamanı yaklaştıkça yer daha da gelişmekte.
- we have a flourishing business
- İşlerimiz başımızdan aşkın.
These icons suggest that your world... may have had a flourishing ecosystem at one time.
Bu simgeler dünyanızın bir zamanlar gelişen bir ekosistemi olduğunu gösteriyor.
Well, I do hope good old care in the community is still flourishing.
Umarım eski tarz insanlarla kaynaşma burada vardır. Var.
So our big-brained ancestors are flourishing all over the planet.
Bizim büyük beyinli atamız böylelikle gezegeni ele geçirmeye başlıyor.
Even more remarkable, the city itself is still flourishing over there.
Bunu daha da olağanüstü kılan şey ise şehrin hâlâ yaşıyor olması.
He's got a flourishing business.
Geliştikçe gelişen bir firması var.
Are they flourishing?
Gelişiyorlar mı?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]