Here's the translate Turkish
65,604 parallel translation
I've been trying to get in touch with her for the past 48 hours, and I know she usually comes here on Wednesdays.
48 saattir onunla iletişime geçmeye çalışıyorum ve buraya genelde çarşambaları geldiğini biliyorum.
And how nobody here will look at me in the fucking eye and what Scott said. - All of it.
Kimsenin gözümün içine bakmayışı, Scott'ın söyledikleri, hepsi işte.
But my only error here is that I couldn't perceive the fact that maybe, maybe she was lying to me, and that's it.
Buradaki tek hatam, belki bana yalan söylediğini düşünmemekti. İşte bu kadar.
Here's the wallet.
İşte cüzdan.
Here's the purse.
İşte çanta.
Here's the purse.
İşte cüzdan.
What the hell is he still doing here?
Ne cehennem Hala burada mısın?
And here's the kicker...
Asıl önemli olay şurada.
This here's Top Rail Tom, and next up, we're gonna hear the newest hit from Eddy Arnold.
Sıradaki şarkı Top Rail Tom'dan. Ondan sonra da... Eddy Arnold'un yepyeni şarkısıyla sizlerleyiz.
Yeah, but the way Dewey's layin'on it, it's pretty much guaranteed to catch on around here.
Dewey ilgileniyor işle. Yakında tutulacaktır.
Uh, there's also the miracle of me sitting here posthumously.
Ayrıca mucize de var Ölümünden sonra burada oturuyorum.
That's why the program is here.
İşte bu yüzden program burada.
It seems after shutting down Indian Hill, the government just packed everything up and shipped it here.
Indian Hill'i kapattıktan sonra hükümet oradaki her şeyi kargolayıp buraya yollamış.
I'll get the car. I'll just... stay here, if that's okay.
Ben de sorun olmazsa burada kalayım.
It's just the two of us in here.
Burada sadece ikimiz varız.
There's poor Mario, cold in the ground... and here you are, blaming Jim, even blaming me, but guess who's really to blame?
Zavallı Mario derinlerde üşüyor ve sen burada, Jim'i hatta beni suçluyorsun. Ama bil bakalım aslında suç kimde?
So, here's the deal.
Peki, durum şöyle.
But... now here's the kicker...
Fakat beklenmedik şey de şu ki...
I knew when your old masters summoned you, it was to cook up some horror, and here's the thing :
Biliyordum ki eski ustaların seni çağırdığında dehşet üretmek içindir. Asıl nokta da bu.
Harvey, when you say Hugo here can save the city, does that mean there's a... cure for this virus? Fish, I swear to God, if you don't step back,
Harvey, Hugo şehri kurtarabilir derken bu virüsün tedavisi var demek mi oluyor?
I don't know... what's gonna happen in the future. All I know is right here, right now, I wanna spend every moment I can with you.
Gelecekte neler olacağını bilmiyorum ama şunu biliyorum ki şu anda her anımı seninle geçirmek istiyorum.
So right over here, we have the ticketing and the admissions.
Burada bilet satışı ve giriş bölümümüz bulunuyor.
Here's the thing.
Sorun şu.
Now, it's great that you made friends here, but that doesn't change the fact that you lied.
Burada arkadaşlar edinmiş olman güzel bir şey ama bu yalan söylediğin gerçeğini değiştirmez.
If we rescue Harry, then maybe that stops whatever Grodd's planning here, and maybe that changes the future.
- Harry'yi kurtarırsak belki bu Grodd'un planlarına engel olur ve gelecek değişir.
If Grodd is planning to attack, he's gonna need to open a breach to our Earth, and the only one over here that can open one is...
Grodd saldırmayı planlıyorsa dünyamıza bir gedik açması gerekiyor. Buradaki bunu yapabilecek tek kişi de...
What if we're stuck here? What if this is the way...
Ya burada sıkışıp kalırsak?
Well, then... let's get the hell out of here.
Öyleyse buradan gidelim artık.
We still have Savitar's spatial frequency from when we plugged in Linda Blair here, so I think we could work without the Stone.
Linda Blair'imizi bağladığımız zamandan Savitar'ın uzay frekansı duruyor. Yani sanırım taşsız çalışabiliriz.
My point is why can't you use your knowledge to fashion some kind of safety precaution for young BA right here, so that, while he's in the Speed Force, he doesn't get lost.
- Varmaya çalıştığım sonuç şu neden bilginizi kullanarak genç BA Hız Gücü'nde kaybolmasın diye bir çeşit güvenlik önlemi almıyorsunuz?
'Cause, look, here's the thing.
Çünkü bak, olay şu.
What's the last thing you remember before you got here?
Evet, bu biraz... Buraya gelmeden önce son hatırladığın şey ne?
How the hell did this thing get filled with water and those poor dudes get trapped in here?
Nasıl olmuş da bu şey suyla dolmuş ve o zavallılar içinde kalmış.
here's the thing that I could never get them to understand at the university. See...
Üniversitedekilere bir türlü anlatamadığım şey şu.
He's here to claim the remains.
Kalanlara sahip çıkmak için burada.
Besides, judging by the pool of candidates we have here, she's probably the only one that already worships the devil.
Ayrıca, burada sahip olduğumuz aday havuzuna bakarsak, muhtemelen şeytana uyabilecek en iyi kişi odur.
Here's the only thing you need to focus on :
Şunlara odaklanman gerekiyor :
A big enough misunderstanding that Grove Hill PD felt the need to call me out here when they realized who you were.
Yeteri kadar yanlış anlamışlar, Grove Hill Polisi kim olduğunu anladıklarında beni aradılar.
Okay, here's the deal.
Tamam, işte anlaşmamız.
So here's the deal.
İşte anlaşmamız.
Here's the difference, Dad.
Fark şu, baba.
Here's the thing.
Şöyle bir şey var.
Then have at it, Damon, and while you're trying to outsmart the devil, I'm gonna barricade myself in here with my two girls, who, in case you forgot, Kai tried to murder
Yap o zaman, Damon, ve sen iblisi alt etmeye çalışırken, iki kızımı da alıp kendimi buraya saklayacağım, kimden mi? unuttuysan söyleyeyim, Kai onları...
See, the boss found out that you're here.
Patron burada olduğunu anlamış.
But I'm not the only one keeping secrets here.
Ama burada tek sır saklayan ben değilim.
I mean, what's up with the flower girl dresses in the box here, anyway?
Kutudaki çiçekli elbiseler burada ne arıyor?
Well, if that's the way you see it, what are you doing out here with me?
Eğer bu şekilde düşünüyorsan burada benimle ne işin var?
I'm not the one who's gonna get out of here, Damon.
Buradan çıkacak olan ben değilim, Damon.
I mean, a woman's life is on the line and here you are doing...
Bir kızın hayatı tehlikede ve şu an senin yaptığın şeye bak.
If he's going to make an informed decision about Chlo... about his future here, he needs to know the facts.
Eğer Chloe'yle ilgili bir şeyler plan... Geleceğiyle ilgili bir şeyler planlacaksa her şeyden haberi olmalı.
There's two lives on the line here.
Ortada iki kişinin canı var artık.