Galleries translate Turkish
259 parallel translation
You exhibited a painting at the Shale Galleries.
Shale galerisinde bir resminizi sergilemiştiniz.
You're wasting your time painting for art galleries.
Sanat galerileri için resimler yaparak vaktinizi boşa harcıyorsunuz.
While I do some shopping, you might spend a few hours with Egbert... I mean Mr Floud, in the art galleries.
Ben alışveriş yaparken, sen de birkaç saatini Egbert... yani Bay Floud ile sanat galerilerinde geçirebilirsin.
Art galleries?
Sanat galerileri mi?
Madam instructed me to conduct you to the art galleries, sir.
Madam, bana, sizi sanat galerilerine götürme talimatı verdi.
I copy out of this here big book into this here little one, and then I show Effie how much I learned at the art galleries.
Şu büyük kitaba bakıp buradaki not defterine yazıyorum. Sonra da Effie'ye sanat galerilerinden neler öğrendiğimi gösteriyorum.
- Sure, sure, but no art galleries.
- Tabi, tabi. Ama sanat galerileri olmasın.
It come on him when we were in the art galleries.
Sanat galerindeyken ona bir şeyler olmaya başladı.
One of the most interesting picture galleries in the world.
Dünya üzerindeki en ilginç resim galerilerinden birisidir.
In 35 years, the Rosenthals have acquired three chateaux with hunting preserves, farms, orchards, warrens, stud farms, and 3 galleries of bona fiide ancestors.
Oysa Rosenthal'ler 35 yıl içinde avlakları, gölleri, ekilebilir toprakları, meyve bahçeleri, tavşanlıkları, sülünlükleri ve bütün atalarının eksiksiz yer aldığı 3 resim galerisiyle 3 tane tarihi şatoya sahip olmanın yolunu buldular.
The chair will clear the galleries unless order is restored.
Sessizliği sağlamak için ziyaretçileri dışarı çıkartalım.
The galleries are packed.
Ziyaretçi locaları dolu.
You know those art galleries on Fifth Avenue?
Beşinci Cadde'deki resim galerilerini bilir misin?
Could you come to the galleries tomorrow?
Yarın galeriye gelebilir misiniz?
DELLAROWE GALLERIES EXHIBITION OF KATHERINE MARCH
DELLAROWE GALERİSİ KATHERINE MARCH SERGİSİ
I spent my spare time in the art galleries.
Boş zamanımı resim galerilerinde geçirdim.
Then I went to the Marais Galleries and talked to Louis Dufond.
Sonra Marais Galerileri'nde Louis Dufond'la konuştum.
Your exhibition at the Parmentier Galleries.
- Esas sürpriz bu. - Parmentier Galerisi'nde senin sergin.
Through the years, the Bullwinkle Galleries... have brought up for auction... many collections of the personal effects of your famous movie stars.
Bullwinkle Galleries, sevdiğiniz ünlü film yıldızlarının kişisel eşyalarından oluşan pek çok koleksiyonu yıllardır açık artırmaya çıkarmaktadır.
Those great echoing galleries where so much English history is being made.
İçinde İngiliz tarihinin yazıldığı yankılı büyük salonlar.
It has been said that the galleries of Florence house half the great paintings of the world.
Söylendiğine göre, Floransa'nın galerileri dünyanın değerli tablolarının yarısını barındırmaktadır.
Odd little shops, art galleries, antiques.
Garip küçük dükkanlar, sanat galerileri, antikacılar.
Just getting the names of some art galleries in Frankfurt.
Frankfurt'taki sanat galerisi isimlerini yazıyoruz.
... stone slabs, over which I advanced once again... through the corridors, salons, galleries... the structure of this mournful mansion from another age... this huge and luxurious mansion... where corridors without end follow upon corridors... silent, deserted... encrusted with cold, heavy ornamentation... paneling, stucco, moldings, marble... black mirrors, shadowy paintings, pillars...
çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı, sanki sırdaş taş döşeme, üzerinde bir kez daha yürüdüğüm... koridorlar, salonlar, galeriler boyunca... başka bir çağdan kalma bu hüzünlü malikânenin mimarisi... bu kocaman ve şatafatlı malikâne... koridorların, sonu olmayan koridorları takip ettiği... sessiz, metruk... soğuk, ağır süslemelerle bezenmiş... lambri, ustuka, silme, mermer... loş aynalar, karanlık tablolar, sütunlar...
... sculptured portals, ranks of doors, galleries... transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear were far away... far away from this numb, barren decor... far from this elaborate frieze beneath the cornice... with its branches and garlands... like dead leaves... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... as though to meet you... between richly panelled walls... stucco, moldings, paintings... framed prints amidst which I advanced... among which I found myself already... waiting for you... very far from the setting I stand in now... before you, waiting again... for one who will not come again... who will no longer keep us apart... tear you from me.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
Once again I advanced... alone, along these same corridors... through the same deserted rooms... past the same colonnades... the same windowless galleries... across the same thresholds... taking this route in the labyrinth as if by chance... and once again... everything was deserted in this immense hotel... empty salons, corridors... salons, doors... doors, salons... empty chairs, deep armchairs... stairs, steps... steps, one after another... glass objects, empty glasses... a dropped glass, a glass partition... letters, a lost letter... keys hanging from their rings... numbered door keys :
Bir kez daha yürüdüm... tek başıma, aynı koridorlar boyunca... aynı metruk odaların içinden... aynı revakların altından... aynı penceresiz galerilerden... aynı eşiklerin üstünden... böylece yol alarak labirentte, adeta gelişigüzel... ve bir kez daha... bu devasa otelde herşey terk edilmiş... boş salonlar, koridorlar... salonlar, kapılar... kapılar, salonlar... boş sandalyeler, geniş koltuklar... merdivenler, basamaklar... basamaklar, art arda... cam eşyalar, boş bardaklar... bırakılmış bir bardak, cam bir bölme... mektuplar, kayıp bir mektup... anahtarlıklara asılı anahtarlar... kapı numaralı anahtarlar :
Museums, art galleries, concerts.
Müzelere, sanat galerilerine, konserlere.
The survivors settled beneath Chaillot, in an underground network of galleries.
Hayatta kalanlar Chaillot'ya, yeraltı sığınaklarına yerleştirildi.
We've got to find some strong trees to make beams for the galleries.
Sağlam ağaçlar bulmamız lazım tünellere kiriş yapmak için.
Our galleries will be strewn with dead.
Galerilerimiz ölülerle dolup taşacak.
They are to herd humans down to the lower galleries!
İnsanları yeraltı tünellerinde toplayacaklar!
With its art galleries its antique shops its wrought iron balconies... its narrow picturesque streets like the Rue du Dragon.
Sanat galerileri, antika dükkanları ve dövme demir balkonlar. Ve Dragon Sokağı gibi görülmeye değer dar sokaklar.
Who haunt museum galleries and the dreams of teenage boys
# Hani vardır ya müzelerde gezinip Süsleyen delikanlıların hayallerini #
Mr. Vanderberg, I'll need a complete subsurface chart of all the drifts, galleries, tunnels.
Tüm galeri ve tünellerin bir listesi gerekecek.
And on the floor above, the galleries for war games, strategy exercises and the like, in which we simulate time, environment and supply casualties, all factors of a given problem.
Üst katta, savaş oyunları galerileri strateji çalışmaları ve bu tür şeyler var. Zaman, çevre ve olabilecek kazalar gibi sorun yaratabilecek tüm faktörleri sağlıyoruz.
Don't make large paintings : they won't fit in the galleries.
Devasa resimler çizme ; galerilere sığmıyor.
... and other galleries all over both hemispheres.
... ve her iki yarımküredeki diğer galerilerde sergileniyor.
I'll go down to London, have a look around the galleries.
Londra'ya gidip, galerilere bir bakacağım.
I went around to the art galleries.
Birçok sanat galerisi dolaştım.
" And for all time, the galleries and museums will be haunted with my works.
" Ve galerilerde, müzelerde varlığımı daima sürdüreceğim.
All the galleries lead to stations ; the same companies own the stores and the railroads that bear their name.
Bütün çarsilar istasyonlara çikiyor dükkanlar ve tren yollari ismini tasidiklari ayni firmalara ait.
And go to dinners with, and museums, art galleries.
Ve akşam yemeğine gidebilmek, müzeye, sanat galerisine gidebilmek için.
We have theaters and libraries and art galleries.
Tiyatro, kütüphane ve sanat galerimiz var.
I practically live at the Galleries
Podyumlarda yaşıyorum denilebilir
- Uh, no, I- - I'm sort of in between galleries.
- Hayır, daha çok galerilere dağılmış durumda.
More and more galleries are opening in Montmartre.
Montmartre'de fazlasıyla galeri açılıyor.
Jim Lazarus, Mrs. Rice's friend - - has he anything to do with Lazarus art galleries?
Lazarus Sanat Galerileri'yle ilgisi var mı? - Ta kendisi.
I need museums, galleries.
Müzeler, galeriler lazım.
Works of art, hanging in the galleries Just hanging there, waiting to be plucked.
Galerilerde öylece duran, sadece toplanmayı bekleyen sanat eserleri.
Do you break into a lot of art galleries?
Bunu sık sık yapar mısın?
... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... through the corridors, salons, galleries... the structure of this mournful mansion from another age... this huge and luxurious mansion...
... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... koridorlar, salonlar, galeriler boyunca... başka bir çağdan kalma bu hüzünlü malikânenin mimarisi... bu kocaman ve şatafatlı malikâne sessiz odalar ;