He didn't mean to translate Turkish

You mean, you didn't know he was to be married?

Yani, evlenecek olduğunu bilmiyor muydun?

He didn't mean to do it.

İsteyerek yapmadı.

He didn't mean to do anything bad.

O, kötü bir şey yapmak istemedi.

You mean to tell me he didn't molest you in any way?

Şimdi bana, bu adamın sana hiç sarkıntılık etmediğini mi söylüyorsun?

He was asleep, and he didn't mean to tell me.

Uyuyordu, bana söylemeyecekti.

Tony, he didn't mean to.

Tony, isteyerek yapmadı.

He didn't mean to wing you. He meant to blow your brains out.

Şanslısın, amacı seni yaralamak değildi, beynini patlatmaktı.

I'm sure that he didn't mean to offend you.

Sana saldırmak gibi bir niyeti yoktu.

He says, "He didn't mean for him to die."

Diyor ki, "onu öldürme kastı yokmuş"

I'm sure he didn't mean to be.

Eminim pişman olmuştur.

No, I mean, I didn't think he wanted to.

Hayır, demek istediğim onun evlenmek istemediğini sanıyordum.

I'm sure he didn't mean to be evasive or ungenerous.

Kaypak ya da cimri olmaya çalışmadığına eminim.

You mean he didn't try to get you up to his hotel room?

Sizi otel odasına götürmeyi bir kez olsun denemedi mi yani?

He didn't respond to his country's call, and he let himself get nabbed - I mean, he was arrested.

Ülkesinin çağrısına cevap vermedi ve kendini yakalattı, yani tutuklandı.

I mean, she didn't have to go to work or anything like that. He left her a little money.

İşe gitmesi gerekmedi, babam ona biraz para bırakmıştı.

He didn't mean to neglect his work.

İşini savsaklamak anlamında değil.

He said he didn't mean to kill.

Öldürmeye niyeti olmadığını söyledi.

I didn't mean to scream, but he came out of nowhere.

Bağırmak istemezdim, ama birden önüme çıkıverdi!

He didn't mean we were supposed to stay up all night with them.

Sabaha dek onlarla oturmamızı kastetmemiştir.

I didn't mean to do that. He made me do it.

Yapmak istemezdim ama beni o zorladı.

I didn't mean to suggest that he had.

Böyle bir şey kast etmemiştim.

I MEAN, HE DIDN'T WANT TO NAIL MY HEAD TO THE FLOOR.

Kafamı yere çivilemek istemedi. Ben ısrar ettim.

And, anyway, he didn't mean to kill the boy.

Zaten çocuğu öldürmek istememiş.

He didn't mean to hit me with the bottle.

Aslında vurmak istemedi.

As a matter of fact, you know, maybe he didn't mean to do it.

Doğruyu söylemek gerekirse belki bunu yapmak istemedi.

He didn't mean to.

Öyle yapmak istemedi.

He didn't mean to kill him.

Polisi öldürmek istemedi.

I want you to know that Nathan didn't mean what he said about your book.

Ama Nathan'ın kitabın hakkında söylediklerinin... esas düşünceleri olmadığını biliyorum.

I mean, he didn't do anything wrong, and it's not nice to lock somebody up in their own jail.

Yani o yanlış bir şey yapmadı ve birini kendi hapishanesine kilitlemek hoş bir şey değil.

No, he didn't mean to belittle the service.

Hayır, töreni küçümsemek istememişti.

He didn't mean to.

Bunu yapmak istememişti.

He didn't mean to reject you.

Sen reddetmek istemedi.

I didn't mean to argue with him. He's a fine boy.

Tartışmak istememiştim.

Go with him, boy. He didn't mean to hurt your feelings.

Git onunla oğlum.

I didn't mean to do it, but I loved him and... he left me for another woman!

Böyle olsun istememiştim ama onu sevmiştim ve o beni başka bir kadın için terk etti!

I didn't mean to kill your brother, but he didn't die in vain if that's any comfort.

Ama eğer içini rahatlatacaksa boşa ölmedi.

I know he didn't mean to insult me.

Tabii ki bana hakaret etmek istememiştir.

That doesn't mean he didn't like to travel when he was out.

Serbestken seyahat etmeyi sevmediği anlamına gelmez bu.

He didn't mean to pry.

Terbiyesizlik etmek istememişti.

- Rae, he didn't mean to imply that- -... pulling my panties off and yanking my legs apart.

- Rae, bir şey ima etmek istemedi külotumu koparıp, bacaklarımı ayırırken de.

But he didn't mean to.

- Onu demek istemedi.

He didn't say it to be mean.

Toto asla geri dönmemeli! " demişti.

He didn't mean to hurt me, just to shut me up.

Beni incitmek istemedi, sadece susmamı istedi.

But it was an accident. He didn't mean to kill her.

Fakat, bu bir kazaydı.

You mean to tell me he didn't react at all to the picture of you naked?

Yani senin çıplak fotoğraflarına hiçbir tepki göstermedi mi?

I'd never meant anything to him, and now that I didn't mean anything to Fay either, and since I practically told him, how he could fake the whole thing and still cash in, wow...

Onun için bir hiçtim. Ve şimdi artık, Fay için de bir hiçtim. Ona, bu işi numara yaparak dahi parayı alabileceğini söylediğim andan beri...

He didn't mean to vomit on her collage.

Elbisesine kusmak istememişti.

He said he didn't mean to go into that house but hu... this voice kept whispering to him.

O eve girmek istememiş ama o ses fısıldamaya devam etmiş.

It didn't take him long to realize how wrong he'd been, and I'm sure he's sorry for all those mean things that he said.

Ne kadar hatalı olduğunu anlaması uzun sürmedi ve eminim söylediği bütün o kötü şeyler için de üzgündür.

He didn't mean to blow up.

Öyle patlamak istememişti.

Didn't he co-author a book called Engineering Consent or Manufacturing Consent? I mean, some of that stuff, to me, looks like it's from Neptune.

Herkes başka yönlere gitti, bazıları aşırı ortodoks, bazıları çok radikal,... bazıları tamamen asimile olmuştu.