English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / Heyday

Heyday translate Turkish

76 parallel translation
Have you eyes? You cannot call it love, for at your age the heyday in the blood is tame, it's humble, and waits upon the judgement.
Aşk diyemezsin buna, çünkü senin yaşında coşkun değildir insanın kanı, durgunlaşır, akla uydurur aşkını.
Heyday, a riddle.
Haydi! Al sana bilmece!
- in his heyday.
- en parlak çağında.
And, of course, this is Maman, in her heyday.
Bu da en parlak döneminde annem.
You cannot call it love... for at your age, the heyday in the blood is tame... it's humble, and waits upon the judgment.
Aşk diyemezsin buna... Çünkü senin yaşında kanın, kaynaması durulmuştur... uslanmıştır aklın sesine kulak verir.
You cannot call it love, for at your age the heyday in the blood is tame it's humble, waits upon the judgment.
Aşk diyemezsin buna çünkü yaşında coşkun değildir insanın kanı durgunlaşır, akla uydurur aşkını.
Horror pictures back in Milton's heyday.
Milton'ın parlak günlerine geri döndüğünde çevirdiği korku filmleri.
And when you grow old and your grandchildren ask you did in your heyday... you'll be able to say, with great pride... that you couldn't kill Mark Chopper Read.
Kucuk cocuklarin ne yaptigini sordugunda... onlara guvenle Mark Chopper'i olduremedigini soyleyeceksin.
Think back to your halcyon heyday.
Altın çağını yaşadığın dönemi bir düşün.
Tucked neatly between the Hollywood porn shops, novelty shops... and Scientology shops... crammed in amongst the recording studios whose heyday had long past... the unproduced screenwriters whose deals had long lapsed... the bad actors teaching methods on emoting to other bad actors... who dream of one day passing an audition... sat Byron Tiller, who until recently believed writing novels... no one wanted to read was a real job.
Holllywood porno dükkanları Hollywood porno shops ve yenilik dükkanları ve bilim dükkanları arasına sıkıştırılmış altın çağları uzun süren kayıt dükkanları arasında anlaşmaları uzun devam eden üretmemiş sinema yazarları ve hayalleri bir gün son zamanlara kadar kimsenin okumak istemediği romanları yazmanın gerçek bir iş olduğuna inanan Byron Tiller'in olduğu bir denetlemeyi geçmek olan duygularında kötü aktörlein öğretim teknikleri olan başka kötü aktörler.
As I told you, in Rose Red's heyday men didn't fare well here.
Size söylediğim gibi, Rose Red güçlüyken, erkeklerin işi zordu.
We were kosher slaughterers back in the fifties, the heyday of kosher meats.
Yahudi kasaplarının altın zamanlarıydı.
Back in the day, when Cold Creek Farm was in its heyday, they had 20,000 sheep here.
O zamanlar, Cold Creek Çiftliği en iyi zamanlarını yaşarken burada 20.000 koyun varmış.
Around you, you'll notice just a few of the many mythological creatures the legendary sisters transformed into in their demon-fighting heyday.
Efsanevi kız kendi iblis mücadele doruk dönüştü size çevresi, birçok mitolojik yaratıklar sadece birkaç göreceksiniz.
The heyday of cable is over.
Kablolunun şaşalı günleri sona erdi.
Everybody would show out to party and reminisce about its heyday when Billy Extine, Billie Holiday, Lionel Hampton, and Hot Lips Page would perform.
Herkes partiye katılırdı ve Billy Extine, Billy Holiday Lionel Hampton ve Sıcak Dudaklar Sayfası gösteri yapardı.
She seems to be reliving the heyday of her residency a lot these days.
Bugünlerde kariyerinin o en parlak döneminde rüzgar gibi estiği günleri tekrar yaşıyor gibi.
How great would it have been to see this place in its heyday!
Burayı altın günlerinde görmek harika olurdu doğrusu!
Just like in its heyday, right?
Altın günlerindeki gibi değil mi?
He worked for the OSS before joining the Bureau in its heyday.
- İki kimlik taşıdığını öğrendik.
In their heyday these oilfields produced up to 5000 tons of crude oil per day.
Bu petrol alanları, en parlak dönemlerinde günde 5.000 ton ham petrol üretmişlerdir.
a heyday, go buy it!
Bugün güzel bir gün. Haydi gir de al!
In his heyday, he was a fairly skilled cryptographer.
Zamanında oldukça başarılı bir şifre çözücüymüş.
The late 19th century was the heyday of a new kind of religion, spiritualism.
19. yüzyılın sonları, yeni bir tür dinin, spiritüalizmin doruk noktası oldu.
I was in my heyday.
Altın yıllarımdaydım.
In my heyday, I was government advisor and numero one.
En parlak dönemlerimde ben hükümet danışmanı ve bir numaraydım.
You guys had a heyday with Abu Ghraib. That was quite the meal ticket.
Siz gazeteciler Ebu-Graib hikayesine saldırdınız.
It was quite a place in its heyday.
Vakti zamanında gayet güzel bir yermiş.
In my heyday, I was government advisor and numero one.
Parlak günlerimde, devlet danışmanıydım, bir numara.
All these people must be from her sexaholics anonymous heyday.
Bu insanlar onun sekskolik zamanlarından kalmış olsa gerek.
Everything else just sort of followed suit after that. But I was quite a knockout in my heyday.
Ondan sonra her şey kötüye doğru devam etti, ama o zamanlar aklım başımdaydı.
In its heyday in the 18th century, the free city of Basel in Switzerland was the commercial hub of the entire Western world.
18. yüzyılda altın çağını yaşayan İsviçre'deki hür Basel şehri... tüm batı dünyasının ticaret merkeziydi.
The Press and the Law will have a heyday!
Adalet Bakanlığı ve medya için arayıp da bulamayacakları fırsat!
He had his heyday.
Altın çağını yaşadı.
But he just can't accept his heyday... has long gone.
Ama altın çağının uzun süre önce bittiğini bir türlü kabullenemedi.
Yes, she is, at the Michael Scott Paper Company in its heyday.
Evet öyle. Michael Scott Kağıt Şirketi'nde harikalar yarattı.
Our heyday was the mid -'80s. which is what this tour is all about.
Bizim altın çağımız 80'lerin ortalarıydı, bu tur da tamamen o dönemle alakalı.
When we did it back in'93, the disco revival was in its heyday.
Biz'93'te yaptığımızda diskonun altın çağıydı.
granted, the microwave industry isn't what it used to be, and the american love affair with the microwave oven has cooled since its postwar heyday.
Kabul ediyorum ki, mikrodalga endüstrisi eskisi gibi değil ve Amerikanların mikrodalgaya olan sevgisi, savaş sonrası olan en parlak dönemimden beri azaldı.
I suppose it is a little disappointing that there's not much left of the place now, so you really have to imagine what it must have been like back in its heyday.
Bu yerden geriye pek bir şey kalmamış olması biraz üzücü, Bu sebeple en parlak devrinde nasıl olmuş olduğunu gerçekten hayal etmen gerekiyor.
Your heyday Is over.
Senin zamanın bitti.
It's hard to believe it, but this was once a busy little town, up to 300 people living here in its heyday.
Buna inanmak zor, ama bir zamanlar burası, hareketli 300 kişinin yaşadığı, küçük bir kasabaydı.
In its heyday, it was the New York home to kings and queens. But lately mostly just queens.
En parlak döneminde, New York'a gelen kral ve kraliçelerin durağıyken son zamanlarda sadece "kraliçelerin" durağı olmuştu.
The heyday of my knighthood, you know.
Benim de en şövalye zamanlarım. ( İKİSİ DE GÜLÜYOR )
The late'50s was the heyday of the drive-in burger joint.
50'lerin sonları, arabaya servis edilen hamburger sisteminin doruklarıydı.
Classic style French in its heyday.
Fransa'nın altın çağındaki klasik stil.
This was the pterosaur's heyday.
Bu Pterosaur'ların en parlak dönemiydi
Guy had his heyday in the nineties.
90'lı yıllarda en parlak dönemlerini geçirmiştir.
In a lot of ways, that was kind of a heyday for environmentalism.
Birçok biçimde, bu, çevrecilik için bir doruk noktasıydı.
Steve Jobs came of age in the heyday of rock n'roll and he was a music junky.
Steve Jobs, Rock'n Roll'un altın çağında büyüdü ve bir müzik hastasıydı.
Five brilliant, white, male dissidents of Christian heritage, trying to open up the form of American film in the heyday of the 1970s.
Hıristiyan kökleri olan beş zeki, beyaz, erkek muhalif 1970'lerin en parlak döneminde Amerikan sinemasında biçimi geliştirdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]