English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / He can't do that

He can't do that translate Turkish

668 parallel translation
He can't do that.
Bunu nasıl yapar?
Tell me, do you think that, after treating a patient for years, I can't judge whether he's really sick or just pretending?
Yani sen yıllardır... üzerinde çalıştığım bir hastanın gerçekten hasta olup olmadığını ayırt edemediğimi mi söylüyorsun?
It can't do any harm, now that he knows we're aboard.
Uçakta olduğumuzu bildiğinden çok da zararı dokunmayacaktır.
You can't do that. He put it there. I saw him.
Bunu yapamazsın, parayı oraya koydu.Onu gördüm.
Why, he can't do that to her.
Ona bunu yapamaz.
He can't do that to her.
Ona bunu yapamaz.
But a colored boy, he can't do that.
Ama siyahi bir genç bunu yapamaz.
He can't do that.
Bunu yapamaz.
By the way, as he isn't here if there's anything that I can do.
Bu arada, şu anda burada olmadığına göre benim yapabileceğim bir şey var mı?
If the principal swallows that story, and I don't think he will, I'll see what I can do about making over that checked dress of mine for you.
Okul müdürü bu hikayeyi yutarsa, ki yutacağını sanmıyorum ekose elbisemden, sana nasıl bir şey ayarlayabilirim bakacağım.
That isn't unreasonable, Father... but you can't do that unless he's coming here.
Bu garip değil, Peder. Ama buraya gelmezse bunu yapamazsınız.
He can't do that to me!
Bana bunu yapamaz!
He can keep his old cards. Oh, he can't do that.
Eski kartları onda kalsın.
He can't do that.
Yapamaz!
- Then he... he can't do that!
- O zaman... Hayır, bunu yapamaz!
You think that because Akiyama does whatever he wants, we can do whatever we want too, don't you?
Akiyama'nın isteği ne olursa olsun istediğimizi yapabileceğimizi mi sanıyorsun?
When he can't do that, he might as well get rid of whatever he's got up here.
Duygusallığını, arkadaşlığını, bağlılığını ya da herhangi bir şeyi karıştırmadan...
On the other hand, he can't say or do anything now to interfere with your making that fortune in Africa.
Öte yandan, Afrika'da yapacağınız servete engel olacak hiç bir şey söyleyemez veya yapamaz artık.
He just can't do that. It's way too easy.
Seni öyle gönderemez, fazlasıyla keyfi.
They've got a signal through to the officer commanding there, told him to do what he can, but I don't suppose that'll be very much.
Oradaki kumandana bir sinyal göndermişler ne yapacağını söylemişler ama pek fazla bir şey olacağını sanmıyoruz.
I can't do that, even if he isn't there.
Evde değilse bile gidemem.
- Well we can't take him with us, if we do he'll slow us down, we'll all be caught, what'll that prove?
Onu götüremeyiz, geç kaldık. - Hepimizi yakalayacaklar.
I don't know what you can do about findin'Debbie that he can't.
Debbie'yi bulmak için ondan daha iyisini yapabilir misin bilmiyorum.
He's batting. 342, can't do any better than that.
Atış yapıyor. 342, bundan daha iyisi olamaz.
But he can only ship them out of Tombstone, and he can't do that while we control the city.
Nakliyeyi yalnizca Tombstone'dan yapabilir. Ama sehrin kontrolü bizdeyken yapamaz.
If we can make him believe that you've confessed to the crime, we can throw him off guard and prevent another murder, and put him where he won't do any more harm.
Onu suçu itiraf ettiğine inandırırsak, onu hazırlıksız yakalayabilir ve bir başka cinayeti engelleyebiliriz, ve onu daha fazla zarar vermeyeceği bir yere koyabiliriz.
He can't do that unless he's where the fighting is.
Bunu da savaş alanından uzaktayken yapamaz. - Size katılmak zorundayım... o kadar ikna edicisiniz ki. - Bu benim inancım
Well, he can't do that to us.
Bize bunu yapamaz.
I can't do that unless he shows me he's of age, and you know that.
Yaşının tuttuğunu göstermedikçe veremem. Bunu biliyorsun.
- He can't do that.
- Bunu yapamaz. ICC ona izin vermez.
He can't do that!
Bunu yapamaz!
Darling, you can't put a man in jail for what he might do... and thank heaven for that.
Tatlım, bir şey yapabilir diye adamı hapsedemezsin... iyi ki de öyle.
He can't do that in six weeks.
6 hafta yetmez.
I can't do that to him, he needs me.
Bunu ona yapamam, bana ihtiyacı var.
He's for usin'in things that humans can't do...
İnsanların yapamayacağı işlerde kullanmaya uygun.
No, he can't do that.
Hayir, vuramaz.
If he can't do that...
Eğer yapamıyorsa...
But you hurt Mr Schlocker and he can't do that now.
Ama Bay Schlocker'ın canını yaktınız ve artık bunu yapamaz.
It was Vieira who asked to see you and explain that he can't do all by himself.
Sana gelip her şeyi kendi başına yapamayacağını anlatmak isteyen Vieira'ydı.
Well, he can ´ t do much on that, can he?
Onunla beslersen birşey beceremez ama.
He cuts his kingdom into bits. I can't do that.
Krallığını parçaladı, bense yapamam bunu.
But he can't do that.
Ama yapamaz.
He told me : "What can we do so that the children won't see it?"
Bana : "Çocuklar görmesin diye ne yapabiliriz?" dedi
Do you know the name of a good hypnotist I can go and talk to and see if he could help me lay off these cigarettes before tomorrow night, or else Warren won't get that job, see?
Yarın akşamdan önce sigarayı bırakmama yardım edebilecek iyi bir hipnozcu adı biliyor musunuz? Yoksa Warren o işi alamayacak.
If he won't tell me where he hid the jewels I'll do things to him that I can't even tell at confession.
Mücevherleri nerede sakladığını söylemezse Ona günah çıkarırken bile anlatamayacağım şeyler yapacağım.
How about that? I don't know the end of what that old bastard can do. When he gets drunk enough...
- Bu adi herifin sarhoş olunca neler yaptığını bilemezsin.
I can't understand how he could do something like that.
Bir şey biliyor musunuz? Böyle bir şeyi nasıl yaptığını anlayamıyorum.
He was a completely different man after that. Oh, I didn't do that much.
Sizden sonra bambaşka biri oldu yok canım o kadar da değil!
Doolittle's talkin'to the bomb. You're a bad shot! He'll save us, you can't do that!
Doolittle bombayla konuşuyor, kurtulabiliriz, yapamazsın bunu.
He can't do that to us.
Bize bunu yapamaz.
- He can't do that!
- Bunu yapamaz!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]