He doesn't remember translate Turkish
463 parallel translation
He doesn't remember anything.
- Hiçbir şey hatırlamıyor.
He obviously doesn't remember.
Hatırlamadığı belli.
He probably doesn't remember me.
O herhalde beni hatırlamıyordur.
Claims he was drunk and doesn't remember the details, but we remember the details, so that's all right.
Sarhoştum diyor, ayrıntıları da hatırlamıyormuş. Ama biz hatırlıyoruz, bu da yeterli.
- Mother. I don't suppose you remember your UncleJervis, but that's perfectly all right. - He doesn't remember you either.
Linda, amcanı tanıyacağını sanmıyorum, zaten o da seni tanımıyor.
- Oh, I'm sure he doesn't remember me.
- Eminim hatırlamamıştır.
- Poor guy, he doesn't remember.
Demek bilmiyorsun.
But what good will it do her to recognize him... if he doesn't remember her?
Ama kadının onu tanıması ne işe arayacak? -... adam onu tanımadıktan sonra?
He just doesn't remember, that's all.
Sadece hatırlamıyor, o kadar.
He doesn't remember being lifted.
Kaçırıldığını hatırlamıyor.
He doesn't think you'll remember him.
Adını hatırlayacağınızı sanmıyormuş.
He doesn't remember that we left water behind.
Orada su bıraktığımızı hatırlamıyor.
All that proves is he's telling the truth when he says he doesn't remember.
Bu sadece hatırlamıyorum dediğinde doğruyu söylediğini gösteriyor.
He doesn't make me remember anything.
Bana hiçbir çağrışım yapmadı.
He doesn't remember Ed Foley.
Ed Foley'i hatırlamıyor.
He doesn't remember how Ed Foley saved his life.
Ed Foley'nin hayatını nasıl kurtardığını hatırlamıyor.
If he doesn't remember that either, we're out of options.
Bunu da hatırlamazsa seçeneğimiz kalmayacak.
I'm afraid he doesn't remember me anymore.
Artık beni hiç umursamıyor.
I guess he doesn't know very much, or he can't remember very much.
Sanırım pek fazla bir şey bilmiyor, ya da pek fazla bir şey anımsayamıyor.
He doesn't own it, remember, but it's a splendid villa... with a fine view of the village... and the village jail.
Ev onun değil, hatırlayın, ama gerçekten muazzam bir villa... Köy manzarası da harika... ve de köy nezarethanesinin...
So the most important thing to remember before you kiss... is to wipe your mouth real good and keep your lips together... so he doesn't kiss your teeth.
O yüzden, öpüşmeden önce dikkat edilecek en önemli şey... ağzını iyice silip dudaklarını kapalı tutmaktır. Böylece çocuk dişlerini öpmez.
He doesn't remember where he put it and he shot me.
Nereye koyduğunu hatırlamiyo ve beni vuruyo.
Lia, he doesn't remember you.
Lia, bu seni hatırlamıyor.
- He doesn't remember...
- Hatırlamadı...
He probably doesn't even remember us.
Muhtemelen bizi hatırlamıyordur bile.
When he comes out of it, he's as chipper as a bird but he doesn't remember a thing.
Kendine geldiğinde bir kuş kadar mutlu oluyor... ama hiçbir şey hatırlamıyor.
He doesn't remember.
Hatırlamıyor.
If he doesn't remember me, mention his first clap.
Beni hatırlamıyorsa, yakalandığı ilk belsoğukluğundan söz et.
He probably doesn't even remember himself.
Muhtemelen kendisi bile hatırlamıyordur zaten.
He really doesn't remember us.
Gerçekten bizi hatırlamıyor.
He doesn't remember parents, home, anything like that.
Ailesini, evini, bu gibi şeyleri hatırlamıyor.
I hear he doesn't remember where he's from.
Nereden geldiğini hatırlamadığını işittim.
He doesn't truly remember the events of the night in question.
O akşamla ilgili pek bir şey hatırlamıyor.
- What? He doesn't remember me?
Beni hatırlamadı mı?
He doesn't remember me.
Beni hatırlamıyor.
Josh doesn't remember too much about his part, but our staff psychologist thinks he's gonna be just fine.
Josh, geçmişini çok fazla hatırlamıyor ama kadrolu psikoloğumuz onun hızlı bir şekilde iyileşeceğini düşünüyor.
He has lost some time, he doesn't remember how he got where he is or what happened while he was asleep.
Biraz zaman kaybediyor. O anda bulunduğu yere nasıl geldiğini ya da uyurken ne olduğunu hatırlamıyor.
He probably doesn't even remember me.
Muhtemelen beni bile hatırlamıyordur.
He doesn't remember me.
Beni hatırlamıyor ki.
I bet he doesn't even remember what we look like.
Bahse varım yüzlerimizi bile unutmuştur
He doesn't remember a thing.
Hiç bir şey hatırlamıyor.
Then he doesn't remember a thing
Öyleyse bir şey hatırlamaz.
Henri doesn't know it'cause he can't remember it, but he won't deny he did it.
Henri bilmiyor çünkü hatırlamıyor, ama yaptığını yalanlamayacak.
- He says he doesn't remember anything.
- Bir şey hatırlamadığını söylüyor.
He doesn't even remember me.
Beni hatırlamadı bile.
I guess he doesn't remember me, huh?
Beni hatırlamadı herhâlde, değil mi?
If he doesn't remember when he wakes up, then why are we leaving?
Uyandığında bizi hatırlamazsa, o zaman neden gidiyoruz?
- He doesn't remember the mother.
- Annesini hatırlamıyor.
Well, maybe he doesn't remember.
Belki de hatırlamıyordur.
He doesn't remember what happened.
Bir şey hatırlamıyor gibi.
He doesn't remember our mother, but he hopes she was just like you.
Annemizi hatırlamadığını ama senin gibi olduğunu umduğunu söyledi.
he doesn't love me 32
he doesn't 603
he doesn't know 228
he doesn't mind 30
he doesn't have to 52
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't like it 37
he doesn't care 94
he doesn't want to 29
he doesn't 603
he doesn't know 228
he doesn't mind 30
he doesn't have to 52
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't like it 37
he doesn't care 94
he doesn't want to 29