English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Fry

Fry translate Turkish

3,474 parallel translation
"Fry this, fry that."
"Şunu pişir, bunu pişir"
My dear new friend... - I am gonna deep-fry a turkey. - Oh.
Sevgili yeni arkadaşım hindiyi yağ içinde pişireceğim.
- W-what am I gonna fry in that?
- Ne atacağım onun içine?
O-okay, I need something to fry.
Kızartacak bir şeyler gerek bana.
♪ on bacon, crab, or toast, you can fry it, steam it ♪
Fakat sorumluluk sahibi olacağınıza söz verin.
It's hot, and I smell like a French fry.
Hava çok sıcak, ve ben de patates kızartması gibi kokuyorum.
Does it get rid of French-fry smell?
Peki bu havalandırma fanı beni bu patates kokusundan kurtarabilir mi?
You want a French fry?
Patates kızartması ister misin?
Can't patch a hole like that with ginger stir-fry.
Böyle bir boşluğu doldurmak için yüksek ateşte ısıtmaktan fazlası gerekir.
The rat fall in the fry oil again?
Yağın içine fare mi düşmüş yine?
Yearbook Danielle? Ever since you helped me score a date with her, my stomach has been like a rat fell in fry oil. What's wrong?
Andaççı Danielle mi?
In the skillet of your eyes you deep-fry me to adrenalize without closing your eyelids you send me arrows of Cupid's within 5 seconds you bury me into my soul's dimple deeply
Gözlerinin tavasında beni iyice kızartıyorsun! Göz kapaklarını kapatmadan bana aşkını göster! Beş saniye içinde beni gözlerinin derinliklerine gömersin!
So the sky would be just completely covered in white, bright, bright - - so bright that it would fry you.
Ama öyle olsa gökyüzü tamamen beyaz olmalıydı. Size kızartacak kadar parlak olmalıydı.
A small fry ran away with some internal data.
Küçük bir balık, bazı iç verilerle birlikte kaçtı.
Release the small fry.
Küçük balığı bırakın gitsin.
You look like you deep-fry your hands before you bite your fingernails.
Tırnaklarını bile kemirmeden önce ellerini fritözde kızartıyor gibisin.
Nobody fished at Rockaway. Not unless you wanted to fry up beer bottles and syringes.
Bira şişelerinden ya da şırıngalardan ızgara yapmak istemiyorsan tabii.
In a large pan, we fry up our pancetta.
Büyük bir tavada pancetta'mızı kızartacağız.
I got bigger fish to fry right now.
Şu anda kızartmam gereken daha büyük bir balık var.
That's why, 200 years later, instead of folks having turkeys at home, we honor those pirates by dressing up and having a big fish fry in the town square.
İşte bu yüzden 200 yıl sonra, evde hindi bulundurabilen bir millet isek kasaba meydanında korsanları onurlandırmak için onlar gibi giyinip büyük bir balık kızartması yaparız.
- Fine, I'm sure that your little fish fry is filled with as much adorableness as it is cholesterol.
- Küçük balık kızartmanızın şirin olduğu kadar tahmin edilemeyecek derecede kolesterol ile dolu olduğuna eminim.
George, you can have your little fish fry next year.
George, seneye küçük balık kızartması yapabilirsin.
With a fish fry, ruffled shirts and eye patches!
Balık kızartması, yırtık gömlek ve göz bandı ile.
Liam is hoping that a fry-up might make the world seem a better place.
Liam, kızartmanın dünyayı daha güzel bir hale getireceğini sanıyor.
Miss McClintock disappeared two weeks ago after leaving a friend's backyard fish fry.
Bayan McClintock iki hafta önce balık yemek için gittiği bir arkadaşının arka bahçesinden ayrıldıktan sonra kayıplara karışmıştı.
Small fry, and here's your toy.
Küçük boy. Ve bu da oyuncağınız.
That guy was a great deep-fry cook, for Christ's sake.
Adam fazla pişti, amına koyayım.
One of these can finish off an entire platoon in the time it takes to fry an egg.
Bunlardan bir tanesi yumurta haşlayacak kadar zamanda bir müfrezeyi bitirebilir.
You know that I have other foul fish to fry -
Biliyorsun ki ilgilenmem gereken başka şeyler var...
The blast will fry what's left of his liver.
Bombardımana tutarsak karaciğerinden kalanı da öldürürüz.
Shithead I'll pull out those rabbit teeth, slit your belly, and fry up your guts
Bok herif! Tavşan dişlerini çekeceğim karnını deşeceğim ve bağırsaklarını kızartacağım!
- Do you want a fry?
- Patates ister misin?
Ooh, runaway curly fry.
Kaçak halka patates yakalandı.
Well, I don't think you're gonna kill me tonight,'cause I think that someone is going to stop this, and they're gonna get help, and you all are gonna fry.
Bu gece beni öldüreceğini sanmıyorum, bence biri buna dur diyecek, yardım çağıracak ve hepiniz yanacaksınız.
Oh. Oh! The, uh, fry cook wore a costume that was highly flammable.
Ateş alma ihtimali yüksek olan bir kızartma kıyafeti vardı.
I'm a manager, but I have to know how to work the fry machine, man the grill, make shakes.
Oranın müdürüyüm ama patates kızartma makinesinin nasıl çalıştığını nasıl ızgara ve milk shake yapıldığını bilmek zorundayım.
That used to be a curly fry.
O bir zamanlar okkalı bir kızartmaydı.
So, instead, what we do is, we come to work, we put on a happy face, and we sue the big guys for just enough money for some cake before the unfiltered rays of the sun fry us like chalupas,
Biz de bunun yerine işe gelip mutlu numarası yapıyoruz. Pasta parası için kodaman şirketlere dava açıyoruz. Ta ki güneşin filtrelenmemiş ışınları bizi tavuk gibi pişirmeden ciğerlerimiz tuzlu suyla dolmadan ve hepimiz gebermeden!
Remember, she bit into a French fry?
Hatırladın mı? Fransız kavurmasını ısırmıştı.
Once the virus activates, the resulting data influx could fry it in seconds.
Virüs aktif hale geçince akım hızı yüzünden saniyede ana bilgisayarı kızartabilir.
You can lead a chicken to Crisco, but you can't make your mother fry it.
"Crisco'ya gidip tavuk yiyebilirsin ama annene kızarttıramazsın."
Mason dipped his fry, same way, except here's the thing- -
Aynısını Mason da yaptı.
Let's fry these calamari and dip'em in a sauce made of their own blood!
Kalamarları kızartıp kendi kanlarından yapılma sosta boğalım!
It could fry us completely.
- Bizi tamamen kızartabilir.
Back to Hartnell, big fry-up, couple of episodes of Rastamouse, you'll be right as rain.
Hartnell'a dönelim, kocaman bir kızartma... Bir çift Rastamouse bölümü izleyince, turp gibi olursun.
We have bigger fish to fry.
Bu iş daha önemli.
A fry-up of guillemot eggs is all the better when shared with old friends.
Sahanda alk yumurtası, eski dostlarla paylaşınca daha bir lezzetli.
I'll get one of those jobs where you don't need to read, like French fry maker or general.
General veya fritöz olursam iyi okur olmama gerek kalmaz!
A few more minutes of this, she's gonna fry her brain.
Böyle giderse bir kaç dakikaya beynine inme gelir.
Scotland, the country where they fry the food five times to make sure it's dead.
İskoçya, yiyeceklerin öldüğünden emin olmak için beş kez kızartıldığı ülke.
Sometimes they say, "You don't fry with extra virgin olive oil"
Onları koyalım
frye 107

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]