English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Flung

Flung translate Turkish

325 parallel translation
On a dozen far-flung battle fronts, Russia was engaged in a death grapple with the enemy.
Bir düzine uzak cephede Rusya düşmanla ölümüne cebelleşmekteydi.
" Open then I flung the shutter,
Tam kepengi açacakken ben,
She was flung out of a car.
Aniden arabadan atlamış.
We'll be flung out on the street without a moment's notice.
Apar topar sokağa atılacağız.
That's defying after the way you flung yourself at me.
Kendini kollarıma atmanı inkar etmek demektir.
No sooner had he entered the death chamber than he tore himself from the guards'grasp flung himself on the floor, screaming for mercy.
İdam odasına girer girmez muhafızların elinden kurtuldu kendini yere atıp merhamet dilemeye başladı.
" At 6 : 00 the Dervish army advanced en masse... and flung themselves with fanatical bravery upon the British square.
" Saat 6 : 00'da Derviş ordusu topluca ilerleyip... fanatik bir coşkuyla İngiliz güçlerine saldırdı.
He seized me by the collar and flung me out.
Beni yakamdan tutup dışarı savurdu.
The angels were so angry, they flung me out in the middle of the heath... on top of Wuthering Heights.
Melekler o kadar öfkelendiler ki, beni fundalığın ortasına fırlattılar, Uğultulu Tepeler'in yukarısındaki.
I tried to scream, but he flung his arms about me and kissed me.
Haykırmaya çalıştım ama kollarıyla bana sarıldı ve beni öptü.
Back in New York, I flung my enthusiasm into preparing a lecture,
New York'a döndükten sonra, coşkuyla bir konferans hazırlığına giriştim,
'Tis said, as Cupid danced among the gods, he down the nectar flung which on the white rose being shed, made it forever after red.
Cupid tanrılar arasında dans ederken fırlatmış yeryüzüne nektarı beyaz gülün üstüne dökülen nektar, onu sonsuza kadar yapmış kırmızı.
That china was broken after her dead body was flung there on the floor?
O porselenler ceset yere atıldıktan sonra kırılmış.
Then he came up again, and one of his arms flung out to me as if he were trying to call to me.
Sonra tekrar çıktı ve kolunu bana doğru savurdu, sanki bana seslenmeye çalışıyor gibiydi.
Minute by minute, the orders go out to the radio cars in the far-flung divisions.
Her dakika devriye arabalarına emir yağıyor.
In the fling I was flung with you
Seninle dans ettiğim güne dek
In a fling I was flung with you
Seninle dans edene dek
But I thought quickly, took off and flung away the scarf that marked my military rank.
Hemen askeri rütbemi gösteren fuları çıkarıp atmak aklıma geldi.
Another glove flung in the face of power?
Gücün suratına çarpılan bir eldiven daha mı?
- Well, as I understand it a tycoon is a man who has far-flung financial operations.
- Benim anladığım kadarıyla kodaman büyük finansal operasyonlar yapan kişidir.
They say I flung my baby into the midden but I didn't want them to see it.
Kimsenin bebeğimi görmesini istemediğimden onu gübreliğe gömmüşüm bir de.
And they brought him back to my ranch one Sunday afternoon flung over a saddle like a sack of bloody meat.
Ve bir Pazar günü, öğleden sonra çiftliğime getirdiler. ... Eyerden kanlı bir et çuvalı gibi sarkıyordu.
Innocent, we were flung into the burning, fiery furnace lit by the Chaldeans,
Putperest kral bizi, Uymadık diye buyruğa,... Tutup attı suçsuz yere...
- A moment, please my lords, protectors of the far flung marshes.
- Bir saniye lordlarım, en ücra yerlerin koruyucuları.
Have you any idea of the far-flung complications that you have provoked?
Yarattığın sorunların ne kadar çok şeyi etkilediğini biliyor musun?
They were possessed by him, they flung themselves on her like devils
Onun tarafından ele geçirildiler Şeytanlar gibi üzerine atıldılar
Then it's flung back into outer darkness its orbit so large that it will not return for millions of years.
Sonra tekrar karanlığa karışır. Yörüngesi o kadar büyüktür ki bir milyon yıl boyunca geri gelmeyecektir.
I've been sacked, discharged, flung into the street!
Aşağılandım, kovuldum ve sokağa atıldım.
The boots mount the staircase, the door's flung back...
Bak, dayandılar kapına işte...
With here a pillow flung and there a bolster! This way the coverlet, and that, the sheets.
Yastık oraya atılmış, sırtlık öte yana, Yorgan bir yanda, çarşaflar dağınık.
- Flung a bottle at him.
- Ona bir şişe fırlattın.
That Boldwood's name and your own were likely to be flung over pulpit together.
Bu Boldwood'un adı ve sizinkisi papazın önünde eğleneceklermiş gibi duruyor.
They flung her things in a plain peasant's cart... driving her out like...
Onu, adi bir köylünün arabasına atmışlar... sonra onu şey gibi...
I saw my friend flung aside.
Arkadaşımın kendini yan tarafa fırlattığını gördüm.
Until, no longer able to bear such a life he flung himself into a career of evil
"Derken, böyle bir hayata tahammül edemeyip... "... şeytani bir kariyere balıklama daldı.
I grabbed him by his poncho... and I dragged him the length... of our seven-room, despicably affluent... middle-class apartment, and I flung him... out.
Sonra paltosunu alıp orta sınıfa özgü evimizin koridorunda sürükledim ve kapıdan dışarı attım. Attım.
Poor Maral Edjeh flung herself into his arms and died there from a heart attack.
Zavallı Maral Edjeh kendisini onun kucağına attı.. ve kalp krizi geçirip orada öldü.
Are you aware that Her Gracious Majesty is over there... overseas in the far-flung empire, helping to keep the world safe... slogging her pretty little guts out so as you can live in a democracy?
Majestelerinin denizaşırı imparatorluklarda dünyayı güvende tutabilmek adına sen demokrasi içinde yaşayabilesin diye o güzel canını dişine taktığının farkında mısın?
"He who flung you from the heights of Heaven to the depths of Hell!"
"O ki seni cennetin zirvesinden cehennemin derinliklerine atmıştı!"
Out of office, Beaverbrook flung himself into a campaign for the second front, building on Britain's almost mystical admiration for the Red Army.
Ofis dışında, Beaverbrook kendisini ikinci cephe kampanyalarına verdi. Britanya'nın gizemli denebilecek Kızıl Ordu hayranlığı üzerine.
Churchill complained, "l thought we'd flung a wildcat into the Alban Hills, but instead we got a whale floundering on the beach."
Londra'da Churchill şikayet ediyordu : "Alban Tepeleri'ne vahşi kedileri salarız diyordum onun yerine sahilde debelenen bir balinamız oldu."
At Anzio, Kesselring flung ten German divisions against the Allies'four and a half.
Kesselring, Müttefiklerin dört buçuk tümenine karşı 10 Alman tümenini Anzio'ya yollamıştı.
Massed waves of German infantry were flung in.
Alman piyadeleri toplu dalgalar halinde saldırdı.
I loved Bishop Doloso because he saved me that day, and he flung open the doors of truth.
Piskopos Doloso'yu severdim, zira o gün hayatımı kurtardı ve gerçeklerin kapısını araladı.
No, we were out strolling across a fjord one day When one of the local matadors came out of his tree house And flung a load of old scimitars and guillotines out
Bir gün fiyortta yürüyorduk yerel matadorlardan biri ağaç evinden çıkıp şarap mahzeninde birikmiş pala ve giyotinleri fırlattı.
How different Barry's fate might have been had he not fallen in love with Nora and had he not flung the wine in Captain Quin's face.
Eğer Nora'ya aşık olmasaydı... ve Yüzbaşı Quin'in yüzüne şarap atmasaydı... Barry'nin kaderi ne kadar da farklı olabilirdi.
They lost the battle, flung the swords, and now, they handle the pickaxe.
Savaşı kaybettiler, kılıçlarını bırakıp,... kazmalara sarıldılar.
Your photo was vetted even by the farthest-flung relative
Fotoğraflarınız en uzak arabalara bile gönderildi.
In Emperor Qin's drive to consolidate his far-flung empire, he took drastic measures to standardize everything within it.
İmparator Çin, hükümdarlığında uzaklara yayılmış imparatorluğunu pekiştirmek için her şeyi tektipleştirmek adına sert tedbirler aldı.
Annual meetings of far-flung nomadic peoples were set for prescribed times.
Göçmenlerin yıllık toplantıları sadece tahmin edebilmek içindi.
In a peppery mood, Lina Przybilla from Czernowitz, sole legitimate daughter of Stanislaus Przybilla, after the premature births of two half-developed babies, both of whom were to have been called Lina, Miss Przybilla flung down the journals vehemently.
Huysuz haliyle, Czernowitz'li Lina Przybilla yani iki yarı gelişmiş kızını erken doğumla doğurduktan sonra her ikisine de Lina ismini vermek zorunda kalan Stanislaus Przybilla'nın öz kızı büyük bir hevesle dergileri yere çalar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]