He doesn't like it translate Turkish

It doesn't seem like he's lying to us.

Yalan söylüyormuş gibi görünmüyor.

Anybody who doesn't think he'll like it, better quit right now.

Sıkıya gelmek istemeyen şimdi bıraksın.

Look here, old chap, if my friend dances like Guy Holden that proves he is Guy Holden, doesn't it?

Bak dostum eğer arkadaşım Guy Holden gibi dans ederse bu onun Guy Holden olduğunu kanıtlar değil mi?

He still doesn't like it.

Hala öyle.

He doesn't like talking about it.

Bundan söz etmeyi sevmiyor.

You know he doesn't like it.

Hoşuna gitmediğini biliyorsun.

It's beginning to look like he doesn't want to.

Sanki artık istemiyor gibi.

He was always looking at me, and it doesn't sound like very much, but he always carried a handkerchief I'd given him.

Sürekli bana bakıyordu, belki bu pek bir şey ifade etmez ama... yanında ona verdiğim bir mendili taşıyordu hep.

I told him about my temporary job, and he doesn't like it.

Geçici işimi söyledim ama hoşuna gitmedi.

Because now he cannot dance and has to be a puppeteer, and doesn't always like it.

Burada kuklaları oynatıyor. Bunu asla sevmeyecek.

I mean, maybe he doesn't mean it... but he acts like he does.

Yani belki öyle demek istemedi... ama sanki öyleymişim gibi davranıyor.

He's very kind and good, but he doesn't understand what it's like to be afraid.

O çok nazik ve iyi, fakat korkunun ne demek olduğunu anlamaz.

He acts like it's a great big romp, doesn't he, Travis?

Büyük bir dövüşçü gibi davranıyor, değil mi Travis?

He doesn't like it when he brings people up, and then they don't ride down again.

Yukarı çıkardığı insanların daha sonra aşağı inmemelerinden hoşlanmaz.

He doesn't like it, the way you slipped up on that jewelry job.

Ondan hoşlanmaz, şu mücevherat dükkanında kayıp düşme tarzından.

If he doesn't like it here, he doesn't have to stay.

Madem burayı beğenmiyor, açık açık söylesin.

Maybe you better stay and find out what it's like being married to a marshal. If he doesn't handle this right, he'll be a dead man.

Ah, bayan belki de marshal ile evlenmekle, iyi yapmıyorsunuz, biliyorsunuz hayatı her an tehlikede, her an ölebilir.

He doesn't make it easy for me to like him.

Onu sevmemi kolaylaştırmıyor.

He doesn't like people tinkIing with it, says it ruins the tone.

Kimsenin oynamaslnl istemez, akordunu bozuyormu §.

It's like he doesn't exist.

Sanki hiç var olmamış gibi.

He too doesn't like this way of living and is trying to change it.

Sürekli böyle yaşamaktan ve bir şeyleri değiştirmeye çalışmaktan o da bıkmış.

He doesn't like it taken away.

Bu hissin gitmesini de sevmez.

But he doesn't sound like it.

Ama kulağa onun gibi gelmiyor.

He doesn't like doing this. But he's doing it.

Böyle davranmaktan hoşlanmıyor.

And he doesn't like people to avail themselves of it.

Ve insanların ondan faydalanmasından hoşlanmaz.

I can understand it if he doesn't like his wife or he isn't happy at home.

Karısını sevmiyorsa, mutlu değilse bir nebze anlarım.

It's true somebody tried to pull a few strings But my superior, he doesn't like that He gets thinking

Birinin bir kaç ipi çekmeğe çalıştığı doğru fakat amirim bundan hoşlanmaz.

You get a great idea, he doesn't like it.

Harika bir planın vardı.

It doesn't look like he's gonna intervene, Joey.

Aracılık edecek gibi görünmüyor, Joey.

He doesn't like it when he can't have his way on everything.

Her şey kendi istediği gibi gitmediği zaman, bundan hiç hoşlanmıyor.

Maybe it's the man with the cape. He doesn't like my watch.

Belki de pelerinli adamdır, saatimi beğenmemiştir.

He doesn't like it.

- Hoşuna gitmiyor.

Doesn't look like he was there when it happened.

Meydana geldiğinde sanki orada değilmiş gibi görünüyor.

That's right, but it doesn't look like he's going to do anything.

Bu doğru, ama bir şey yapacağa hiç benzemiyor.

It just doesn't seem right that a slick sleeve like me would ask a man like General Hollister if he just shot somebody.

Benim gibi rütbesiz birinin, General Hollister gibi birine kimi vurdunuz diye sorması yakışık almaz gibi geliyor.

He doesn't like it there.

Orayı sevmiyor.

He doesn't like it, but it's good for him.

Bundan hoşlanmıyor ama ona iyi geliyor.

Doesn't he like it.

O sevmiyor.

And I only think it's a pity that there are not more people like you. And we only pray that he doesn't exist again.!

ve yalnızca "senin gibi daha çok kişi olmaması yazık" derim ve bir daha ortaya çıkmaması için dua ediyoruz!

He doesn't like having it on him.

Üzerinde taşımayı sevmezdi.

He doesn't like it.

Hoşuna gitmemiş.

Got a lot of money, but he doesn't like to talk about it.

Çok parası var, ama bu konuda konuşmuyor.

He doesn't like it here.

Burayı sevmedi.

It's German if he doesn't like it.

- Ne yaptı? - O suçunu biliyor!

He doesn't like it so late.

Geç vakitte bundan hoşlanmıyor.

It doesn't look like he rigged any traps.

Hiç tuzak kurmuş gibi durmuyor.

Like they said, it doesn't matter who kills him, as long as he dies.

Dedikleri gibi, kim ölür kim öldürür önemli değil.

Well, if he doesn't like it, tell him to shove it.

Beğenmiyorsa başka kapıya gitmesini söyle.

It's his way of saying he doesn't like what we've done.

Bu da, yaptığımız işi beğenmediğini anlatmanın başka bir yolu.

And he's been there enough times to know he doesn't like it.

Ve hapisi sevmedigini anlayacak kadar da hapiste yatti.

He doesn't mean it like that.

Öyle demek istemiyor.