Hovering translate Turkish
550 parallel translation
Had I known that there was that kind of pain... I wouldn't have told you that I saw that woman, Cha Hee Joo hovering around you.
Böyle bir acın olduğunu bilseydim Cha Hee Joo'nun yanında olduğuyla ilgili bir şey söylemezdim.
Are you saying that Cha Hee Joo is still hovering around President Joo?
Cha Hee Joo hâlâ Başkan Joo Joong Won'un yanında mı?
I feel as if they were hovering right over me!
Sanki, etrafımda dolaştıklarını hisseder gibiyim!
I know her because I've seen... hundreds of women just like her... working in the fields, kitchens... hovering over some sick and helpless child.
O'nu tanıyorum çünkü her gün yüzlercesini tarlada, mutfakta çalışırken ya da hasta ve umutsuz bir çocuğun başında dört dönerken görüyoruz.
He's been hovering about you for weeks.
Haftalardır etrafında dönüp duruyor.
And what made it even tougher was that she was around all the time... hovering over me, afraid I'd do injury to her precious brainchild.
Onun, biricik çocuğuna zarar vermemden korkarcasına başımın üzerinde dikilmesi işi daha da zorlaştırıyordu.
Tell him to stop that understudy hovering there like a vulture.
O yedek oyuncunun akbaba gibi dolaşmasını durdursun.
Prince Alexandre hovering between life and death!
Prens Alexandre ölüm kalım savaşı veriyor!
Perth, the blacksmith, lived amidst thick, hovering flights of sparks.
Perth, demirciydi, etrafında durmadan uçuşan kıvılcımların arasında yaşardı.
A man and a woman hovering over a sickbed make an abomination of romance.
Bir hasta yatağına üşüşen bir kadın ile erkek romantizmin içine dalıverirler.
It would've been difficult enough had the ship landed... but hovering 20 some feet above a river, Dorothy.
Gemi indiği takdirde bile yeteri kadar zor olacakken 60 metre yukarıda nehir üstünde asılı dururken Dorothy, imkansızdı.
I lay hovering between consciousness and unconsciousness.
Bilinçle bilinçsizlik arasında gidip geliyorum.
Imprisoned speech,... hovering at the surface.
Hapsedilmiş konuşma yüzeyde asılı duruyor.
We never know how close to us death may be hovering.
Gezinip duran ölümün bize ne kadar yakın olduğunu asla bilemeyiz.
Then something, someone hovering around me.
Sonra bir şey, birisinin başımda beklediğini hissettim.
Little pink cherubim are hovering around your noggin.
Küçük pembe yüzlü melekler başının üzerinde bekliyor.
Will you stop hovering over me, yeoman?
- Benimle uğraşmasan. - Beğenmezseniz, değiştiririm.
He's just hovering out there, sir.
Sadece dolaşıyor.
You fired at a large hovering target at that distance, and missed?
O uzaklıktan büyük, duran bir hedefe ateş ettin ve kaçırdın?
Well, I didn't fire while it was hovering, sir.
Dururken ateş etmedim, efendim.
A Klingon warship is hovering only 100 kilometres from Deep Space Station K-7 while its captain waits in the station manager's office.
Bir Klingon savaş gemisi Derin Uzay İstasyonu K-7'den 100 km ötede duruyor Kaptan'ı ofisinde beklerken.
Look, I've got a publisher hovering over my shoulder like a ravenous vulture...
Bakın, başımın üzerinde açgözlü bir akbaba gibi dolaşan bir yayımcım var.
Helicopter hovering gently, just off the ground.
Helikopter yavaşça yere yaklaşıyor.
You're hovering up there like a vulture hoping for a wreck.
Akbaba gibi bir parça kapmak için tepemizde dönüp duruyorsun.
The storm grew until it was a raging cyclone... hovering over the dwelling.
Fırtına, şiddetli bir kasırgaya dönüşerek... evin üzerinde süzülüyordu.
Here, the insect is hovering.
Böcek şimdi havada asılı kalıyor.
The feeling of hovering was closely connected to my muteness... and my brain was intensely focused on my hands... or rather my fingertips.
Tereddüt hissi suskunluğuma yakından bağlıydı ve beynim yoğun şekilde ellerime odaklıydı ya da daha çok parmak uçlarıma.
I once had a religious experience just watching a hummingbird, hovering next to a flower.
Bir keresinde bir sinekkuşunu bir çiçeğin yanında uçarken izleyerek içimde o inancı hissetmiştim.
I just hope I'm not called on by the chief to explain why two of my people were hovering over Encino at 1 0 : 30 while Commissioner McNeely was getting beaten in her own front yard in fashionable Brentwood.
Umarım şefe, iki adamımım, saat 22 : 30'da, Şube Müdürü Mc Neely kendi bahçesinde dövülürken, neden Encino'nun etrafında dolaştığını açıklamak zorunda kalmam.
The last thing I need is a couple of sore thumbs in Petrocelli suits... hovering around my boat while I'm trying to maintain an undercover role.
Bir gizli görev rolü yaparken ihtiyacım olan son şey... Petrocelli takım elbiseleriyle teknemin civarında gezen iki alıngan.
Hovering on Clouds
"bulutlarda yüzmek."
But sometimes I'm fed up with my spiritual existence... of forever hovering above.
Ama bazen benim ruhaniliğim bana yetiyor... Sonsuza dek havada başıboş gezinmek.
But last night I saw a blazing light cross the sky and stop before me. It said to me : " Djigui, the threat hovering over the Bambara
Ama dün gece rüyamda gökte kayan parlak bir ışık önümde durdu ve dedi ki : "Djigui Bambaraların başında dönüp duran musibet ülkeyi vuracak ama ailene dokunmayacak."
Hovering over me, sucking money from my wallet.
Havada asılı kalıp cüzdanımdan paramı emiyordu.
The image of Rice has been replaced by something which is hovering several meters away.
- Rice'ın görüntüsü, birkaç metre yukarıda süzülen bir şeyle değişti.
I don't want to go without you but the helicopter's been hovering all day.
/ Sensiz gitmek istemiyorum, / ama helikopter sabahtan beri tur atıyor.
A man in white hovering over me while I'm trapped helpless in a chair.
Beyazlar giymiş bir adam. Ben bir sandalyede çaresiz ve mahsur kalmışken tepemde dolaşır.
Meanwhile, your mother is hovering over the Chrysler Building.
Bu arada anneniz Manhattan semalarında geziyor ama.
I see his hand hovering over the mrs. gruel, sir.
Onun, hanımefendinin yulaf lapasına uzandığını gördüm.
Just stop hovering, okay?
Ayak altında dolaşma yeter, tamam mı?
Here's one you have to be hovering around 40 to remember.
Şimdi çalacağımız parçayı hatırlıyorsanız, 40 yaşlarında olmalısınız.
Did you see an object hovering above the clearing?
Açıklığın üzerinde süzülen bir nesne gördün mü?
Taking out the garbage, and there it was, just hovering.
Çöpü çıkarıyordum, ve birden ortaya çıktı, süzülüyordu.
Well, sir, the meteor seems to be hovering over a small town in Eastern Wisconsin.
Efendim, meteor, batı Wisconsin'deki ufak bir kasabanın üzerinde daireler çiziyormuş.
Gnaghi, I'm hovering between life and death!
Gnaghi, ölümle yaşam arasında gidip geliyorum.
It can lift eyelids, but not the little cloud of pessimism hovering over you.
Göz kapaklarını kaldırabilirsin ama üzerindeki karamsarlık bulutunu kaldıramazsın.
Hovering like an angel.
Bir melek gibi havada duruyordu.
- Commence hovering.
- Asılı kalış başlasın.
- Commence hovering.
- Asılı kalış.
Our saucers are hovering above the mine area.
Gemilerimiz kazı bölgesinin etrafında geziyor.
The plane kept hovering above the airport,... seemingly unable to decide to land.
Bu, Roma'ya ilk gelişimdi.