Had to be done translate Turkish
610 parallel translation
In the beginning in spite of the bitter cold the work had to be done out of doors because of the fire and fumes.
Başlangıçta soğuğa rağmen ateş ve duman yüzünden çalışma dışarıda yapılmalıydı.
- You searched him? - It had to be done, didn't it?
Yapılması gerekiyordu, değil mi?
I was sorry, too, when it had to be done.
Yapılması gerektiğinde, ben de üzgündüm.
It had to be done.
Yapılması gerekiyordu.
l-lt had to be done anonymously, remember?
İsim vermeyecektik.
- I'm afraid it had to be done this way.
- Böyle olmak zorundaydı.
- It had to be done, sir.
- Yapılmak zorundaydı.
- Oh, yes, it had to be done.
- Evet, yapılmak zorundaydı.
I'm awfully sorry I had to rush off, but it was something that had to be done.
Hemen çıktığım için çok özür dilerim, ama yapmam gereken şeyler vardı.
- I've done what had to be done.
- Yapılması gerekeni yaptım.
Well... it had to be done.
Evet... bunun yapılması gerekiyordu.
What we did today had to be done.
Ama bugün yaptığımız şey yapılmalıydı.
I have already done everything that had to be done
Zaten yapılması gereken her şeyi yaptım.
It was clear and had to be done.
Yapılması gereken bir işti.
What had to be done.
Yapılması gerekeni yaptım.
I'm deeply sorry this had to be done to you, Joseph.
Çok üzgünüm Joseph, böyle bir şeyin senin başına gelmesini istemezdim.
Still, a lot of things had to be done and a long road to be traveled to reach the final destination.
İnsanlar ne kadar acı çekmişlerdi. Zafere giden yol ne kadar da uzundu.
Something had to be done about the Spanish laborers so the Cuban government hit upon a humanitarian plan of action.
İspanyol çiftçiler için bir şeyler yapılmalıydı. İşte bu yüzden Küba hükümeti insancıl bir hareket planı uygulayıp evlerine yolluyor.
What had to be done.
Yapılması gerekenleri!
I did exactly what had to be done, exactly when it should have been done.
Ben tamamen gerekeni yaptım, Tam da gerektiği zamanda yaptım.
It had to be done by a pro.
- Bir profesyonel yapmış olmalı.
It had to be done, and I did.
Yapmak zorundaydım ve yaptım da.
I've never felt so strongly that I was doing something that had to be done.
Kalkışacağım şey öncesi bu denli kuvvetli bir duygu hiç hissetmemiştim.
I did what had to be done, no more and no less.
Yapılması gerekeni yaptım, ne daha çok, ne de az.
I don't mean to sound official but... what had to be done had to be done there's no way out
İnsafsız görünmek istemem ama... yapılması gereken yapılmalıydı, başka yolu yoktu
She only did what had to be done.
Yapılması gerekeni yaptı.
I did what had to be done.
Yapılması gerekeni yaptım.
Uh, but he realized, I'm sure, there's no question, he realized he was part of a big job that had to be done, and he was gonna do it the way he did everything... full out.
Ama fark etti ki, çok eminim, hiç şüphesiz fark etti ki yapılması gereken büyük bir işin bir parçasıydı ve ne olursa olsun üstüne düşeni layıkıyla yapacaktı.
Still, there were some things that had to be done.
Hâlâ, yapılması gereken bazı şeyler var.
Now what had to be done, is done.
Artık yapılması gereken yapıldı!
I know, but I had two arrests aortic aneurysm blew at 4 a.m., had to be done stat.
Biliyorum, ama iki aortic aneurism fışkırmasını yakaladım, sabahın 4'ünde, istatistiklerin yapılması gerekiyor.
The stench of decay is revolting to us, so something had to be done.
Çürüme kokusu bizim için tiksindiricidir, bir şey yapılmalıydı.
My master says what had to be done was done.
Efendim, yapılması gerekenin yapıldığını söylüyor.
It had to be done to soothe the evil spirits of the rapids.
İvinti yerlerindeki kötü ruhları yatıştırmanın tek çaresi buymuş.
You did what had to be done
Yapılması gerekeni yaptın.
But I can tell you this... if Mr. Bone had done it, we wouldn't be able to prove it.
Fakat size şunu anlatabilirim ki... Bay Bone bunu yapmış ise, bizim bunu ispatlamamız mümkün değil.
It seemed to him unbearable that what he had done could never be undone.
Yaptığı şey dayanılmazdı, asla yapılamayacak bir şeydi.
I realized I had no heaven sent right to be judge and executor, on these people who had done me no injury.
Bu insanları, beni yargılayıp kurban etmeden tam zamanında fark etmiştim.
Had you done so, I promise that you would not be prepared to die so calmly.
Eğer görseydin, ölüme bu kadar sakin olarak hazırlanmazdın.
You act as though your husband had done something to be ashamed of, Mrs. Decker.
Kocanız sanki utanılacak bir şey yapmış gibi konuşuyorsunuz bayan Decker.
It had to be done.
Brigitte de öldü, biliyor musun?
If we had huge furnaces to hold a hundred, five hundred, a thousand, it could be done in minutes.
Eğer yüz kişiyi alacak büyük bir fırınımız olursa, beşyüz kişilik, bin kişilik... Bu işin olması birkaç dakikamızı alır.
If there had to be another day, then all the landing craft would need to return to base, so it couldn't be done on a second day's postponement.
İkinci güne sarkarsa tüm çıkarma gemilerinin üsse geri dönmesi gerekecekti. Dolayısıyla ikinci güne erteleme sözkonusu olamazdı.
We were just glad to be alive and, in some way, you know, we were rather proud that this kind of army we'd been in for so long, which had done so many daft things and where we'd been bellowed and shouted at
Bir şekilde hayatta kaldığımız için mutluyduk sadece.
I had been getting obscene phone calls, and I want to know what can be done about it?
sapikca telefonlar aliyorum, bu konuda birsey yapabilirmisiniz acaba?
It would have been much better for me if he had suffered you to be drowned rather than do what he has done.
Bunların hiçbir anlamı yok! O zaman boğulmana izin verseydi şimdi yaptığından çok daha iyi bir şey yapmış olurdu.
Quite the contrary. Mrs. Errol asks... no, demands... nothing be said or done that would lead Lord Fauntleroy to understand you had separated him from his mother because of your dislike of her.
Aksine efendim, Mrs. Eroll Lort fountleroyun sizin annesini istemediğiniz için onu annesinden ayırdığınızı... anlamasına sebep olacak şeylerden kaçınılmasını şart koştu.
'The minimal research he had done suggested to him'that the name Ford Prefect would be nicely inconspicuous.
Küçük bir çalışma sonucu, Ford Prefect isminin oldukça göze çarpmayan bir isim olduğunu fark etmişti.
Come down... in the wee hours of the night after the workers done their job, the sweepers did the sweeping they had to do... I just take my time and be creative.
Onlar gece gündüz... işlerini yaparlarken burunları sürtülüyor, çöpçüler süpürür onlar bunu yapmak zorundalar.. Ben sadece zaman ayırırım ve yaratıcı olurum.
* Had got no business to be there after the day was done *
Gün bittikten sonra Orada bir işi olmadığını.
If he had done what he was meant to do, we'd be out of this clean and simple.
Emrini yerine getirseydi bu is temiz ve basit olurdu.