English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ J ] / Juggle

Juggle translate Turkish

303 parallel translation
It's just a lot to juggle without his mom around.
Annesi olmayınca uğraşacak çok şey oluyor.
I called on a fellow this morning who can't handle one little business... and I juggle 50 things at once, and he doesn't handle one.
Bu sabah, küçücük bir işi idare edemeyen bir adamı ziyaret ettim. Ben 50 işi aynı anda gayet güzel yürütürken adam bir işi halledemiyor.
I'm not here to juggle words.
Buraya kelimelerle oynamaya gelmiyorum.
Can you juggle, stand on your head?
Ne yapabilirsin? Hokkabazlık yapabilir misin? Başının üstünde durabilir misin?
I asked him if he could juggle.
Hokkabazlık yapabilir mi diye sordum.
If we have to watch our pennies and teach our students how to juggle books then I'm in favor of turning the whole place into a parking lot.
Eğer tüm paraların hesabını tutmak zorundaysak ve öğrencilerimize sihirbazlık öğreteceksek öyleyse burayı araba parkına çevirelim.
While my buddy is trying to remember the words, I'll juggle.
Arkadaşım sözlerini hatırlamaya çalışırken ben sizi eğlendireyim.
Juggle.
Oyun.
Juggle with Old Nick's guts. Bravo, Plog!
... Yaşlı Nick'in bağırsaklarıyla oyun oynayabilirsin orada.
Now go juggle your vocabulary someplace else.
Şimdi git de kıvrak kelimelerinle başka bir yerde soytarılık yap.
When she was on the road, I told her how to juggle her expense account
İş gezilerinde gider hesabını nasıl denkleştireceğini öğrettim ona.
I also juggle.
Hokkabazlık da yaparım.
Juggle.
Hokkabazlık.
You're outnumbered, two against one... and I don't care if you can juggle.
Yalnız kaldınız, ikiye karşı tek. Ve hokkabazlık yapmanız umurumda değil.
I can juggle, I can sweep, I can count to 10.
Jonglörlük yapıyor, süpürebiliyor, ona kadar sayıyorum.
- I juggle.
- Hokkabazlık yapıyorum.
- Juggle?
- Hokkabazlık mı?
Juggle, juggle.
Hokkabaz, hokkabaz.
- You juggle?
- Hokkabaz mısın?
I've been here 4 1 / 2 months... watching Your Dishonor juggle objections... like an old monkey with peanuts.
Dört buçuk aydır burada elinde fıstık, yaşlı bir maymun gibi haksız, saçma sapan itirazlarınızı izliyorum.
Juggle-Sacks, filled with iron-powder...
Demir talaşlarıyla doldurulmuş fasulye torbaları.
How could you... take your child on your shoulders, although you knew my juggle-technique?
Nasıl olur da düşen hançer hilemi çözdükten sonra bile oğlunu omuzlarında taşımaya devam edebiliyorsun?
Do you juggle as lot?
Çok fazla hokkabazlık yapar mısın?
He used to juggle apples. He
Elmalarla hokkabazlık yapardı.
Freddie's trying to juggle the schedule. He wants me on stand-by.
Freddie, bir takvim belirleyene kadar hazır bir şekilde beklememi istiyor.
Now juggle these, do a tap dance and sing the "Catalina Magdalena Hoopensteiner Wallendiner" song.
Ve'Catalina Magdalena Lupensteiner Wallabeiner'şarkısını söyleyin.
Hey, how do you juggle?
Hey, nasıl yapıyorsun?
And juggle the books in electrical banking.
Bilgisayar bankacılığına ait tüm kayıtları değiştireceğiz.
But alf's teaching me how to juggle.
Ama Alf nasıl hokkabazlık yapılacağını gösteriyordu.
I have been known to juggle a few numbers down at the bank.
Bankada bir kaç sayı üzerinde oynamayı biliyorum.
You can't juggle pate.
Ezme ile olmuyor.
I just want to juggle it for a while.
Sadece biraz ara vereceğim.
I can dance, juggle, card tricks...
Dans edebilirim, hokkabazlık ve kart numaraları yaparım.
The story goes... Whoever manages to juggle a raw egg... dies.
Hikaye çiğ yumurta ile sihirbazlık yapan birisinin ölmesi.
They say, if you can juggle a raw egg...
Çiğ yumurta numarasını yapabileceğini söylüyorlar...
You freeze me out, and then you juggle me a new lover?
Önce beni dışarı atıyorsun, sonra da yeni bir aşıkla telafi mi ediyorsun?
By the third kid, you know, you let them juggle knives.
Üçüncü çocuktan sonra, onların bıçaklarla oynamasına göz yumuyorsunuz.
I can't juggle.
Ben hokkabazlık yapamam.
And he will juggle, not one, not two, not three, but four balls. Count'em.
Bir değil... iki değil, üç değil... dört topu çevirebilir.
Walt learned to juggle oranges, he thinks it gives him vitamin C.
Walt portakal çevirmeyi öğrendi, C vitamini aldığını sanıyor.
-... and juggle the media at the same time.
Bizleri kandirmis.
How does a short-haired woman juggle a career, carry a baby and still manage to sexually satisfy her man?
Kısa saçlı bir kadın nasıl hem kariyer yapar, hem bebek taşır ve yine de erkeğini cinsel olarak tatmin etmeyi başarır?
I don't know how to juggle two women.
İki kadınla aynı anda nasıl idare edilir bilmiyorum.
It's not easy to juggle a pregnant wife and a troubled child... but some how I managed to fit in eight hours of TV a day.
Hamile bir kadın ve başbelası bir çocukla hokkabazlık yapmak hiç kolay değildi ama durumu günde 8 saat tv seyrettirmekle idare ettim.
It never occurred to me that once they were gone, I'd have nothing left to juggle.
Onlar gittikten sonra, hokkabazlık yapacak başka bir şeyimin olmadığı aklıma gelmemişti.
... until I juggle the budget around a little bit.
... ta ki bütçe için bir hokkabazlık numarası bulana kadar.
- Juggle or steal it.
- Sihirbazlık mı yapacağız veya çalacak mıyız?
There's nothing to juggle or steal.
Sihir yapacak veya çalacak birşey yok.
Juggle!
Atın!
The paper troops, listen to my order Juggle
Kağıttan askerler, emirlerimi dinleyin
I can't juggle.
Yok hayır.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]