English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Fragmented

Fragmented translate Turkish

149 parallel translation
They confine themselves to depicting fragmented social... functions and their isolated products.
Kendilerini parçalanmış sosyal işlevleri ve bu işlevlerin tecrit edilmiş ürünlerini betimlemekle sınırlandırırlar.
As for this idiotic spectacle of the filtered and fragmented past, full of sound and fury, it is not a question now of transforming... or "adapting" it into... another neatly ordered spectacle... that would play the game of neatly ordered comprehension... and participation.
Geçmişin, süzülmüş ve parçalanmış, ses ve öfke dolu... aptalca gösterisine gelince ; onu, özenle düzenlenmiş başka bir gösteriye, özenle düzenlenmiş bir anlayış ve katılım oyununu... oynayacak bir gösteriye dönüştürmek veya "uyarlamak"... değildir mesele.
Everything around me seems fragmented.
Etrafımdaki her şey parçalara ayrılmış gibi görünüyor.
Would you like... an ideational activity or would you like fragmented self-image?
Düşünsel bir faaliyet mi yoksa parçalanmış bir öz saygı mı istersiniz?
- Fragmented grape.
- Parçalanmış üzüm.
Planet fragmented divided.
Gezegen parçalandı. Bölündü.
this cracked mirror has only ever reflected your face fragmented into three unequal portions ;
... yüzünü ancak birbirine eşit olmayan üç parça halinde gösterebilen bu kırık aynan ;
It is very fragmented.
Çok parça parça.
The bullet fragmented as it passed through at an upward angle... literally smashing the bone structure of the face.
Kurşun dik bir açıyla girip yüz kemiğini parçalayarak... buradan çıkmış.
It contains music fragmented by messages that can not be decoded.
Şarkıların arasına şifreli mesajlar koyulmuş.
Or fragmented your face!
Yüzünü parçala!
They're fragmented, territorial and isolated.
Ayrı, bölgesel ve yalıtılmış durumdalar.
Fragmented by grief.
Kederiyle parçalanmış...
It's fragmented.
Parçalanmış.
Rifkin led a... fragmented... disjointed... existence.
Rifkin'in... parçalı... sökülmüş... bir varoluşu vardı.
China was fragmented.
Çin bölünmüştü.
Reborn on Earth... drawn to the alley by an unknown force... his necroplasmic body wracked by pain... his memories fragmented.
Dünyaya gelmiş bilinmeyen bir güçle buraya kadar sürüklenmişti. Ne kadar acı çektiği zavallı suratından belli oluyordu.
We tried to vaporize two incoming asteroids, but they fragmented and struck the surface.
Gelen iki astroidi buharlaştırmayı denedik, ama parçalanıp yüzeye çarptılar.
It's all fragmented and incomplete.
Tüm parçalar ve eksikler.
Fragmented, disorganized.
Parça parça, karışık.
The disorganisation of the System Lords'fragmented rule..... is a far more vulnerable target than one powerful Goa'uld.
Düzen Efendileri'nin parçalı hakimiyeti, tek ve güçlü bir Goa'uld'dun hakimiyetinden daha çok zarara açıktır.
Siam remained fragmented, until the future king Taksin the Great, united the Siamese people in one kingdom.
Siam parçalanmış olarak kaldı, ta ki gelecekteki kral Büyük Taksin, - - Siam insanlarını bir krallık altında toplayana dek.
They couldn't have chosen a better moment because the Muslim world was in a very fragmented state.
Daha iyi bir zaman seçemezlerdi ; çünkü Müslüman Dünyası parçalanmış bir haldeydi.
But Süleyman's eyes were on the West, where a fragmented and vulnerable Europe awaited his conquest.
Fakat Süleyman'ın gözleri batıdadır, bölünmüş ve savunmasız bir Avrupa O'nun fethini beklemektedir.
Buffy's was fragmented.
Buffy'ninki bölük pörçük.
That could explain why our memories were so fragmented.
Anılarımız birleştirilse bu açıklanabilirdi.
Defeated by the allies, the German and Austro-Hungarian Empires fragmented, leaving German - speaking people all over Europe feeling humiliated and deeply insecure.
Müttefikler tarafından yenilmiş... Alman ve Avusturya - Macaristan İmparatorluğu... parçalanmış ve tüm Avrupa'da Almanca konuşan insanlar... utanç ve derin endişe içinde kalmışlardı.
The more that you talk about a person as a social construction... or as a confluence of forces... or as fragmented or marginalized, what you do is you open up a whole new world of excuses.
Bir insandan sosyal bir yapı olarak söz ettiğinde güçlerin çakışması nedeniyle parçalandığını ya da sınır vakaya dönüştüğünü söylediğinde yaptığın şey, mazeretler dünyasına yeni bir kapı açmaktır.
The classification of this group of fragmented planetlsmals began In... 1801 with the discovery of Ceres.
Bu parçalanmış gezegenimsiler grubunun sınıflandırılmasına 1801'de, Seres'in keşfi ile başlandı.
Who needs a fragmented scab, Not me.
param parça bi kabuğu kim ister ki, ben istemem.
Because of my multiple personality theme, I've chosen a motif... of broken mirrors to show my protagonist's fragmented self.
Çift kişilikli temam yüzünden, kahramanımın kendini parçalamasını göstermek için kırık aynalardan oluşan bir motif seçtim.
The noise in the police radio is from a fragmented, slowed-effect virus.
Polis sinyalindeki bu gürültü bir geciktirme virüsü... Başından beri soruşturma ekibinin gözlerinden izliyordu!
Bateau. Nanao is sending a fragmented virus there!
Nanao o sistem vasıtasıyla virüs yolluyor!
Yeah, and it was a standard full metal jacket, not a pre-fragmented.
Evet, ve bu standart zırhlı mermi, etrafı parçalanmamış.
A-ha. Pre-fragmented ammo.
Önceden parçalara ayrılmış cephane.
Your second bullet was fragmented
İkinci mermi parçalara ayrılmış.
The medulla's fragmented.
Kıl iliği parçalı.
It alleged that terrorism was not the fragmented phenomenon that it appeared to be.
Terörün göründüğü gibi parçalanmış bir fenomen olmadığını iddia etti.
It fragmented his skull, damaged his temporal arteries and imbedded in his brain.
Bu da kafatasını parçalayarak, beyindeki damarlara zara vermiş.
The bullet fragmented. That's probably how that kid got hit.
Kurşun parçalanmış, çocuk da öyle vurulmuş olmalı.
It's because we can see a future where the Xindi are no longer fragmented... no longer struggling for existence.
Çünkü Xindiler'in artık parçalanmadığı, varlıkları için mücadele etmediği bir gelecek görebiliyoruz.
The files were fragmented.
Dosyalar parça parçaydı.
His body was fragmented by the blast.
Bedeni patlama sırasında parçalara ayrılmış.
Bullet entered through the left zygomatic arch, then penetrated the brain, then fragmented up.
Mermi sol elmacık kemiği kavisi boyunca girmiş, daha sonra beyne girip, ardından parçalamış.
Bullets : fragmented.
Mermi parçalanmış.
No. The bullet in Simon fragmented on impact.
Simon'ın vücudundaki mermi darbe anında parçalanmış.
But it was incomplete, her notations fragmented.
Ama eksikti. İşaretleri parça parçaydı.
Three mostly intact sets of remains, one partial and two fragmented.
Üç tane neredeyse bütün ceset, bir tane kısmen bütün ve iki tane parçalanmış.
These fibers are fragmented, they're splintered.
Bu ipler parçalanmış, parçalara ayrılmış.
Based on powder burns and stipling, muzzle was placed inside the mouth... bullet then fragmented in her head.
Barut yanığı ve diğer izlere dayanarak, namlu ağza yerleştirilmiş... ateşle birlikte mermi kafatası içinde kalmış.
These are fragmented from the blast. All these bone fragments here in the wall.
Duvarda bir sürü kemik parçası var.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]