English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ J ] / Juggling

Juggling translate Turkish

417 parallel translation
Jostling and juggling.
İtiş kakış ve hokkabazlık.
Remember, no juggling.
Unutma, hokkabazlık yok.
Great little juggling act you got there. All right.
Dar masalarda iyi cambazlık yapıyorsunuz.
Hey, quit juggling.
Hey, hokkabazlığı bırakın.
Accursed be that tongue that tells me so, and be these juggling fiends no more believed,
Lanet olsun bunu bana söyleyen dile. Kimseler inanmasın o hokkabaz cadılara.
- They do juggling on a rope.
- İp cambazlığı yaparlar.
We'll do our best, of course I can't do my juggling yet but I'll figure out something else to do and Julie's singing here will liven things up plenty.
Elimizden geleni yapacağız, tabii ki henüz hokkabazlık yapamayacağım. Ama bazı şeyleri göstermeyi düşünüyorum Ve Julie de bol bol neşeli şarkılar söyleyecek.
Juggling wolves.
Kurtları idare ediyor.
It's just a knack, like juggling three oranges.
Sadece bir beceri, üç portakalı havada tutmak gibi.
Two boys juggling milk bottles won first prize.
Süt şişeleriyle jonglörlük yapan iki çocuk birinci oldu.
We've done a bit of juggling with our appointments, Mr. Sumner.
Randevularımızda biraz oynama yaptık, Bay Sumner.
Fried some ham perhaps, or a chop and boiled vegetables, all on the same single flame, a complicated conjuring trick involving much juggling of pots and pans.
Belki biraz jambon, ya da biftek kızartır ve sebze haşlardı. Bunların hepsini bir tek ocak üstünde yapardı. Bu bir çok kez tencere ve tavaları alıp bırakmayı içeren karmaşık bir hokkabazlıktı
They are juggling the army, the navy and the budget.
Ordu, donanma ve bütçeyle hokkabazlık ediyorlar.
That won't help him, juggling that bullet around in his innards.
Bu ona yardımcı olmaz, kurşun içinde oynar.
Excuse me. It is difficult to set aside such a large sum of money... without juggling the balance sheets.
Affedersin, ama böyle yüklü bir meblağı verebilmek için... hesap defterlerini tahrif etmek gerek.
If I were juggling tomatoes, you would be standing gaping.
Eğer domates hokkabaz olsaydı, şaşırıp ayakta dururdunuz.
My luggage. My juggling, you know, stuff.
Bavullarım, malzemelerim, eşyalarım işte.
Juggling all those balls, millions of them.
Birçok şeyle uğraşıyordu, milyonlarcasıyla.
And be these juggling fiends no more believed that palter with us.
Sözlerle oynayan o ifritlere de inanmasın bir daha kimse.
Because... he had life... and death... juggling around inside him like crazy.
Çünkü yaşam... ve ölüm çılgınca içinde yer değiştirirdi.
Do you remember after you admitted juggling the books on the Italian movie... and then Mr. Parks intimated he still had something on you?
Anımsıyor musun, İtalyan filminde defterlerle oynadığını kabul ettiğini ve sonra da Parks'ın hala elinde hakkınızda bir şey olduğunu üstü kapalı anlattığını?
Do you remember after you admitted juggling the books on the Italian movie... and then Mr. Parks intimated he still had something on you?
"İtalyan" filminde yapılan dolandırıcığı anlatmıştın... ve Mr.Parks bundan senin sorumlu olduğunu ima etmişti.
For juggling.
Hokkabazlık için.
I have to do a lot of juggling.
Bir ton hokkabazlık yapmam gerekiyor.
Cat juggling.
Kedi hokkabazları.
He had me juggling teacups for him all night long.
Geceler boyunca çay tabakları attırıyor bana.
If you can handle the juggling act, I'd love it.
İki tarafı da idare edebileceksen, buna bayılırım.
Go back to juggling apples.
Git ve elmalarla oynamaya devam et.
- A juggling clown?
- Palyaço.
New rule - - No juggling with glasses
Yeni kural - - Cam ile hokkabazlık yapmak yok
1st - - No juggling plates ;
birincisi - - Tabaklarla oynamak yok ;
Now, no juggling glasses.
Şimdi de cam bardak yasak.
No juggling the cat.
Kediyle oynamak da yok.
Data, did you consider juggling, weird bird calls, stuff like that?
Data, sen hiç hokkabazlığı, kuş sesi çıkarmayı falan düşündün mü?
I'd have to do some heavy - duty juggling.
Tekrar yapabilmem için hokkabazlık bulmam lazım.
What about juggling?
Hokkabazlığa ne dersin?
I'm juggling coconuts at a luau.
- Düşümde Hanauma koyundayım. Partide hindistan cevizleri ile hokkabazlık yapıyorum.
It's not like juggling.
Hokkabazlık değil bu.
It was juggling that got me into it.
Hokkabazlık yapıyordum.
Maybe I should stick to juggling.
Belki de sihirbazlığı bırakmamalıydım.
That'll be quite a juggling act.
Biraz hokkabazlık gerekecek.
Our Colonel here had a grenade juggling act at Fort Bragg, or wherever it was they dumped him.
Fort Bragg'de mi ne, el bombalarıyla jonklörlük yaptı.
And this two-women-juggling thing :
İki kadını idare etmeye gelince,..
Well, I was just juggling and I happened to catch one in my mouth.
Hokkabazlık yapıyordum ve bir tanesini ağzımla yakaladım.
- I'm juggling political, bureaucratic, public...
- Politikacılar, bürokrasi, halkı idare etmeye çalışıyorum...
It's not juggling companies.
Firmalara hile yapmak da değil.
Oh, the hooters I'll be a-juggling.
Memeler, el çabukluğuyla ile yaptığım numaralara hazırlıklı olun.
Look, it's a skill, just like juggling.
Bu onun yeteneği, aynı jonglörlük gibi.
in the hope of juggling all the balls at once.
En iyi yaklaşım, tüm topları aynı anda havaya fırlatıp yakalama umuduyla kuş bakışı görünümünü elde etmek.
Elke Sommer, Howie Lipton, price fighter Wena Sturgeon, and a juggling professor, Jim Reinart.
Jim Reinart'la birlikte burada olacağız.
Juggling.
Hokkabazlık.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]