He was a great man translate Turkish
198 parallel translation
"He was more than a great actor... he was a great man."
Harika bir oyuncudan fazlasıydı, harika da bir insandı.
I'm not sure I should show them. He was a great man.
Bunları gösterme hakkım var mı bilemiyorum.
- He was a great man.
- O büyük bir adamdı.
But your father, he was a great man, but with this new Rome, it has all changed.
Ama senin baban onu kesti... Büyük bir adamdı... Ama bu yeni Roma ile... her şey değişti.
He was a great man.
Büyük bir adamdı.
You were the one who told us he was a great man.
Onun büyük biri olduğunu söyleyen sendin.
No. Is he in the box? He was a great man.
Büyükbabam Neville Davenport'tan sana daha önce hiç bahsetmişmiydim?
He was a great man.
O büyük bir adamdı.
Oh, he was a great man.
Ohh. O çok büyük bir adamdı.
God, he was a great man.
Evet, büyük öneme sahip biriydi.
His neighbors said he was a great man.
Komşuları onun harika bir adam olduğunu söylüyor.
But he was a great man because he did his job.
Çünkü o harika bir adamdı... çünkü o işini yaptı.
But he was a great man.
Ama o harika bir adamdı.
- He was a great man.
Büyük biriydi.
He was a great man.
O büyük bir kişiydi.
And then, someday, when he's an old man and his grandchildren ask him about Mata Hari he must tell a great lie, say that she was a wonderfully good woman.
Ve sonra bir gün, yaşlı bir adam olduğunda ve torunları ona Mata Hari'yi sorduğunda... koca bir yalan söylemeli ve O'nun harika bir kadın olduğunu anlatmalı.
He was just a great baby masquerading as a big, strong man.
Bir maskenin arkasına gizlenmiş, güçsüz, zavallı bir adam.
He was a great big man with a hairy coat on.
Kocaman, tüylü palto giyen bir adamdı.
Yes, he was quite a man, one of the greatest. And that book's full of great men.
Evet, gerçek bir erkekti müthiş biri ve bu kitap müthiş erkeklerle dolu.
Your father was a great man, wasn't he?
Baban harika bir adamdı değil mi?
He was a great actor... -... and a great man.
- Harika bir aktördü ve harika bir adam
He was like a new man, and I thought that was great.
Yepyeni bir adam olmuştu, buna çok sevinmiştim.
He was a man of great principle.
Tam bir prensip sahibi adamdı.
He was sure that he had the Negro, who was a fine man and a great athlete beaten.
Çok iyi bir insan ve iyi bir atlet olan zenciyi dize getirdiğine emindi.
And she was found dancing and singing in a cabaret by that man and he took her and built for her the great house in the Western Addition.
Bu adam, onu kabarede dans ederken ve şarkı söylerken keşfetti ve onu aldı ve ona Batı Addition semtindeki bu büyük evi yaptı.
He was always a man of great intelligence.
Her zaman çok akıllı bir adamdı.
He was a man born with the qualities of a great legal mind.
Doğuştan yasal zekaya sahip bir adamdı.
He was a man of great courage a witty man, one of the first to join the Resistance.
Direnişe ilk katılanlardan cesur, yürekli ve esprili bir adamdır kendisi.
Man still dwelled in caves, wore animal skins, worked with a stone axe, but he was already a great artist and a creator.
İnsanlar hayvan postlarına sarılmış mağaralarda yaşıyorlardı. Taş baltalarla çalışıyorlardı.
He was close to the great secret, the chemical process by means of which man could control a force capable of overturning the world!
- O büyük sırrı sakladı. Kimyasal proses sayesinde herhangi bir adam dünyayı kontrol edecek güce erişebilirdi.
The man was very intelligent, very bright, clever and cunning, but he had a very perverse side to him, in that he harbored great hate for the accused, especially if the accused was left-wing.
Adam çok zeki, çok akıllı, münevver ve kurnaz biriydi ama ona karşı çok ters bir yanı vardı öyle ki sanık için büyük nefret besliyordu özellikle de sanık solcu ise.
I thought he was a great man.
- Belki...
I've always found Mr. Brown a very decent man, and he was a great Garda.
Bay Brown'ı hep dürüst biri olarak görmüşümdür. Harika bir bahçıvandı.
A visit to Russia, where he'd been welcomed by Britain's ambassador, Sir Stafford Cripps, had convinced him that the delightful Stalin was a great man.
Bir Rusya ziyareti, Britanya büyükelçisi Sir Staffor Cripps... tarafından hoş karşılanan Beaverbrook, Cripps tarafından Stalin'in hoş bir adam olduğuna ikna edilmişti.
( man ) Mr Roosevelt began by saying that when he was a young man the great reputation in the American military was General Grant, who had once sent an order saying that he would accept no terms but unconditional surrender, and that these in fact were the terms that the Allies, or the United Nations, wanted to present to their enemies.
Bay Roosevelt, sözlerine genç bir adamken Amerikan ordusundaki en şöhretli komutanın General Grant'in bir keresinde gönderdiği emirde koşulsuz teslim olma dışındaki hiçbir şartı kabul etmeyeceğini söylemesiyle başladı ve aslında düşmanlarına şartlarını sunacak olan da Müttefikler ya da Birleşmiş Milletler'di.
He was a very great man.
O çok büyük bir adamdı.
He was a man of great dignity very serious and no fooling around.
Çok ağırbaşlı bir adamdı çok ciddi ve dalga geçmeyen birisi.
Mr. Walker... I have spent a lifetime... trying to persuade the white man that he needn't fear us... that all we wanted was a chance to work... and prosper beside him... and enjoy with him the fruits of this great land.
Bay Walker... bütün ömrümü... beyaz adamları, bizden korkmalarına gerek olmadığına... tek istediğimizin iş bulup... onlarla birlikte refaha kavuşmak ve bu yüce toprakların nimetlerinden... onlarla birlikte yararlanmak olduğuna ikna etmek için harcadım.
Now, a clever man would put the poison into his own goblet because he would know that only a great fool would reach for what he was given.
Akıllı bir adam zehri kendi kadehine koyar çünkü sadece aptalların önüne konanı kabul edeceğini bilir.
Besides, I'd never sleep with a player hitting under.250... unless he had a lot of RBI's or was a great glove man up the middle.
Bunun yanısıra, 250'nin altında vuruş yapan hiçbir oyuncuyla birlikte olmadım. Eğer birçok RBl yapmamışsa ya da ortada büyük bir eldiven adam gibi değilse.
he was a man of great charm and loyalty.
büyük bir sadakat adamıydı.
He was an honest man, and a great artist.
Dürüst bir adamdı, ve harika bir sanatçı.
It was an honour. He's a great man.
Bu bir onurdur, o harika bir adamdı.
He was a great man.
Babam öldüğünde bana da mirası kaldı.
He, too, was a great man.
O da büyük bir adamdı.
He said Hitler was a great man.
Hitler'e harika bir adam dedi.
- Ella Fitzgerald. Mandela was a great man, but he couldn't sing.
Mandela büyük bir adam ama tek bir şarkı bile söyleyemiyor.
And I guess he passed it on to my old man. My old man was a great guy. A real pussycat.
1 912'de gemiyle İrlanda'dan gelmiş.
What a great man he was.
- Büyük bir adamdı.
If he was here now... if he could hear what I say... I'd congratulate him on being a great man... and thank him for being a friend.
Eğer şu anda burada olsa, söylediklerimi duyabilse büyük bir insan olduğu için onu tebrik ederdim.
That, Francis, is Pope Leo XIII, and he was a great friend of the working man.
- Papa 13.Leo. Emekçinin gerçek dostu olarak bilinirdi. Bunu nerede buldum biliyor musun?