Gristle translate Turkish
86 parallel translation
Lean, now, no fat, no gristle.
Yağsız olsun, kıkırdaksız.
There's a little bit more gristle there than i gave him credit for.
Hakkını vermek gerekir, düşündüğümden güçlü çıktı.
He's a useless hunk of gristle, and besides, he's lying on my blankets.
O kıkırdağın işe yaramaz iri bir parçası, ayrıca benim battaniyemde yatıyor.
How many times I gotta tell you- - men are genetic rejects, and all that gristle... they got hanging down between their legs... was God's first big mistake... and us woman have been paying for it ever since.
Kaç kere daha söyleyeceğim sana... erkekler genetik bozukluklardır... ve bacakları arasında sallanan o kıkırdak... tanrının en büyük hatasıdır... o hatanın cezasını o günden beri biz kadınlar çekiyoruz.
But it's all gristle!
- Ama sırf kıkırdak!
When you're chewing on life's gristle
Hayatın kıkırdağını çiğnerken
Oh, you could've handled those bags of gristle.
O kıkırdak torbalarıyla başa çıkabilirdin.
I also added instructions for a dainty way to dispose of gristle.
Ayrıca, kıkırdaktan nazikçe kurtulabilmen için de açıklama yazdım.
i'm pure gristle.
Saf kıkırdaktan oluşuyorum.
it probably likes gristle.
Muhtemelen kıkırdak seviyor.
I'm just bone and gristle.
Ben sadece kemik ve kıkırdaktan oluşmaktayım.
There's nothing left but gristle and fat.
Tabakta kıkırdak ve yağdan başka bir şey kalmadı.
- Look at him wolfdown that gristle.
Şu kıkırdağı midesine indirişine bak.
He was such a tough piece of gristle.
Böyle oldu kıkırdak sert bir parçaydı.
This is my five foot, ten inches of guile, gut and gristle versus your two and a half feet of goo-goos, ga-gas and giggles.
Burası arena, 180 santimetre boyunda boya ve pislik içinde ben ; yetmiş santimetre boyunda gugu, gaga ve gülücüklerle dolu sana karşı.
I'm sorry, but they were out of the twice-fried gristle logs.
Özür dilerim ama çifte kızartılmış tavuk kıkırdaklarından kalmamıştı.
Probably brought on by indigestion...,... a fatty piece of beef, a bit of gristle.
Muhtemelen hazımsızlığın... etin yağlı bir paraçasının, birazcık kıkırdağın getirdiği.
The gristle in my teeth.
Dişimin arasında kıkırdak.
No. Those people are all gristle.
Onların ağzı yeterince kötü kokuyor zaten.
Can you imagine how sore that must've been chopping through bone and gristle and tender flesh?
Kemikten canlı canlı et sıyırmanın ne kadar acıdığını düşünebiliyor musun?
I mean, there's usually some mystery gristle in meat, and at least we know what it is.
Demek istediğim, genellikle biraz gizemli kıkırdak olur ette en azından biz bunun ne olduğunu biliyoruz.
The gristle in a blanket isn't half bad.
Örtünün altındaki kıkırdak fena sayılmaz.
HONEY, LOOK, THERE'S SOME GRISTLE OVER THERE YOU MISSED.
Tatlım, bak, kıkırdak var burada, sen çok seversin.
A piece of gristle.
Kıkırdak parçası.
You remember that time you called me "Chris Gristle"?
Bana Kıçıkırık Chris dediğin zamanı hatırlıyor musun?
Kids, I was cutting the gristle from my Kobe steak, and I seem to have cut my thumb quite badly.
Kobe bifteğimdeki kıkırdakları kesiyordum. Ama parmağımı fena kesmişim galiba.
A bit of gristle for flavour.
Tat vermesi için biraz da kıkırdak.
It's a little gristle.
Biraz kıkırdak var.
As any nontraditional-remedy salesman knows, resistance to the novel and the unconventional is marbled through this country like gristle.
Geleneksel olmayan ilaçlar satan her pazarlamacının bildiği gibi yeni çıkmış ve alışılmadık şeylere olan direnç bir kıkırdak gibi bu ülkenin içine işlemiştir.
If I'm not cutting that gristle, I'm not doing my job.
O kıkırdağı kesmiyorsam işimi yapmıyorum demektir.
Good gristle heats the blood, boils the brain in the skull.
Kıkırdak kanı kızıştırır,... kafatasındaki beyni kaynatır.
And the... And the gristle.
Ve kıkırdaktan.
I don't like the gristle.
Kıkırdaktan da pek hoşlanmam.
Too much gristle on the bone.
Kemiklerin üzerinde çok fazla kıkırdak var.
And just what did the police do when you fed them this peculiar piece of info-gristle?
Peki bu özel bilgiden polise bahsedince onlar ne yaptı?
Something is turning his healthy heart valve to gristle.
Bir şey sağlıklı kapakçığı kıkırdağa çevirdi.
Once he spit out the, uh, the- the fish bone. - Ham gristle.
Boğazındaki çıkınca- balık kılçığı.
- ham gristle?
- Jambon kemiğimi?
So you can get your mind off the stunt guy spitting you out like a cheap piece of gristle!
Böylece seni ucuz bir kıkırdak gibi çiğneyip tüküren dublörü aklından çıkarabileceksin.
Eurghl For once in my life I've done enough physical labour to merit a high-carb meal and all I'm left with is an indeterminate puck of gristle.
Hayatımda ilk kez fazla kalori alacak kadar fiziksel çaba harcadım ve ne olduğu belirsiz bir kıkırdak kütlesi alıyorum.
I told you, you probably just ate some bad gristle.
Bayat bir şey yemişsindir demiştim.
Looks like a big pile of gristle and bone.
Kemik yığını gibi görünüyordu.
I pounded down 11 of'em already, gristle and all.
Şimdiden 11 tanesini indirdim mideye, kıkırdak falan da gitti arada.
Cutting the gristle off his steak As ruthlessly as he cut off troy and pierce's dignity.
Bifteğinin kıkırdağını, tıpkı Troy ve Pierce'ın itibarini kesip atması gibi kesiyor.
Now he's eating the gristle.
Şimdi de kıkırdağı yiyor.
Gristle?
Gristle?
I'm all gristle.
Çok kemikliyim.
Don't want to be one of them girls starves herself to death'cause she thinks a man wants to cuddle up next to some gristle.
Bir erkeğin kürdan gibi bir kızı istediğini düşünüp hiç birşey yemeden zayıflamaya çalışan kızlardan olmanı istemem.
'How smug you are, reader,'if you are a member of that sex that boasts a scrag of gristle in your trousers.
"Pantolonunuzun içindeki cılız kıkırdak dokunun sertleşmesini sağlayan o arzunun bir parçası da siz iseniz eğer okuyucu çok bencilsiniz demektir."
Throbbing Gristle, er, Alien Sex Fiend, er... Napalm Death...
Throbbing Gristle, Alien Sex Fiend, Napalm Death...
Big old piece of gristle.
- Güzelmiş.