Heap translate Turkish
1,027 parallel translation
Oh, I don't know. I done a heap of sleeping while you was away.
Sen uzaklardayken, ben yeterince uyudum.
Well, looks like he's done a heap already, just a-having you. But... Well, I was expecting to take over from here myself.
Seni yaratmakla bile, zaten çok şey yapmış ama burayı kendi üzerime devralacağımı umuyordum.
He'll give me some because Lov and me, we certainly think a whole heap of each other.
Bana biraz verir çünkü Lov'la birbirimizi çok severiz.
You know, Ada $ 800 to a lot of poor folks would be a whole heap of money, but not to Sister Bessie.
Bilirsin, Ada 800 dolar yoksullar için çok paradır. Dağ gibi paradır ama Rahibe Bessie için değil.
Or will he object to finding his ego living in that human junk heap?
Yoksa o değersiz yığında yaşadığına itiraz mı edecek?
Mother's making a heap of to-do about you and me.
Annemin seninle ve benimle bir ilgisi yok.
How about giving the heap a wash job?
Benim arabayı bir yıkasan diyorum?
I saw only a vague heap lying on the floor. I
Sadece yerde uzanan belli belirsiz bir yığın gördüm.
I thought when I got Frankie you'd have sense enough to climb up off the trash heap.
Frankie'yi yakaladığım zaman zirvesine çıktığın pislikten kurtulmak için içinde bir his uyanır diye düşünmüştüm.
On this day of the year, long before you were born, this heap of decay was brought here.
Sen doğmadan yıllar önce bugün... bu küf yığını oraya konulmuştu.
Each one steal his own heap.
Herkes kendi arabasını çalacak.
Everything goes swell... until they go to get in their heap.
Her şey yolunda gider, ta ki dışarı çıkıp arabalarına binmek isteyene kadar.
I seen him runnin'for his heap and nobody was between him and it.
Onu arabasına koşarken gördüm. Bir sorunla karşılaşmadı.
- You think a heap of him, don't you?
- Ondan büyük olduğunu düşünüyorsun, değil mi?
You better ditch the heap.
Külüstürden kurtulsan iyi olur.
I've done a heap of ornery things... but I ain't stealing the water that belongs to my godson.
Ben iyi bir insan olmayabilirim ama vaftiz oğlumun suyunu içecek kadar da kötü değilim.
That rubble heap over there was the American embassy.
Şuradaki moloz yığını ise Amerikan elçiliğiydi.
It'll do you a heap more good than those dances at Brothers Pond.
Brothers Pond'da dans etmenden iyidir.
- We'd save ourselves a heap -
- Bu bize bir sürü zaman kazan...
On the contrary, I think they suggest a... a ceremonial altar, which you can heap with the foods for our sacrificial feast.
Bence şamdanlar burayı bir sunağa benzetiyor kurban törenimiz için yiyecekleri yığabileceğiniz bir sunak.
Hmph, heap is right.
Yığılması doğru olur.
Yes, sir, a heap better off.
Evet bayım, hiç yoktan daha iyi.
Huh. Took a heap of arguing on my part.
Kendi payım hakkında bir yığın tartışma çıktı.
And we've got a heap of rice all ready!
Ve aynı zamanda bir yığın pirincimiz var.
Mine's the fastest heap there is.
Aracım var olan en hızlı arabadır.
They ain't gonna let you sleep, so how about moving this heap out of the way.
Bu herifler uyumana izin vermeyecekler, o yüzden bu hurda yığınını yoldan çekmeye ne dersin?
We'll need a heap of luggage
Aptal gibi görünmemeliyiz. Bir dolu valize ihtiyacımız var!
When I dug up the mound, I found a heap of swords and mirrors.
Tümseği kazdığımda, yığınla ayna ve kılıç buldum.
Upon these lilies I heap now, red roses upon red, a blood-red tide shall surge, upon her milk-white flesh.
# Kaldırın şu yerdeki leylâkları # # Kızıldan da kırmızı güllerle # # Kan kırmızı bir dalga görünecek #
You can park that heap in the menagerie house.
Hayvanat bahçesinin olduğu yere arabanı park edebilirsin.
As I look at this heap of metal before me I can't help but wonder that any part of it escaped undamaged!
Bu metal yığınına baktığımda hasardan kurtulabilmiş herhangi bir parça göremiyorum!
With the Cheyennes on the war path, folks would feel a heap safer if you soldiers didn't gallivant around so much, wasting taxpayer's money.
Yerlilerle savaş varken, askerler vergi paralarını ziyan ederek... böyle zevk peşinde gezmese halk daha güvende olurdu.
And there were drawn upon a heap 100 ghastly women, transformed with their fear, who swore they saw men all in fire walk up and down the streets.
O sırada bir sürü kadın gördüm, korkudan heykellere dönmüştü suratları. Yeminler ederek yollarda bir aşağı bir yukarı koşuşan alevler içinde insanlar gördük, dediler.
Heap big lie.
Koskoca bir yalan.
"Make big chief heap glad".
Büyük şefi kocaman mutlu etmek.
Well, he certainly doesn't look "heap glad".
Hiç "kocaman mutlu" görünmüyor.
Make Peter Pan heap big chief.
Peter Pan'ı koskoca büyük şef yapmak.
He gave out with heap big "ugh" when he saw his mother-in-law
Delikanlı dedi : "Ugh", kaynanayı görünce.
Have heap big time.
Koca bir zaman geçirmek.
If you want to drive this heap, go ahead.
Bu külüstürü sürmek istiyorsan, hiç durma.
St. Anthony's is not ready for the ash heap, and neither am I.
St. Anthony henüz kül yığını olmaya hazır değil, tabi bende değilim.
Take your heap and meet me outside 40, Rue des Détroits.
Arabana atla ve Rue des Détroits, 40 numarada beni bul.
I brought this heap over straight from the factory the night before our job.
Deli misin? Arabayı fabrikadan dosdoğru buraya getirdim. İşten önceki gece.
If this was an ordinary fire, the sun would burn to a dead heap of ashes within a few thousand years.
Bu köyü yok etmeden önce, ana birlikleri Tung Shao geçidine... kaydırarak, Shan-YU'yu durduracağım. Mükemmel bir strateji, efendim.
You're on top of the heap.
Sen en tepedesin.
But according to Milly, and she's had a heap of book-learning...
Ama Milly'e göre, ve Milly de oldukça kitap yalamış biridir...
I'd hate to die in a dung heap, though
Bir gübre yığınının üstünde geberip gitmeyi hiç istemem.
The Shen Fu knows you are a fool to ask me to even think of a vile dung heap like this village, or to care what happens to it.
Shen Fu, iğrenç bir pislik yığınına benzeyen bu köy için ricada bulunacak... veya köye ne olacağını umursayacak kadar ahmak olduğunuzun farkında.
And, for I should not deal in her soft laws... she did corrupt frail nature with some bribe... to shrimp mine arm up like a withered shrub... to heap an envious mountain on my back... to shape my legs of an unequal size... to disproportion me in every part... like to a chaos or an unlicked bear whelp... that carries no impression like the dam!
İnsanlıktan nasibimi almayayım diye, tabiat anayı rüşvetle ayarttı, kolumu kurumuş bir fidan gibi çarpıtması, sırtıma dalga geçilecek iğrenç bir kambur yüklemesi, bir bacağımı uzun, diğerini kısa yaratması, bedenimi bir karmaşa, anasını hiç andırmayan, biçimsiz bir et yığını hâline sokması için!
Among this princely heap... if any here, by false intelligence... or wrong surmise, hold me a foe - If I unwittingly, or in my rage... have aught committed that is hardly borne by any in this presence... I desire to reconcile me to his friendly peace.
O hâlde, bu ulu beyler arasında, asılsız bir bilgi veya yanlış anlama sonucu beni de düşman bilen varsa ya da farkında olmadan veya bir öfke anında birini kırdığım olduysa, ben de onunla barışıp helalleşmek isterim.
That's a heap of money for one man to scatter about - his own legal tender.
Böyle yığınla parayı kendi komisyoncun sağlamış olmalı.