He doesn't understand translate Turkish
641 parallel translation
He doesn't understand you.
Seni anlamıyor.
- Of course he doesn't understand!
- Tabii ki anlamıyor!
He doesn't understand.
Bizi hiç anlamadı.
I understand. He doesn't want to contend against Master.
Görüyorum ki Usta'nın katılmasını istemiyorlar.
He doesn't understand.
Anlamıyor.
He doesn't understand, of course.
Anlamıyor, tabi ki.
The truth is, he doesn't understand me.
Doğrusu adam beni anlamıyor.
No, of course he doesn't understand.
Hayır. Elbette anlamıyor.
Listen, Ezra, he doesn't understand her at all.
Dinle Ezra, adam onu hiç anlamıyor.
A sensible and civilised husband doesn't object to other men admiring his wife he can even understand her returning the admiration.
Mantıklı ve medeni bir koca başka erkeklerin karısına hayran olmasına itiraz etmez hatta hayranlık duymaya anlayış gösterebilir.
If you don't speak to him like a child, he doesn't understand.
Karşınızda çocuk varmış gibi konuşmayınca anlamıyor.
He doesn't seem to understand French either, Mr. Bush.
görünüşe göre Fransızcadanda anlamıyor, bay Bush.
Maybe he doesn't understand.
Belki de anlamıyordur.
- He doesn't understand English.
- Adam İngilizceden anlamıyor.
He doesn't understand English.
Afedersin ama adam İngilizceden anlamıyor..
He doesn't understand you.
Seni anlamıyor!
Well, sir, he doesn't understand the real significance, you know.
Neler olup bittiğinin farkında değil efendim.
I'm sure you'll understand if he doesn't seem to share your happiness.
Eminimki beni anlayacaksın... belki o senin mutluluğunu paylaşır gibi görünmeyecek.
But I don't understand, if we already have somebody inside the castle, why doesn't he get the key?
Ama anlamıyorum, zaten kalede bir adamımız varsa, neden anahtarı o almıyor?
He doesn't understand your horsy language.
Senin at dilini anlayamaz.
Oh, he doesn't understand.
Oh, o anlamaz.
He's very kind and good, but he doesn't understand what it's like to be afraid.
O çok nazik ve iyi, fakat korkunun ne demek olduğunu anlamaz.
Maybe it's because he doesn't understand women the way that I do.
Belki sebebi kadınları benim anladığım gibi anlamadığından olmasın.
He says he doesn't understand a thing.
Bir şey anlamadığını söylüyor.
He doesn't understand.
Beni hiç anlamıyor.
He doesn't even try to understand.
Anlamaya uğraşmıyor bile.
But he doesn't quite understand these things.
Fakat böyle şeylerden anlamaz.
He doesn't understand that coffee tastes better if the latrines are dug downstream instead of upstream.
Albay tuvaletlerin nehrin üstüne mi altına mı kurulursa kahvenin daha lezzetli olduğunu anlayamadı.
Apparently, he doesn't understand English.
Görünüşe göre İngilizce anlamıyor.
Then I'll be very useful. He doesn't understand English.
O halde çok yararlı olacağım.
If he doesn't speak German, he can't understand.
Almanca bilmiyorsa seni anlamaz.
Doesn't he understand I must work for Israel in my way... just as he works for it in his?
Tıpkı onun gibi İsrail için çalışmam gerektiğini anlamıyor musun?
- He doesn't understand, he doesn't have children.
- Anlamıyor, çocuğu yok ki.
He just doesn't understand.
Hiç anlamıyor.
She pronounces an English name he doesn't understand.
Kadın, adamın anlamadığı İngilizce bir isim telaffuz eder.
Doesn't he understand there's a cease-fire order?
Bu gece mi gitti? Ateşkes emri olduğunu anlamadı mı?
Because he doesn't understand.
Çünkü anlamıyorlar.
We suffer because he doesn't understand.
Anlamadıkları için acı çekiyoruz.
He doesn't understand a thing.
Hiçbir şey anlamıyor!
He's a bit slow. He doesn't even understand his own language.
Ne konuştuğunu da anlamıyorum, kendi kendine mırıldanıp duruyorsun.
He doesn't understand a thing.
Birşey anlamıyor.
And, furthermore, he doesn't always understand our language.
Ve daha iyisi, her zaman dilimizi anlayamıyor.
Short-tempered, because he doesn't understand.
Sabırsız. Her şeye ihtiyacı var, her şeyi istiyor.
He doesn't understand what life is. He's a boy.
Hayatın ne olduğunu anlamıyor.
I can understand it if he doesn't like his wife or he isn't happy at home.
Karısını sevmiyorsa, mutlu değilse bir nebze anlarım.
I don't care, he doesn't understand anything!
- Umurumda değil! Zaten bir şey anlamaz!
He'll have more casualty lists than he knows what to do with if he doesn't get in here and talk to me. Don't you understand?
Benimle konuşmadığı taktirde, daha çok kayıp listesi olacak.
He can hear you, Jim, but he doesn't understand.
Seni duyabiliyor ama anlamıyor.
But he still doesn't seem to understand a thing.
Ama hâlâ hiçbir şey anlamamış gibi.
Stein... he still doesn't understand.
Stein... o hala anlamıyor.
Of course he doesn't speak... because his logic differs too much from ours for us to understand.
O konuşmaz, çünkü biz onun mantığını anlayamayız.
he doesn't love me 32
he doesn't 603
he doesn't have to 52
he doesn't mind 30
he doesn't know 228
he doesn't like me 35
he doesn't care 94
he doesn't like it 37
he doesn't want to 29
he doesn't have it 27
he doesn't 603
he doesn't have to 52
he doesn't mind 30
he doesn't know 228
he doesn't like me 35
he doesn't care 94
he doesn't like it 37
he doesn't want to 29
he doesn't have it 27