Job's translate Turkish
29,042 parallel translation
It's not my job to disagree.
İtiraz etmek enim işim değil.
I got a job working construction.
İnşaat işinde çalışıyorum.
Yeah. I know. It's not an important job, but it's an honest job.
Evet, biliyorum, önemsiz bir iş ancak onurlu bir iş.
I just told her, if she's gonna live here, she has to get a job.
Ona burada yaşayacaksa, bir iş bulması gerektiğini söyledim.
Actually, uh, that's not an entry level job.
Tecrübesiz insanların girebileceği bir iş değil o.
It's not your job to save them.
Onları kurtarmak senin görevin değil.
Well, I never thought I'd be working on the floor, but it's a job, isn't it?
Alt kademede çalışacağım hiç aklıma gelmezdi ama yine de bir iş, değil mi?
Why are you doing a dolly's job?
Neden oyuncağın işini yapıyorsun?
Job's gonna take a few hours anyway.
İş birkaç saat sürecek zaten.
Now, it's not exactly Your old job...
Şimdi, bu tam olarak eski işine benzemiyor...
- That's a two-man job!
- Bot iki kişilik bir iş!
It's the job.
İşimiz bu.
I'm gonna become somebody I hate at a job like that.
Öyle bir işte çalışırsam kendimden nefret ederim.
That's my job.
İşim bu benim.
It's a good job we won't be here long.
Uzun süre burada kalmayacak olmamız iyi bir şey.
She's doing a fine job, all things considered.
- Bunlar düşünüldüğünde iyi iş çıkarıyor.
You're a liar, Tim Evans. You've got no job with de Havilland's
Yalancının tekisin Tim Evans.
That's why I can't get a better job.
Bu yüzden daha iyi işim olmuyor.
I haven't got a job with de Havilland's. It's...
De Havilland's'da işim yok.
Hey, maybe there's a job in here for me.
Belki de burada benim için bir iş olabilir.
That's out damn job!
Bizim işimiz bu!
It's my job.
İşim bu.
It's your job?
İşin bu mu?
Or, to put it another way, maybe there's more likely a government conspiracy than you doing your job half-assed.
Ya da, diğer bir deyişle, hatta daha mantıklısı sen işini yarım yapmadın, ve bir komplo var.
That's its job.
Amacı o.
Picking along dead ends just to prove they're dead ends, that's most of the job.
Çıkmaz sokak olduğunu ispatlamak için çıkmaz sokaklara girmek işin çoğu kısmı budur zaten.
Brah, she's taking that "D" on the reg ; it's her job to support you.
Kardo, sen bu kızdan pompayı yadırgamıyorsan o da seni destekleyecek.
I believe that's proven a big enough job for all of us.
Sanırım bunun hepimiz için zor bir görev olduğu ortada.
- That's my job.
- İşim bu.
You have the man you pined for, any job you wish for, and you stand there blinking like a doe in the headlights.
İstediğin erkeğe sahipsin, istediğin işe sahip olabilirsin ama hala orada durmuş, afallamış bir şekilde bakıyorsun.
Your job's done.
İşin bitti mi diyim?
In less than two weeks, delegates from every major corporation in the galaxy will be arriving here, and it will be our job to protect them, from outside threats, and maybe more importantly, from each other.
2 haftadan az bir sürede, galaksideki tüm büyük şirketlerden buraya delegeler gelecek ve onları dış tehditlerden hatta daha önemlisi birbirlerinden korumak bizim görevimiz olacak.
- They teach the girls how to give a sweet blow job at the same time they teach'em to read, or is that a separate class?
Kızlarına hocaları okulda hem dersi hem oralı mı öğretiyor yoksa onun için başka bir sınıf mı var?
That's not the same as being married to my job.
Sürekli işte olmamdan değil.
Our next job.
Sıradaki işimiz.
What's his job?
Arkadaş ne için burada?
I thought I made it clear when they called that I can't entertain a job offer out of state.
Aradıklarında eyalet dışında bir işi kabul etmeyeceğimi açıkça belirtmiştim.
It is my job to make sure there is no mess.
Karışıklık olmamasını sağlamak benim işim.
So if that's your job, why did you run off after Kate?
Bu senin işinse neden Kate'in peşinden koşuyorsun?
It's a mother's job to worry.
Endişelenmek annelerin bir işidir.
Tell me, how do your kids feel about Daddy's time on the job?
Söylesene babaları işteyken çocukların nasıl hissediyordu acaba?
- He's lucky he still has a job.
Hala bir işi olduğu için şanslı.
There's not a lot of urgency in that job, I think.
Başka acil işleri var sanırım.
Why, it's really starting to pick up, but-but I'm able to balance it with my job here at Patsy's.
isler yavas yavas hizlaniyor ama buradaki isimle dengeleyebiliyorum.
You want to piss away every single chance that comes your way, including this job, that's your business.
Bu is dahil karsina çikan her sansin içine siçmak istiyorsun, o senin bilecegin is.
'Cause if I catch you drinking on the job again...
- Çünkü eğer bir daha çalışırken içkili görürsem...
Not just any job. A man's job.
- Sıradan iş değil.
I want a man's job, where you pull up your sleeves and get your hands dirty.
- Hayır. Bir erkek işi istiyorum, kolları sıvayıp elleri kirleteceğim bir iş.
Yeah, I used to have Chad's job.
Eskiden Chad'in işini ben yapıyordum.
Monet Tumusiime's sister sat in the front row every day of that trial to remind me that my job was to speak up for the victims.
Monet Tumusiime'nin kız kardeşi kurbanların sesi olmanın benim görevim olduğunu hatırlatmak için o duruşmanın her gününde ön sırada oturdu.
Avery did a really great job.
Avery iyi iş çıkarmış.