Glance translate Turkish
969 parallel translation
Giving a loving glance, and sharing a warm meal together... and all those other shining moments filled with love and laughter... will become your reward for loving someone unconditionally like that.
Birlikte geçirdiğiniz anlar, yediğiniz yemekler onlarla birlikte gülümsemeniz sevginizi korumak için katlandığınız tüm zorlukları telafi edecektir.
It's possible that it was my ability to see the ghosts that enabled me to recognize how special you are to me at a first glance. And thus, I was to able to grab onto you.
Hayaletleri görebilme yeteneğim sayesinde benim için özel kişiyi ilk karşılaşmada fark edebildim.
Good. Okay, well, maybe I'll take a glance at these myself again.
Tamam, şey, belki bunlara kendim bir kez daha göz atacağım.
He shot her a glance.
Ona göz ucuyla bir baktı.
Then, if you'll take the trouble to glance up the chimney, I am sure you'll find the gun.
Öyleyse, bacadan yukarı bakma zahmetine katlanırsınız eminim ki silahı bulacaksınız.
Go on working, of course, but you'll be able to get a glance at your daughter.
Çalışmaya devam et, ama kızına da aradan göz atmayı ihmâl etme.
There's one for the downcast eyes, one for the sidelong glance one that invites, one that consents.
Yere bakış, yan bakış, davetkar bakış, kabullenen bakış.
Looks just like an ordinary window at first glance, doesn't it?
İlk bakışta sıradan bir pencere gibi duruyor, değil mi?
Her glance, her glasses, her hair... narrow nose and mouth like a scar... all gave her face an impossible look.
O bakış, o gözlük, o saç hokka burun ve yara izi gibi bir ağız tüm bunlar suratına olmayacak bir görüntü vermişti.
I can frankly say that her glance... which troubled me deeply... was meant for the croupier, not the man.
Açık açık söyleyebilirim ki beni derinden rahatsız eden o bakışları bir erkekten ziyade bir krupiye içindi.
I looked at her with feeling... with a friendly but reprehensive glance.
Ona dostane, ama aynı zamanda azarlar bir şekilde bakıyordum.
A moment later, she rose and disappeared... without a glance at me.
Bir dakika sonraysa ayaklanmış ve yüzüme bile bakmadan ortadan kaybolmuştu.
She discreetly sat down... opposite me without a word nor a glance.
Tedbirli bir şekilde bana bakmadan ve konuşmadan tam karşıma oturdu.
My wife had the same triangular face... the same icy, enigmatic glance.
Karım ise aynı üç köşeli surata aynı soğuk ve esrarengiz bakışlara sahipti.
Oh, give me time to stop and glance The golden sunset of a summer day
Bana durmak için ve bakmak için zaman ver bir yaz günü altın sarısı gün batımı
The withering glance of the goddess.
Tanrıçanın sindiren bakışı.
The 35-cent breakfast seems the best at first glance... but if you analyze it for solid value, the 55-center is the one.
İlk bakışta 35 sentlik kahvaltı en iyisi gibi duruyor ama derin analizlere girilirse, en iyisi 55 sentlik oluyor.
No, only a glance.
Hayır, sadece bir kere baktım.
He understood everything at a glance.
Herşeyi bir bakışta anladı.
What is it? Tonight, would you be so good as to glance occasionally at my baton?
Bu gece arada bir değneğime bakar mısın?
A glance, a shrug, a step forward, back... and they understand up in the Gods.
Bir bakış, bir omuz silkme, bir ileri, bir geri adım ve onlar herşeyi anlıyor.
A sharp eye was called for, the ability to spot, in these papers that spilled onto the table, in a shifty glance, in the vagueness of a reply, the presence of a traitor, to discern among all the good grain the poisonous weed.
Keskin bir göz çağırılıyor, masanın üstüne dökülen bu belgelerin içinde gerçeği bulmak, güvenilmez bakışlar, cevaplardaki belirsizlik, bir hainin varlığı ortaya çıkarmak ; tüm iyi tanelerin içindeki... zehirli yabani otları ayırt etmek için.
Humph, Irene Adler, what a striking looking woman from the brief glance I had of her.
Irene Adler, ne çarpıcı bir kadındı, daha bakar bakmaz çarpılmıştım.
Glance at the books.
Kitaplara bi'göz gezdir.
Be good enough to glance through it.
Şunu güzelce bir göz at.
No glance I was glancing
Hiçbir bakışa gözüm takılmadı
In view of the fact that your evidence had put the rope round my neck you could hardly expect a glance of warm affection.
Boynuma ipi dolayan şeyin senin ifaden olduğunu göz önüne alırsak... daha sıcak bir bakış beklememelisin.
A single glance at her and he will lose her forever. "
"Tek bir bakışıyla, onu sonsuza dek kaybedecektir."
At first glance, yes.
İlk bakışta, evet.
A glance, a sign.
Bir bakış, bir işaret.
Wouldn't give her a second glance.
Onun suratına bakmadı bile.
By your tender glance.
Teklifiniz bakışlarınızda.
So cast a glance at me.
Yani bana bir baktı
So cast a glance at me.
Yani bana bir baktı.
Take a glance.
bir göz at.
With every glance
With every glance
If you'll be kind enough to glance between my shoulder blades Mr. and Mrs. Gubbins you'll find there a knife, on its handle are your initials.
Kürek kemiklerimin arasına bakma zahmetine katlansaydınız... Bay ve Bayan Gubbins... orada sapında isimleriniz yazan bir bıçak görürdünüz.
This is a De Pisis. Someone like yourself can see that at a glance.
Sizin gibi biri bunu bir bakışta anlar.
And you'll know at a glance by the two pair of pants
Bir bakışta anlayacaksın giyiminden
Glance at it, read it, memorize it.
Glance bunu oku, oku ve aklında tut.
At first glance, everything looked the same.
İlk bakışta, her şey aynı gibi görünüyordu.
- A fleeting glance, wasn't it?
- Bir anlık bir bakış, değil mi?
Oh, it was beautiful at first glance.
Ah, orası ilk bakışta çok güzeldi.
Perhaps I might glance through it whenever you find it convenient to get it out.
Ne zaman uygun bulursan belki de bir göz atabilirim.
I have a copy of the convention and would be glad to let you glance through it.
Anlaşmanın bir kopyası bende var göz atmanız için size verebilirim.
Forever true their parting glance.
Ayrılık bakışları doğrudur daima.
Look into Her sweet eyes, and in Her glance, each one of you... will feel the light of hope turned on in your heart.
Her biriniz, sevimli gözlerine ve oradaki parıltıya bakın ;.. ... kalbinizde umut ışığı yeşerdiğini hissedeceksiniz.
You didn't happen to glance out your window last night, did you?
Dun gece pencerenden dışarıya göz atmadın, değil mi?
JJ, is he worthy of a second glance from a man like you?
JJ, senin gibi bir adamın bir kere daha düşünmesine değer mi?
You can see at a glance what sort of furniture this is.
Bunların ne tür eşyalar olduğu bir bakışta anlaşılıyor zaten.
The withering glance of the goddess.
Tanrıçanın soluk bakışı.