English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ G ] / Gooseberry

Gooseberry translate Turkish

92 parallel translation
Well, then, can you imagine yourself with a hankering for a nice gooseberry tart?
O zaman düşünüyorsunuz bektaşi üzümlü tart istemez misiniz?
No crumpets, no scones, no gooseberry tart.
Tatlı, çörek ve bektaşi üzümlü tart istemiyorsunuz.
Yes, and plum pudding and gooseberry pie...
Evet, erikli puding ve üzümlü turta da yaparım.
Gooseberry pie?
Turta mı? Yaşasın!
Yes, gooseberry pies.
Evet, bektaşi üzümlü turta.
You think I'll let some chippy tell me how to run a gooseberry ranch?
Dükkanı nasıl işleteceğimi bir orospuya soracağımı mı sanıyorsunuz?
Because, my dear Mrs. Miller, I not only built you your gooseberry ranch I've paid for a bathhouse I don't need.
Çünkü sevgili Bayan Miller, size bir genelev kurmakla kalmadım... bana hiç lazım olmayan banyoyu da yaptırdım.
The gooseberry bushes?
Bektaşi üzümü çalılarını?
Acting as chaperone, gooseberry or spy?
Eşlik etmeye mi geldin yoksa casusluğa mı?
There was a difference of opinion concerning a gooseberry pie.
Bektaşiüzümü kekiyle ilgili bir anlaşmazlık çıktı da.
If I really had my wish, I'd be sitting on top of a gooseberry pie... as big as a mountain.
Benim dileklerim gerçek olsa dağ kadar büyük bir bektaşiüzümü kekinin... başında olmak isterdim.
I shouldn't, but I can't resist your gooseberry pie, Mom.
Yememeliyim ama üzümlü pastana dayanamıyorum, Anne.
Gooseberry.
Altın çilek.
How's the gooseberry pie today?
Üzümlü kek nasıl bugün?
- Gooseberry pie?
- Üzümlü kek?
Cos I'm gonna make you a beefsteak and gooseberry cobbler for dessert.
çünkü sana biftek pişireceğim ve tatlı için de altın çilek şarabı.
LUCULLUS : Now Hannibal's Gooseberry.
Şimdi Hannibal üzümü.
I didn't want to be the gooseberry.
- Kara kedi olmak istemedim. - Ne demek istediğinizi anlamadım.
It's gooseberry.
Bu altın çilek.
Because I just don't think it will go with my gooseberry pants.
Çünkü üzüm yeşili pantolonuma uyacağını sanmıyorum.
"How many jars of gooseberry jam... did Ash's wife, Ellen, make in 1850?"
"Ash'in karısı Ellen 1850'de kaç kavanoz bektaşi üzümü reçeli yaptı?"
Gooseberry jam.
Bektaşi üzümü...
So not very much later Grace had ended up next to Ma Ginger's gooseberry bushes in a mood that was not particularly good.
Az sonra Grace kendini Ginger'ın bektaşi üzümlerinin orada buldu. Keyfinin pek yerinde olduğu söylenemezdi.
She could not tell a gooseberry bush from a cactus, but the meticulous order in the yard appealed to her, such as the metal chains placed there in order to shield the second and third bushes, lest anybody decided to make use of the deplorably time-honored shortcut to the old lady's bency.
Bektaşi üzümünü kaktüsten ayırt edemezdi. Ama bu avludaki düzenleme hoşuna gitmişti. Üzüm sıralarını korumak için konmuş zincirleri beğenmişti.
Maybe... maybe the gooseberry bushes.
Belki de bektaşi üzümleri olabilir.
Those alabaster hands of yours are hereby engaged to weed the wild gooseberry bushes.
Bundan sonra o kaymak gibi ellerinle yabani otları temizleyeceksin.
After a few of the wild little gooseberry bushes had given up the ghost in the care of Grace's as yet unpracticed alabaster hands, things began looking up with the weeding and the town.
Grace'in iş görmeye alışık olmayan kaymak gibi elleri sayesinde. ... yabani bektaşi üzümleri temizlenince ot ayıklama işi ve genel olarak kasabadaki işler yoluna girdi.
That damned cinnamon in those gooseberry pies.
Bektaşi üzümlü keklerin içindeki lanet olası tarçına.
She was in a hurry and took the shortcut between the gooseberry bushes, only to be brought up by a shout.
Çok acelesi vardı, bektaşi üzümlerinin arasından geçen kestirmeyi kullandı. Ama bir ses onu durdurdu.
"The heat had turned the soil among the gooseberry bushes to stone, but Grace did not complain."
Sıcaklık asmaların arasındaki toprağı taşa dönüştürmüştü. Grace'in şikayeti yoktu.
Grace looked at the gooseberry bushes so fragiles in the smooth darkness.
Grace karanlık çökerken asma bahçelerini seyrediyordu.
"Suddenly you could no longer imagine a berry that would appear one day on a gooseberry bush,"
Artık asma bahçelerindeki üzüm tanecikleri görünmüyordu.
Johnny Vegas omelette, rare, Jane's addiction, home fries, burnt, gooseberry flapjack, side of sausage and toast.
Johnny Vegas omleti, az pişmiş, Jane's bağımlılığı,... sosis, yanında üzümlü börek ve kızarmış ekmek.
So. we're thinking about a dill sauce for the salmon... maybe with a gooseberry coulis for the dessert.
Bu yüzden alabalık için dereotu sosu düşünüyorduk... belki bekteşi üzümlü tatlı.
gooseberry gloss lipstick.
üzümlü dudak parlatıcısı.
Because I'm sort of feeling a bit of a gooseberry between these two horny lovebirds.
Çünkü iki azmış muhabbet kuşunun arasındaki üzüm gibi hissediyorum kendimi.
I was their French-speaking gooseberry interpreter.
Ben onların biricik Fransızca konuşabilen tercümanlarıydım.
I mean, you've got Gooseberry Falls and Lake Winnebigoshish.
Yani, mesela Gooseberry Falls ve Lake Winnebigoshish var.
And for your dining pleasure, gentlemen, wild gooseberry pancakes with crème fraiche and rosemary chicken sausage.
Ve beyler, size leziz akşam yemeği olarak ta, bektaşi üzümlü gözleme, yanında da taze krema ve biberiyeli, tavuk etli sosis.
'The gooseberry's revenge!
Bektaşi üzümünün intikamı.
'That hairy gooseberry, she couldn't stay in her bloody punnet!
Ah o kıllı bektaşi üzümü. Kahrolası meyve sepetinin içinde kalsa olmazdı değil mi?
Edmund, give your cousin a slice of gooseberry tart.
Edmund, kuzenine bir dilim üzümlü turta ver.
Johanna, don't forget the gooseberry jam
Johanna, üzüm reçelini unutma.
Getting back together again, you gooseberry fool.
Tekrar bir araya gelişimizi, seni aptal bektaşi üzümü.
Raspberry and gooseberry fool.
Ahududu ve Bektaşi üzümü kreması.
- More like a gooseberry.
- Daha çok bir bektaşi üzümü gibi.
Michal Alekseyevich, won't You try my jam from gooseberry?
Michal Alekseyevich, ayva reçelimin bir tadına bakın.
From gooseberry?
Ayva mı?
And now I come to think of it, three might be a crowd, and far be it from me to play the gooseberry.
Ve şimdi düşünüyorum da, kalabalık olabilir ve Bektaşiüzümü oynamak için uzakta olsam daha iyi.
Why do they say gooseberry, I wonder, and not greengage or... or pomegranate? Oh, dear.
Neden Bektaşiüzümü diyorlar acaba ve... neden frenkeriği ya da nar demiyorlar?
Gooseberry.
Bektaşi üzümü...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]