Graft translate Turkish
602 parallel translation
If anyone's caught taking graft, and I don't get my share, we stand him up against the wall and pop goes the weasel.
Birisi rüşvet alır da bunu benimle paylaşmazsa onu duvara dikip kurşunlayacağım! O ölecek.
No one must take a bit of graft, unless he gets his share.
Onunla paylaşılmayacaksa, kimseye rüşvet yok.
Blackie, why don't you take this chance to get away from those hoodlums that hang around you like a bunch of flies, and from gambling houses and rackets and graft, and all the rotten, vicious things about you?
Blackie, neden bu şans işlerini bırakıp kabadayılardan uzaklaşmıyorsun? Neden özgür bir çift kuş olamıyoruz? Ve neden kumarhanelerden, düzenbazlıklardan ve yolsuzluklardan uzaklaşmıyoruz?
The military clique howling Clemenceau down because he told them that the army was honeycombed with graft and warned them not to provoke the Prussians.
Askeri komite Clemenceau'yu yuhalıyor çünkü ordunun rüşvet aldığını söylemiş ve Prusyalıları savaşa provoke etmemeleri için uyarmış.
Mess up Mr Taylor's little graft.
Taylor'ın düzenini boz.
I've been told the whole thing is his idea to get graft.
Bütün bunları çıkar sağlamak için o tasarlamış.
To put through a scheme for graft?
Çıkarlar uğruna dolap mı çeviriyorum yani?
I stand guilty as framed because Section 40 is graft!
Bu suç benim üstüme atıldı çünkü 40. maddede yolsuzluk var.
But if you've got to build a dam where that boys camp ought to be. - - To get some graft to pay off some political army...
Ama kampın kurulacağı yere bir baraj kurup bazı politik güçlerin cebini doldurmak istiyorsanız...
There's no place out there for graft or greed or lies. - Or compromise with human liberties.
Orada rüşvet, açgözlülük, yalan uzlaşma özgürlükle bir arada duramaz.
Every word that boy said about Taylor and me and graft - - And the rotten political corruption of my state is true!
Çocuğun, benim ve Taylor hakkında, yolsuzluk hakkında eyaletimdeki kokuşmuş rüşvet olayları hakkında söyledikleri doğrudur!
- Maybe he was gettin'a little graft here and there, and you wanted to get in on it. - That ain't true.
Belki orada burada yolsuzluk yapıyordu sen de kokusunu aldın.
You've taken a city that's been graft-ridden for 40 years and given us a chance to have the same kind of government New York has under La Guardia.
40 yıl yolsuzluğa batmış bir kente New York'taki La Guardia gibi bir yönetime sahip olma şansı verdin.
I see marriage as a sort of permanent welding... a growing together of two trees – in spite of anything my sister can demonstrate to the contrary – into a sort of permanent mess – mass. Like a permanent grafting of two trees into a permanent graft.
Evliliği daimi bir kaynak işi gibi görüyorum birlikte büyüyen iki ağaç gibi, gerçi ablam tam tersi davranışlar sergilese de kalıcı bir kütle gibi iki ağacın aşılanıp tek bir doku olması gibi.
Oh, you mean a permanent graft. I get it.
Daimi bir dokuyu kastediyorsun sen -
A skin graft. Third degree burns.
Deri nakli, 3. derece yanıklar.
I don't wanna just graft off your charity the rest of my life.
Hayatım boyunca senden gelecek yardımlarla geçinmek istemiyorum.
You let Stark get away with the graft, there's no telling...
Stark'ın yolsuzluğuna göz yumarsanız, kim bilir daha...
"Hint slain ganglord's widow... " may testify in graft probe. "
"Katledilen çete reisinin dul eşinin rüşvet konusunda ifade verebileceği konuşuluyor."
There's a grand jury investigation of graft and payoffs, remember?
Büyük jürinin yaptırdığı rüşvet ve yolsuzluk araştırması var, hatırlandın mı?
She has a great life that's paid for by our hard graft
Bizi sömürerek kendine harika bir hayat sağlamış.
Help me graft these hands on.
Yardım et de elleri dikelim.
I'll bet that took a lot of graft.
Bahse girerim bir hayli yolsuzluk olmuştur.
But don't touch the dressings on the skin graft.
Deri aşınmalarındaki dikişlere dokunmayın.
On Day 12, necrosis of the graft tissue is apparent.
12. gün, çürümüş doku parçaları açıkça görülür.
The first ulcerations and signs of rejection of the graft tissue.
Yaralar kapanmaz ve reddedilen doku iltihaplanır.
The necrotic graft tissue must be removed.
Kangren olan doku alınmalıdır.
What's happening is exactly what you'd expect if I made a 50 % graft...
Ve aşılama yaptığımızda olması gereken, tam da beklediğimiz gibi...
The "Clean-Up Trio" of graft.
Kara paranın temizleyici üçlüsü.
That sum alone is material evidence of graft.
Yani bu tek başına rüşvetin maddi kanıtı.
Yeah, we can graft scar and skin tissue that... Why we can even freeze areas of the skin, and sand away damaged skin tissues.
Yara ve deri dokularını oldukları yerden alabilir hatta derinin belirli bölgelerini dondurabiliriz hasarlı deri dokularından kurtulabiliriz.
It was I who helped graft together the bits and pieces that were stolen from the hospital.
Hastaneden tüm o organların çalınmasına yardım eden bendim.
Graft, corruption, stupidity, sadism.
Rüşvet, yozlaşma mankafalılık, sadizim.
It had a skin graft.
Deri nakli yapıIdı.
A palmaral P-O-P-L-l-T-E-R-A-L artety explor... exploration, and possible graft.
Yüzbaşı Bandini şimdi palmarel pop... poplit, bir pop... bir palmarel P-O-P-L-I-T-E-A-L damar keşef... damar keşfi ve muhtemel doku nakli gösteriyor.
This includes seaman's papers, passport, graft to the skipper, all included. Nine hundred quid.
Denizci evrakları, pasaport, kaptana rüşvet, tüm bunlar dahil dokuz yüz sterlin.
We're removing full-thickness skin grafting material from the patient's thighs as per normal graft acquisition procedure.
Hastanın normal kalınlıktaki derilerini normal prosedüre göre alıp gerekli yerlere yamayacağız.
Can we treat the graft material here, Dr. Keloid?
Yama malzemesini buraya mı koyalım, Dr. Keloid?
Once I'm in, I go fifty-fifty on all the graft I take in. Politics, Luke!
Seçildikten sonra aldığım her kuruşun yarısı onların.
And the graft will probably set a world record too.
Ve muhtemelen, yolsuzluk ta bir dünya rekoru kıracak.
Streets get swept, the garbage gets picked up, and the graft gets paid.
Caddeler temiz, çöpler toplanıyor, rüşvetler ödeniyor.
I think the graft is going to be just fine, Al.
Dokular iyi tutacak.
A country where culture means pornography and slasher films, ; where ethics means payoffs, graft, insider trading, ; where integrity means lying, whoring and intoxication.
Kültürün pornografi, etiğin ödeşmekten ibaret olduğu kanlı filmler, iş yerinde beraberliğin yalan anlamı taşımasına sebep olan rüşvet, yolsuzluk, fuhuş ve uyuşturucu.
There was no hard evidence of graft, all right?
.. ortada rüşvet olduğuna dair hiçbir güçlü kanıt yoktu!
Give me a 20-millimeter Dacron graft.
Bana 20 milimetrelik bir Dacron greft ver.
You can suture the tear direct or use a Dacron graft.
Yıtrık ya doğrudan dikilir ya da Dacron greft konur
Bullock was suspected of accepting graft from Thorne two years ago?
Bullock, iki yıl önce Thorne'dan rüşvet almaktan mı şüpheliydi?
Come on, you know there was evidence Conway falsely implicated Bullock at the graft inquest.
Hadi ama. Biliyorsun kanıt yoktu. Conway, rüşvet soruşturmasında Bullock'a iftira attı.
With these prices you're promoting graft in the port.
- Hey, bu fiyatlarla bir üst kademeye yükselirsin, biliyorsun.
If there's anybody who knows about graft, it's you.
Kim daha iyi olmak istemez ki? - Merhaba.
The graft tissue will be frozen and sent to the Sperling Institute.
Yama malzemesi dondurulup Sperling Enstitüsü'ne gönderilmeli.