Held translate Turkish
13,434 parallel translation
I held it in the air, and a hawk took it.
I held it in the air, and a hawk took it.
The Chinese actually held me for a couple of days on my last visit, and, my translator sort of was a double agent, and kinda got me out of it.
Çinliler son gidişimde beni birkaç günlüğüne tuttular ve çevirmenim çift taraflı ajan gibi bir şeydi ve beni kurtardı.
It arrives on a whim, with its head held high.
Başı dik bir şekilde hevesle gelir.
I was supposed to meet him for cocktails in the bar tonight, but I've got held up.
Bu akşam bir şeyler içmek için kendisiyle barda buluşmam gerekiyordu ancak işim çıktı.
The consignment's being held in a secure military zone on the outskirts of the city.
Sevkiyat şehrin dışındaki güvenli bir askerî bölgede tutuluyor.
The church where we held the funeral... you remember the bird that flew into the window?
Cenazeyi yaptığımız kilise... Cama çarpan kuşu hatırlıyor musun?
There were a number of things she held you responsible for.
Seni sorumlu tuttuğunu pek çok şey vardı.
She did confirm she was held captive with Sophie Giroux.
Sophie Giroux ile birlikte esir alındığını onayladı.
'The Pavlograd Hussars have been held in reserve,'so I have been buying new horses for the regiment.
"Pavlograd Süvarileri yedeğe çekildi, ben de birlik için yeni atlar alıyorum."
Kieran held up a mirror to society.
Kieran topluma bir ayna sundu.
The defense wants to claim that their residents are competent enough to be held to their contracts, but too incompetent to sue.
- Hayır, hayır biz onu... Savunma makamı, sakinlerin sözleşme imzalayacak kadar ehliyetli olduğunu ancak dava açamayacak kadar olmadığını iddia etmek istiyor.
A position he is entitled to and has held for over 20 years.
Hak sahibi olduğu ve 20 yıldan fazla süredir elinde tuttuğu bir mevki.
Most havena even held a weapon, let alone used one in a fight.
Savaşta kullanmak şöyle dursun çoğu silahı eline bile almamış.
It held. It held!
- Dayandı.
Just swallowed a little glass, but it held, man!
Küçük bir cam parçası yuttum ama dayandı dostum!
Theft of food held in reserve in a time such as this is a betrayal of trust of the most profound sort.
Böyle zamanlarda gıda çalıp saklamak en derin türden bir hainliktir.
You signed articles, for Christ's sakes. You held a share in an active crew.
Tanrı aşkına, sözleşmeler imzaladın.
Most of it was destroyed by the time we found it, but among the remains was one piece of information, something everyone else was quick to dismiss as it held no value to them in that moment.
Biz bulana kadar çoğu yok olmuştu, fakat kalanların içinde bir parça bilgi bulunuyordu, kimsenin umursamadığı ve o anda kimse için değer arzetmeyen.
Because had we held it, right now we'd be in a standoff with a superior force, time working against us, and no way to secure Jack's release.
Çünkü elimizde tutsaydık, şu anda daha güçlü bir düşmana karşı savaşıyor olurduk, zaman bize karşı, Jack'i serbest bırakmanın yolu olmazdı.
You held the route secret.
Rotayı sakladın.
I held a number of potential routes secret before settling upon this one so that even if the secrets were compromised, anyone intending to hit us would be more than likely in possession of the wrong route.
Bu yola karar vermeden önce olasılıkları inceledim ve bu yüzden sırlar ortaya çıksa bile bize saldırmaya hazırlanan her kim olursa olsun..... muhtemelen yanlış yolda olacak.
This man will be held to account and punished swiftly and severely.
Bu adam da suçunun cezasını hızlı ve ağır şekilde alacak.
I stood in Nassau and I realized when this war begins, it will have many different meanings, but to you, this war is a civil war between two cities you held together for so long with unseen bonds.
Nassau'da bir şeyin farkına vardım bu savaş başladığında pek çok farklı anlamı olacak ama bu savaş, senin için uzun zamandır görünmeyen bağlar ile bir arada tuttuğun iki şehir arasındaki bir iç savaş olacak.
Showing indifference to the authority that you sacrificed so much to acquire, disdain for refusing to acknowledge that his actions, had you not intervened, would have led to an outcome that he would have held you responsible for reversing.
Kazanmak için çok şey feda ettiğin otoriteye karşın ilgiliszlik gösterdiği ve kabullenmeyi reddetiği için oluşan gerilemenin sonucunda sorumlu olarak seni görüyordur.
The spirit of the era is still alive here, and those ideals we held are not dead, just sleeping.
Dönemin ruhu hâlâ burada mevcut ve önem verdiğimiz idealler ölmedi, sadece uykuda.
Why was Mr Spector standing out in the open and not being held inside a police vehicle?
Bay Spector polis aracında tutulacağına neden dışarda duruyordu?
You will be held on remand in hospital until arrangements can be made to transfer you to a secure psychiatric clinic.
- Hayır. Güvenli bir psikiyatri kliniğine sevk edilene kadar hastanede gözaltında tutulacaksınız.
There are no scratches or nail marks on the soft parts of the victim's face, no bruising or lacerations to the mouth or nose to suggest they were held closed by a hand.
Maktulün yüzünün yumuşak yerlerinde çizik ya da tırnak izi yok. Ağzının ya da burnunun elle kapatıldığını gösteren morluk ya da yara izi yok.
He clearly understood the difference between right and wrong at the time of the crimes, and, therefore, he will be held accountable.
Suçları işlediği sırada doğru ve yanlış arasındaki farkı gayet iyi biliyordu. Bu yüzden sorumlu tutulacak.
The reason he is appearing from hospital is that he is still being held there in intensive care.
Hâlâ yoğun bakımda olduğundan mahkemeye oradan katılıyor.
Then you will be held on remand in hospital until arrangements can be made to transfer you to a secure psychiatric clinic where more tests can be done to determine the nature of your mental disability.'
O zaman akıl sağlığınızın durumunun anlaşılabilmesi için daha ileri testlerin yapılabileceği güvenli bir kliniğe sevkiniz ayarlanana kadar hastanede kalacaksınız.
You held back the rent?
Kirayı vermedin mi?
Rodolfo, it was explicit in your pitch to lure me here that you held a certain degree of trust in my ability to run this campaign.
Rodolfo, burada beni cezbedeceğin açıklıkta açıktı. Belli derecede güven verdiğinizi Bu kampanyayı yönetme becerimde.
I can produce sworn statements from two employees of the Carver Hotel, to the effect that they saw Miss Sloane in the lobby on the same day that you, Mr. Forde, held a reservation there.
Yeminli ifadeler üretebilirim Carver Hotel'in iki çalışanı tarafından, Bayan Sloane'ı lobide gördükleri etkiye
If they held the line anywhere...
Sınır devriyesi var. Mevcut durumu korudukları bir yer varsa...
The funeral must be held immediately.
Cenaze derhâl yapılmalı.
of accepted science, a world where a scientist would have her strongly held beliefs tested and retested.
Bir bilim insanının güçlü inancının tekrar tekrar sınandığı bir dünya.
We got your back. I just held her. What could I do?
Elini tuttum, ne yapabilirdim kı?
He held his hand right in front of my face.
Elini yüzüme doğru çevirdi.
I held the door open for you out there.
- Dışarıda sana kapıyı açtım.
But you're being held for murder.
- Ama cinayetten tutuklusun.
You may be held to that.
Orayı kaptırma.
Ought to be held accountable if you ask me.
Bana sorarsan dava edilmeli.
Clarence Thomas held the Judiciary Committee spellbound today as he talked about growing up in poverty and racism.
Bugün, Clarence Thomas Yargı Komitesindeki konuşmasında, yoksulluk ve ırkçılıkla içerisinde geçen yıllarından bahsetti.
Oklahoma could not get anything done offensively while being held to under 100 yards passing.
Oklahoma 100 yards boyunca devam eden paslaşmada sayı için pek bir şey yapamadı.
There's a feeling here that this witness has held up pretty well this afternoon.
Bugün bu tanığın dinlenmesi, günün yarısını aldı.
The money will be held in escrow for a year.
Para bir yıl kadar emanette tutulacak.
We are completely overrun and held up in the safe room with the Ambassador, a few of his staff, and a handful of my Marines.
Etrafımız sarıldı ve güvenli odada Büyükelçi, personelinden birkaç kişi ve benim denizcilerimden birkaç adamla mahsur kaldık.
In fact, she might prefer that men held their own spears.
Aslında, erkeklerin kendi mızraklarını tutmak isteyebilir.
It held!
- Dayandı!
Money you held out from the fort...
Bu İspanyol altınından.