English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Fluttering

Fluttering translate Turkish

159 parallel translation
His brainwaves are fluttering.
Beyin dalgaları titriyor.
Take her garments from her strip the last veil from her body... and she's a chaste Susanna... covering her nakedness with fluttering hands.
Giysilerini al üstünden vücudundaki son örtüyü de çekip çıkar işte karşında çırılçıplak masumiyetiyle Susanna titrek utangaç elleriyle çıplaklığını örtüyor.
- Now, stop fluttering about.
- Heyecanlanacak bir şey yok.
Guidons gaily fluttering, bronzed men lustily singing, horses prancing, bunions aching.
Kuşlar neşe ile gökyüzünde uçuyor, esmer adamlar tutkulu şarkılar söylüyor, atlar sıçrayarak yürüyor, ayak başparmakları ağrıyor.
The flags... are fluttering in the breeze to welcome their gracious majesties, who are now on French soil...
Bayraklar, artık Fransız toprağında olan zarif majestelerini karşılamak için, esen meltemle dalgalanıyor.
8 o'clock, my fluttering dove, and bringing the best-trained social lions you ever saw.
Sekizde, benim kalbi pır pır eden güvercinim. Ve gelirken de dünyanın en eğitimli sosyete aslanlarını getirecek.
Do you hear the sound? How the fluttering a pigeon?
Çırpınan bir güvercinin kanat sesini duyuyor musun?
You're like a fluttering bird.
Kıpır kıpırsın.
And that lovely soft fluttering of bat wings.
Yarasaların kanat çırparken çıkardığı o hoş ve yumuşak ses.
We have heard the wings of the angel of death fluttering over our heads.
Biz ölüm meleklerinin kanatlarının başlarımızın üzerinde çırpınmalarını duyduk.
You're to stop your flashing and a-fluttering every time a three-legged boy runs by.
Herzaman 3 bacağı varmış gibi koşan oğlanlara, göz süzmeyi ve kıkırdamayı kes.
Her hair is fluttering in the breeze.
Saçları rüzgârda dalgalanıyor.
It seemed a cloud of peace was fluttering over our house... our family.
Evimizin üzerinde bir barış bulutu geziniyor gibiydi... ailemizin...
At first, he resents this noisy, fluttering nuisance, but eventually some deep instinct makes him realize dimly that he has to follow her.
Başta, bu gürültülü, çırpınan baş belasına içerliyor, fakat sonunda derin bir içgüdü belli belirsiz onu takip etmesi gerektiğini farkettiriyor.
There's a butterfly fluttering against the window. "
Pencerenin dışında... "... çırpınan bir kelebek var. "
Like a fluttering'bird!
Telaşlı bir kuş gibi!
I hear the sounds of sails fluttering in the wind.
Rüzgarda kanat çırpan yelkenlilerin seslerini duyuyorum.
Your hands slow, fluttering like doves...
Eller yavaş, Güvercin çırpınışı gibi...
"into the quivering mouth... of her ever-fluttering love purse."
"titreyen ağzına doğru... onun titreyen cüzdanı gibi."
New cities, homes in the country, your woman at your side, children playing at your feet, and overhead, fluttering in the breeze, the flag of the Federation.
Yeni şehirler, sayfiye yerleri.. ... yanında kadının ayaklarının dibinde oynayan çocukların ve başının üzerinde hafif bir meltemle dalgalanan Federasyon bayrağı.
[Film Projector Fluttering]
[Film Projector Fluttering]
- Everything she says has checked out! - You got tweety birds... fluttering around in your head!
Lanet olası kuş beyinli.
Serious fluttering.
Ciddi titreme var.
Sidewalk cafes... fluttering skirts... fleeting affairs.
Kaldırımlardaki kafeler, dalgalanan etekler, geçip giden ilişkiler.
But when she arrived in the new country, the immigration officials pulled the swan away from her, leaving the woman fluttering her arms and with only one swan feather for a memory.
Fakat yeni dünyaya vardığında, o kollarını telaşla çırparken yabancılar şubesi görevlileri... hatıra olarak bir tüy bırakıp... aldılar kuğuyu ellerinden.
Tristan-esque - Tristan-esque trip-taking... and permanent flame-fluttering.
Tristanvari... Tristanvari gezgin. ... ve içindeki ateş baki biri.
I can spot the fluttering of a beaded lash from 300 paces.
Titreyen kirpikIeri 300 metreden tanırım.
A breeze blows in fluttering through your clothes, across your smile.
"Bir esinti dalgalandırarak geçiyor kıyafetlerinin arasından, gülümsemenin üzerinden."
so pleased with herself, so flirty she looked like almond blossom fluttering in the cool breeze
Kendinden çok memnun olan, işveli bir kelebek. Badem çiçeği gibi görünen serin rüzgarda kanat çırpan bir kelebek.
Old man, I'd say that fluttering sound you hear is your check sprouting wings and flying away.
Dostum, sanırım o ses çekinin kanat çırparak, uçup gidişinin sesiydi.
" Swift, mad, light, fluttering and proud
Hızlıdırlar, çılgındırlar, ışık saçarlar, gururla kanat çırparlar.
"Swift, mad, light " Fluttering and proud
Hızlıdırlar, çılgındırlar, ışık saçarlar gururla kanat çırparlar.
And now a fluttering.
Şimdi bir kanat çırpınışı.
"WE DANCED LIKE SPARROWS AROUND THE FLAME OF EACH OTHER, " FLUTTERING AND GLIDING ON THE CURRENTS OF OUR EMOTIONS.
Karşılıklı duygularımızın ateş çemberinde serçeler gibi dans ettik.
That's the sound of your freedom fluttering out the window forever.
Bu pencereden kaçan özgürlüğünün sesi.
And there you are, fluttering about in the streets.
Orada mısın, sokaklar kanat çırpıyor.
J Train runs D with hearts fluttering.
~ Tren ilerledikçe... ~... kalpler hızla çarpardı.
Just have at it, would you, and stop fluttering about...
Saçma sapan konuşmayı bırakıp yap yapacağını, tamam mı?
It immediately tries to use its muscles and it's a very uncomfortable thing to hold in your hand because there's this fluttering.
Oturmaz. Hemen....... kaslarını kullanmaya çalışır ve onu elinizde rahat tutamazsınız çünkü sürekli olarak çırpınır.
Your steady hand Stills my fluttering veil
Sakin elin durdurur Benim uçuşan peçemi
Just knowing that she's in my life has given me this constant fluttering that k eeps me awak e at night.
Sadece yaşamımın bir parçası olduğunu bilmek bile geceleri uyumama engel olan bir mutluluk veriyor.
Like a fluttering in your peripheral vision?
Görüşünün titremesi gibi mesela?
His whiskers fluttering in the breeze.
Bıyıkları hafif rüzgarda titriyordur.
Isn't this usually the part where you kick me in the head and run out,... virtue fluttering?
Bu aşamaya geldiğinde kafama tekme atıp kaçmaz miydin?
The change from a scurrying shrew to a fluttering bat is the most magical in the whole history of mammals.
Koşturarak dolanan bir soreksten kanat çırpan bir yarasaya dönüşmek herhâlde tüm memeliler tarihinin en büyüleyici anı olmalı.
Toque macaques attract one another's attention by fluttering their mauve eyelids and flashing their teeth.
Tepeli makaklar leylak renkli göz kapaklarını açıp kapayarak ve dişlerini göstererek birbirlerinin dikkâtini çeker.
And mind you stay clear of his fluttering lashes.
Titreyen kirpikleri ve çekiciliğinden uzak durmaya bakın.
And finally On the highest point of this peak... I want to see our flag fluttering
Ve sonunda... bu tepenin uç noktasında... bayrağımızın dalgalanmasını istiyorum.
Oh, these pretty girls fluttering temptingly like kites without string.
Ah, bu güzel kızlar, ipsiz uçurtmalar gibi insanı baştan çıkarırlar.
Fluttering around their new master
Yeni efendileri için etrafta çırpınanlar.
Damn, I couldn't tell, it's all your fluttering dress'fault.
Hay sıçayım, düşünemedim işte. Ama hepsi fırfırlı kıyafetinin suçu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]