English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / Hopelessly

Hopelessly translate Turkish

387 parallel translation
In the enemy's country, hopelessly lost, helplessly cold and horribly hungry.
Düşmanın topraklarında - umutsuzluk içinde kayıp, çaresizce üşümüş ve korkunç derecede aç bir şekilde...
The police force their way in to seize him only to find he had gone hopelessly insane.
Tutuklamak için giden polisler yalnızca ümitsiz bir akıl hastası buldular.
Half your machines are hopelessly old.
Uçakların yarısı çok eski.
We're a hopelessly happy married couple.
Umutsuzca mutlu evli bir çiftiz.
"Miss Susan Alexander, a pretty but hopelessly incompetent amateur... "... last night opened the new Chicago Opera House...
Güzel fakat umutsuzluk derecesinde yetersiz bir amatör olan Bayan Susan Alexander dün gece yeni Chicago Opera Binası'nın açılışında bir...
- Hopelessly insane, obviously.
- Belli ki çaresiz bir delilik içinde.
Isn't that why they're both hopelessly entangled in this disaster?
Bu yüzden ikisi birden bu felakete sürüklenmedi mi? Buna cevap vermeyeceğim.
I trust it won't make you a hopelessly reformed character.
Seni kronik bir ehlileşmiş karakter yapmayacak.
I was hopelessly in love with him.
Ona ümitsizce aşıktım.
Hollis is hopelessly insane... totally unresponsible for his acts.
Hollis tamamen deli... ve davranışlarından sorumlu değil.
Mr. Temple, you're hopelessly old-fashioned.
Bay Temple, siz ümitsiz bir geri kafalısınız.
John makes life possible for a hopelessly single man.
John, umutsuzca bekar bir erkek için hayatı yaşanabilir kılıyor.
He's hopelessly in love with that woman.
O kadına sırılsıklam aşık.
A hopelessly complicated job.
Ümitsiz karışık bir iş.
Not the biggest action of the war and far from the last, but one in which a sweating, dirty, hopelessly outnumbered garrison, by its stubborn courage, won for itself an unforgettable place in the world's history of battles.
Belki savaşın en büyük muharebesi değildi, en büyüğü olmaktan uzaktı ama... Bir avuç kalmış garnizonla verilen kanlı, kirli ve umutsuz bir muharebeydi. İnatla verildi ve sonunda kazanıldı.
It left her hopelessly crippled, and hopelessly bitter about life.
Sakat kaldı ve hayata küstü.
My name and reputation already are hopelessly bad
Adımın ve itibarımın düzelmesi olanaksız.
So hopelessly stupid.
Öyle aptalca ki.
When medicine reaches a point where it never has to walk hopelessly away from a case, then you can criticise the Church because it's left some spiritual illness uncured.
Tıbbın çaresizce bir sorundan el çekmek zorunda kalmayacağı bir seviye... sözkonusu olduğunda, o zaman Kiliseyi tedavi etmeden bıraktığı kimi ruhsal... rahatsızlıklar için eleştirebilirsin!
Hopelessly in trouble.
Tamamen dertte.
Man, woman, hopelessly enmeshed.
Erkek, kadın, umutsuzca bağlanmış.
They are shooting a picture about the tragedy of a rich middle-aged roué who falls hopelessly in love with a woman old enough to be his wife.
Orta yaşlı zengin bir zamparanın acıklı öyküsünü çekiyorlar. Bu zengin zampara karısı olacak yaşta bir kadına umutsuzca tutulur.
It's hopelessly little.
O kadarcık.
But these dreams were so hopelessly distant from real life...
Ancak bu hayaller, gerçek hayata umutsuz şekilde uzaktı...
Here passes from this Earth Hélène Delambre, widow of my brother André, whom I loved deeply, hopelessly.
İşte burada, kardeşim Andre'nin dul eşi derinden ve umutsuzca sevdiğim Hélène Delambre yatıyor.
I know it sounds hopelessly vain to say but we were a famous couple.
Bunu söylemenin tamamen boşuna olduğunu biliyorum ama biz ünlü bir çifttik.
It's our opinion the sanitary arrangements on this ship are hopelessly inadequate.
Bu gemideki sağlık koşullarının hiç iyi olmadığını belirtmek zorundayım.
The lady is hopelessly naïve.
Bu kadın gerçekten olağandışı
I am a member of the old ruling class, hopelessly linked to the past regime and tied to it by chains of decency, if not affection.
Ben eski bir yönetim sınıfının üyesiyim umutsuzca eski rejime bağlıyım ve buna terbiye zincirleriyle bağlıyım, yada sevgi.
But your pain will always be sweeter than mine, that too hopelessly knows that'it'no longer belongs here, that it can no longer belong here.
Ama senin acın her zaman benimkinden daha kolay olacak artık burada olmadığını umutsuzca bileceksin,... artık burada olamayacak.
We're hopelessly outnumbered here, captain.
Sayıca üstünler.
- Hopelessly.
- Umutsuzca.
And now... like that I can be consistently and hopelessly beaten by that.
Şimdiyse... böyle bir şeye sürekli ve umutsuzca yenilebilirim.
Hopelessly overexposed.
Fazla ışık vurmuş.
You have already rendered one starship either dead or hopelessly crippled.
Bir yıldız gemisinin işini zaten bitirdin.
I'm a hopelessly selfish fool.
Umutsuz ve bencil salağın tekiyim.
The streets were hopelessly blocked.
Sokaklar umutsuzca bloke edildi.
I'm afraid she's well, I think she's hopelessly infatuated with Private Gent...
Sanırım umutsuz. Onbaşı Gant'e aşık olmasından korkuyorum.
Poor little Petra... who couldn't do without her husband, hopelessly in love, almost a slave... and she asks for a divorce.
Kocası olmadan yapamayan... umutsuzca ona âşık, neredeyse bir köle durumundaki... zavallı Petra... ve boşanmayı o istedi.
The other phased in and out until he finally went hopelessly mad.
Diğeri tamamen kafayı yiyene kadar git geller'le yaşadı.
You're so hopelessly conventional.
Sen tamamen basmakalıp bir adamsın.
Your credentials are hopelessly impeccable, Herr Oberst.
Arkanız kesinlikle çok sağlammış Albay.
The heart-rendering saga about a woman hopelessly in love with her husband's mistress.
Kocasının metresine umutsuzca aşık olan bir kadının yürek parçalayan hikâyesi.
You realize you're hopelessly outnumbered.
O zaman bize karşı acizliğinizi görürsünüz.
Hopelessly devoted to every one.
Hepsini çok seviyorum.
I'm hopelessly devoted to you
Ölesiye seviyorum seni
Hopelessly devoted to you
Ölesiye seviyorum seni
That almighty enemy of evil should face a jury of his victims,... the helpless, the hopelessly deformed, the despairing.
Kötülüğün yüce düşmanı, kurbanlarından oluşan bir jürinin önüne çaresiz, şekli tamamen bozuk, ümitsizlik içindeki kurbanlarının önüne çıkmalıdır.
What you have heard is a girl caught hopelessly between two men... who have fought over her as dogs fight over a bone.
Onun için it dalaşına giren iki adam.
I have dared to love you... wildly... wildly... passionately... devotedly, hopelessly.
Vahşi, tutkulu, adanmış ve ümitsiz bir aşkla...
We watched hopelessly, as it gathered speed and disappeared into a crevasse.
Buzulun içlerine girmişti

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]