English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ G ] / Grasping

Grasping translate Turkish

320 parallel translation
I was grasping selfishly at my own happiness.
Bencilce kendi mutluluğuma odaklanmıştım.
A face of a wrenching, grasping, scraping, covetous old sinner.
Yaşlı bir günahkarın buruşmuş, bozulmuş, açgözlü yüzü.
At this moment I'm grasping the meaning of life.
Şu anda hayatın manasını kavrıyorum.
The duplicity of this grasping girl!
Bu açgözlü kızın ikiyüzlülüğü!
I am certain your minds... have difficulty grasping this transition from Earth to Metaluna.
Eminim, zihinleriniz Dünya'dan Metaluna'ya olan değişime daha alışamamıştır.
But the hens seem rather slow at grasping new ideas.
Fakat anlaşılan tavuklar yeni fikirleri kavramakta geri kaldılar.
A LONELY MAN, A GRASPING, COMPULSIVE, NERVOUS MAN.
Aç gözlü, zorba, asabi bir adam.
Grasping at straws, she pleaded with the senator to make an appointment for her with the president's wife.
"Umutsuzluk içinde çırpınarak, başkanın karısından..." "... randevu alması için senatöre yalvardı. "
Ah, you're grasping at straws.
Ah, önemsiz şeylerle uğraşıyorsunuz.
And the worst of it is, your awful, grasping sister says me and that girl of yours are like two peas in a pod.
En kötüsü de o iğrenç, doyumsuz kız kardeşinin benimle o kızı bir tutması.
You're hard, conceited, grasping, calculating, avaricious!
- Sen, acımasız, kibirli, açgözlü, sinsice hareket eden - Açgözlü!
That grasping, greedy old bag?
O açgözlü ihtiyar mı?
She was selfish, grasping, philistine... materialistic, stubborn, opinionated.
Bencil, aç gözlü, cahil materyalist, inatçı, dik kafalı biriydi. Onun için deli oluyordum.
He had one hand between my legs. The other grasping my neck.
Bir eli bacaklarımın arasındaydı, diğeriyse boynumu kavramıştı.
Are you grasping all it means? This immunizing agent here, once we've found it, is a fountain of youth.
Bu bağışıklık yaratan maddeyi bulursak, gençlik iksiri bulmuş oluruz.
You call it "art," but it's greed and grasping for fame.
Siz "sanat" dersiniz, ama aslında şöhret hırsı ve açgözlülüktür.
So between the grasping, the phallic and the stroking of the torso, would create, I would imagine great conflict.
Yani sapı, erkeklik organı ve kolsuz insan vücuduna yapılan darbeler şeyi yaratır. Sizce de çatışma değil mi bu?
And you, Catherine, should know of all people... that he put enough strings in there to protect Tony from his own bad habits... and grasping wives.
Ve sen, Catherine, herkesten öğrenmiş olmalısın... babasının Tony'yi kötü huylarından ve para sızdıran kadınlardan korumak için yerleştirdiği fıkraları.
Well, just don't sit there looking stupid, grasping your hands in pain.
Aptal aptal bakıp, ellerinizi ovuşturmayın öyle.
One suggestion is that when they were newborn babies, they had to develop grasping forelimbs to haul themselves through the fur, and that this character, having been determined so early, cannot then be changed into one suited to running.
Bir fikre göre yeni doğduklarında kendilerini kürk boyunca sürükleyebilmek için kavrayan ön kollar geliştirmeleri gerektiğinden çok erken dönemlerde edinilen bu özellik koşmaya uyarlanmış bir hale değiştirilemiyor.
What about... You're grasping at straws.
- Bunlar son çırpınışların.
I'll have no grasping tyrants sitting on my barrels!
Varilimin üstünde aristokrat oturamaz
- I think he wants your watch before he lets us in. - You'd better give it to him, we can't stand out here forever - Grasping French twit!
- Böyle zor zamanlarda paranın bir değeri yok ama bir şişe Chateau Laffite 37 puro ve konyak iş görebilir.
I glad that she's so foolish and grasping.
Bu kadar aptal ve açgözlü olması işime geliyor.
You make the incision at the base of the skull... cutting away enough of the faschia... to get your fingers in... and then grasping firmly with both hands, you pull the skin forward over the head,
Kesmeye, kafatasının alt kısmından başlıyorsunuz. Kafaderisini, parmaklarınız geçecek kadar kestikten sonra... İki elinizle sıkıca kavrayıp deriyi, başın yukarısına doğru çekin.
I'm grasping at straws.
Artık uçan kuştan medet umar oldum.
It's the earth herself with her muddy hands, it's she who's grasping this wheel, and she won't let go.
Çamurlu elleriyle bunu yapan dünyanın kendisi, odur tekerleği sımsıkı tutup gitmesine izin vermeyen.
It was thousands of claws, long claws, grasping at him, trying to stop him and hold him for the thing.
Binlerce pençeydi! Uzun, vücudu saran ve onu durdurmaya çalışan binlerce pençe.
- Are you grasping at straws?
- Boşa mı kürek çekiyorsunuz yoksa?
Or grasping the shaft firmly in a lubricated hand, with your thumb on his fraenulum and slide your hand up and down.
Ya da tam yağlı elle sapı sertçe kavrayarak, aşağı yukarı hareket ettirip, frenulumunuza baskı yapmasını sağlayın.
What really makes us is beyond grasping.
Bize öteyi kavrama duygusunu veren ne.
A squeezing, wrenching, grasping, clutching... covetous old sinner.
Sıkan, burkan, suyunu çıkaran doyumsuz, açgözlü yaşlı günahkar.
Grasping the child firmly in his talons...
Çocuğu pençeleriyle sıkı bir şekilde kavrayınca...
He's grasping for straws and you're giving him one.
Zaten sarılacak bir yılan arıyor ve sen ona bir tane veriyorsun.
He called Uncle Joe a mean, greedy, cruel, grasping, evil, manipulative old man.
Joe amcanın adi, açgözlü, zalim, tamahkar, şeytani ve düzenbaz biri olduğunu söyledi.
Grasping Wrist and Hitting Chest.
Bilek yakalanır, göğse vurulur.
Han Hsiang Tsu, Grasping Wrist, Attacking Chest, Playing Flute Drunken.
Han Hsiang Tsu, gözü doymaz bileği ile, göğse vurur, sarhoş flütü çalar.
Whenever we went out as a group... Carol would walk between Michael and John, grasping their arms... in step between the lawyer and the killer.
Ne zaman grupça gezmeye gitsek, Michael'la John'un... kollarına girer... savcıyla katilin arasında yürürdü.
You're not grasping the gravity of the situation, Mr. Bundy.
Durumun ciddiyetini kavrayamadınız bence Bay Bundy.
That greedy, grasping glob of chemicals.
O açgözlü, insanı ele geçiren kimyasallar.
Whether he's grasping your hand in response to your question or it's just tremorings.
Yalnızca titreme olabilir.
Certainly the building blocks are there- - bipedal, grasping hands...
Temel ilkeleri kesinlikle- - iki ayaklı olma, kavrayabilen eller...
Does he fall in love? Or is he grasping at straws?
Yoksa kırıntılara mı saldırmaktadır?
She's a grasping, devious little pretender and it is my duty to expose her as the covetous hoax she is.
O hakkı olmayanı isteyen üçkağıtçı bir açgözlüdür ve benim görevim onun bu haris oyununu ortaya çıkarmaktır.
Niles, you're just grasping at straws.
Hayır Niles. Sağlıklı düşünmüyorsun. Kendini kandırıyorsun.
Which means you won't be distracted by the fact that she's back in London... grasping her Oscar... and currently to be found filming, most days, on Hampstead Heath.
Yani bu demek oluyor ki onun Londra'ya Oscar'ını almak için döndüğünden ve günlerinin çoğunu Hampstead Heath'de film çekmekle geçirdiğinden etkilenmeyeceksin.
I don't think you gents are grasping the gravity of the situation.
Beyler, siz durumun ciddiyetini pek anlamıyorsunuz galiba.
- I'm grasping at straws here.
- Uçan kuştan medet umar durumdayım.
All right, now you're grasping.
Sen de açgözlüsün. Ya gülüşün?
See how awful they are, grasping and go-getting.
Şu Amerikalılara bizim değerli...
Willie, now you're grasping at straws.
Santral, bana hemen 911'i bağlar mısınız?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]