Glamorous translate Turkish
789 parallel translation
You look quite glamorous, so it's okay.
Güzelliğiniz tüm mücevherleri gölgede bırakır.
And that's why, forgive me... these glamorous women in your life... have all been a little common, a little bit Tenth Avenue, too.
Kusura bakma ama... hayatındaki bütün o muhteşem kadınlar... işte o yüzden biraz bayağı, aşağı sınıftan insanlardı.
- Sounds glamorous and yet- -
- İnsana çekici geliyor ama...
But that's civilization. Disguise the elemental with the glamorous.
İlkelliği büyüleyici bir hale sokmak medeniyet belirtisidir.
All my knowledge came from books, and I'd just finished a novel about a glamorous French actress from the Comédie Française.
Tüm bildiklerim kitaplardan geliyordu ve Fransız Devlet Tiyatrosu'ndaki harika bir Fransız aktris hakkında bir kitabı yeni bitirmiştim.
My mistake was I didn't realize that the difference between this glamorous lady and me was that she was with the Comédie Française and I was with Matuschek and Company.
Hatam, bu harika kadın Fransız Tiyatrosu'ndayken benim Matuschek Mağazası'nda çalıştığımın ayrımına varamamamdı.
The poor know all about poverty... and only the morbid rich would find the topic glamorous.
Fakirler yoksulluğu zaten biliyor. Bu konuyu sadece bazı zenginler ilginç bulacaktır.
I imagined being with him in all sorts of glamorous circumstances.
Onunla her tür romantik durumda olduğumu hayal ettim.
Maybe it isn't glamorous. I don't know... but I want to be your girl.
Belki cazip değildir, bilmiyorum ama senin kadının olmak istiyorum.
I know you're glamorous and famous, lvy, and maybe you came along tonight just to be nice to a guy on leave...
Ünlü olduğunu biliyorum lvy. Belki bu akşam.. .. sadece bana acıdığın için geldin...
I thought he was romantic and glamorous.
Onun romantik ve çekici biri olduğunu düşünmüştüm.
I once went out with a dame who told me, "I'm the glamorous type."
Bir zamanlar "büyüleyici" olduğunu sanan bir hanımla çıkardım.
She says, "I am the glamorous type." I says, "So what?"
Derdi ki : "Çok çekiciyim". Ben de derdim ki : "Ee, ne olmuş?"
That glamorous, delightful dancer from the magical world of ballet.
Büyüleyici bale dünyasının şu muhteşem, güzel dansçısı.
Oh, but I'm not glamorous like you.
- Evet ama senin kadar alımlı değilim.
My, who is this glamorous Hollywood actress?
Tanrım, bu göz alıcı Hollywood yıldızı da kimmiş?
He seemed glamorous, I suppose, and she never really knew what sort of man he was until after they were married.
Kont cezbedici görünüyordu, sanırım, ve ancak evlendikten sonra onun nasıl biri olduğunu gerçekten öğrenebildi.
It's nothing glamorous.
Çok büyüleyici bir şey değil.
Sad music, guitars, the dark coffeehouse beautiful woman, glamorous, successful and lonely, lonely, lonely.
Duygusal müzik, gitarlar, loş bir kulüp güzel bir kadın, büyüleyici, başarılı ve yalnız, yalnız, yalnız.
And you know, as far as I could see, the old notion that a bachelor's life was so glamorous and carefree was all nonsense.
Ve gördüğüm kadarıyla, bekar hayatının çekici ve dertsiz olması fikri tam bir saçmalıktı.
And my old chorus girls. Why, they'd make the most glamorous society queens this town's ever seen! Indeed.
Ve korodaki kızlarım, bu şehrin göreceği en muhteşem sosyete kraliçeleri olabilirler.
'But all the glamorous movie stars started out by playing small parts.
'Ama bütün göz kamaştıran film yıldızları, işe küçük rollerle başlamışlardır.
'There are so many things a girl must learn'before she can become a glamorous movie star.
'Bir kızın büyüleyici bir film yıldızı olabilmesi için,'... önce öğrenmesi gereken pek çok şey vardır.
I sound very glamorous.
Hay Allah, neler diyorum ben!
Maybe you think there's something glamorous about him. I assure you, there isn't.
Belki kahramanlık yaparak bir şeyler elde edebileceği sanıyor.
Not glamorous, lieutenant.
Kahramanlık değil komiser.
From inside emerges some classically glamorous star like Marlene Dietrich.
İçeriden dillere destan bir yıldız iner, şey, Marlene Dietrich gibi.
I recognized him immediately... unbalding, glamorous Rod Anderson, Jr... millionaire tycoon, up from riches... inheriting 10 million from senior Anderson's maple syrup empire.
Onu hemen tanımıştım kafası saç dolu, yakışıklı Rod Anderson, Jr... Milyoner iş adamı... Babasının akçaağaç şurubu imparatorluğundan 10 milyon dolarlık bir mirasa konmuştu.
As I look back on it now, our life together was like... one of those glamorous Hollywood movies all about love and what'll she wear next.
Geriye dönüp baktığımda onunla olan yaşamım bütün derdi aşk ve kıyafetler olan eski bir Hollywood filmi gibiydi.
A glamorous career.
Göz alıcı bir kariyer.
She was glamorous.
İnanılmaz bir çekiciliği vardı.
Something more glamorous.
Daha gösterişli bir şey.
Why, Mrs. Van Hosmere is glamorous and gay.
Bayan van Hosmere ne kadar şık ve ne neşeli.
You're a glamorous type.
Çok çekici bir tipsin.
It's not glamorous or anything.
Yaşantımız fazla gösterişli değil.
- Not as glamorous as you expected, I bet.
- Beklediğin kadar göz kamaştırıcı değildir.
It's not always glamorous, often just squalor.
Her zaman büyüleyici değil çoğunlukla bakımsızdır.
They've had to select from among the most glamorous... and the most talented contestants ever.
En göz kamaştırıcı ve en yetenekli yarışmacılar arasından seçim yapmak zorundaydılar.
Besides, I'm not glamorous enough.
Ayrıca yeterince gösterişli değilim.
Women were reminded not to waste old clothes and not to ask for glamorous new ones.
Kadınlara eski kıyafetlerini atmamaları gerektiği hatırlatılmıştı, ve gösterişli yeni kıyafetler istememeleri.
OK, if you wanna break up this glamorous trío.
Tamam, bu muhteşem üçlüyü bozmak istiyorsan.
On the outside it is glamorous
O da ; dışardan bakınca çok güzel görünmesidir
Sort of a glamorous guinea pig, you might say.
Model yerine bir çeşit cazibeli kobay da denebilir aslında.
But I would like to remind you that while you are indeed a glamorous and highly paid television correspondent, you're still an employee. In fact, you're my employee.
Fakat sana hatırlatmak isterim ki ne kadar çekici ve yüksek maaşIı bir televizyon muhabiri olsan da halâ bir işçisin ve benim işçimsin.
And as a matter of fact, he's about to take you on a sentimental journey... to Vienna... where you will attend one of the most glamorous balls... ever given... by any king, queen, count or baron.
Aslında kendisi sizleri duygusal bir yolculuğa çıkaracak Viyana'ya! Orada, bir kral, kraliçe, kont ya da baronun verebileceği en görkemli balolardan birine katılacaksınız.
It's kind of glamorous : Washington at night : Last-minute nuttiness and - and all of that :
Washington'un geceleri bir tür çekiciliği var son dakika sürprizleri ve..
Whose instinct for the needs of the contemporary woman... pulled fashion irrevocably... into the 20th century and showed the world that comfortable... could be glamorous.
Onun içgüdüleri çağdaş kadının 20. yüzyıldaki ihtiyaçlarını karşılayacak ve dünyaya rahatlığın da göz alıcı olabileceğini gösterecek şekildeydi.
These children are going to the most glamorous of all summer camps,
Bu çocuklar yaz kampları arasında en görkemli olanına gidiyorlar.
Ain't you ever seen no glamorous star before?
Daha önce hiç göz alıcı bir yıldız görmedin mi?
I'm off to the glamorous world of movie making.
- Filmlerin görkemli dünyasına.
This place is glamorous!
Burası çok göz alıcı!