English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Lasting

Lasting translate Turkish

777 parallel translation
Because the most lasting of all is the fame passing from one generation to another his name came to typify to all of us frontiers and freedom adventure and fair play the spirit of the West.
Çünkü bunların en kalıcı olanı nesilden nesile geçen ünü. Onun adı hepimiz için sınır bölgelerinin ve özgürlüğün maceranın ve adil muamelenin Batı ruhunun simgesi oldu.
It made a deep, lasting impression on me.
Bu durum üzerimde derin ve kalıcı bir etki bırakmıştı.
Is a lasting future perhaps
Belki uzak gelecekte.
Lasting future Forever will...
Uzak gelecek... hiçbir zaman.
I've read of people lasting 30 days on this stuff.
Bunu yiyerek bir ay hayatta kalanlar olduğunu okumuştum.
- I reckon it won't be lasting you long.
- Sanırım bu sonsuza dek sürmeyecek.
Never count on its lasting and don't ask me to count on it.
Bunun kalıcı olduğuna asla güvenme ve benden de güvenmemi isteme.
If you wish your new estate to be touched with lasting beauty cherish those gracious visions of your first love.
Yeni yuvanıza uzun ömürlü bir güzelliğin dokunmasını diliyorsanız ilk aşkınızın güzel hayallerini kalbinizde yaşatın.
Wasn't a lasting friendship.
Fazla uzun sürmedi arkadaşlığımız.
"Associations made on this day will be highly profitable and lasting."
"Bugün kurulan birliktelikler son derece karlı ve uzun ömürlü olacak."
Friendship's much more lasting than love.
Arkadaşlık aşktan daha uzun sürer.
And how many end in lasting marriage?
Peki kaç tanesi evlilikle sonuçlanıyor?
Before Don Ignacio faced the firing squad, he swore that he never intended to murder, that what he hoped for was an ultimate and lasting love, but that something... he spoke of an unholy emanation from this room that drove him inevitably to kill.
Don Ignacio idam mangasıyla yüz yüze gelmeden önce öldürmek gibi bir niyetinin olmadığına yemin etmiş kesin ve sonsuz bir aşkı umduğunu değil kaçınılmaz şekilde onu öldürmeye sevk eden kötü bir şeyin bu odadan kaynaklandığını söylemiş.
Forward, not permanent. Sweet, not lasting.
Açmış ama sürmez, tatlıdır ama solar gider.
Let them go home to their island and they can have a good and lasting peace.
Bırakın adalarına dönüp mutlu mesut yaşasınlar.
What they saw left a lasting impression on them casting a fabulous veil over the reality of their mother's death
Bu görüntü, onlar üzerinde bitmeyen bir etki bırakmıştı. Onların acı çekmesinden ziyade annelerinin ölümünün efsanevi sayılabilecek durumu onların moralini yükseltmişti.
That break in the cord causes immediate and lasting paralysis... of motion and feeling in the lower body.
Omurilikte meydana gelen bu bozulma anında ve kalıcı olmak üzere belden aşağısında hareket ve duygu kaybına yol açan felce sebep olur.
Lasting pain, that is.
En azından sonsuz bir acı.
A strong people is the only lasting strength.
Kuvvetli bir insan sonsuz kuvvettir.
A crippled girl who thought herself fortunate to be lame. A weaver whose words were like his work : Simple, and lasting, and strong.
Sakat olduğu için kendini şanslı sayan bir kızla, sözü de işi kadar sade, kalıcı ve güçlü olan bir dokumacıyla.
For, as other men have done, I convinced myself that Sarah was a woman made for peace and permanence and for lasting love.
Diğer erkeklerden gördüğüm üzere, Sarah'nın huzur, devamlılık... ve kalıcı bir aşk için yaratıldığına kendimi inandırmıştım.
But I was more certain than I ever had been before, that we could have made a lasting happiness together.
Ama her şeyden çok şundan emindim ki... birlikte sonsuza dek mutlu olabilirdik.
We can find peace and permanence and lasting love.
Huzuru, devamlılığı ve kalıcı aşkı bulabiliriz.
The story made a deep and lasting impression on me.
Hikâye bende derin ve kalıcı bir etki yarattı.
Our meeting left a lasting impression on me.
Buluşmamız sonsuz bir etki bıraktı üzerimde.
Don't you realise it's put me under a lasting obligation to him?
Ona karşı büyük bir yükümlülüğün altına girdiğimi anlamıyor musun?
Because she is, maybe someday there'll be a lasting peace between our people.
Onun sayesinde, belki bir gün senin ve benim insanlarım arasında uzun süre bir barış olacak.
You have only one real, lasting love.
Hiç bitmeyen, tek bir aşkın var.
I never heard of amnesia lasting that long. [Laughs]
Unutkanlığına hiç rastlamadım.
Farewell sour annoy... for here, I hope, begins our lasting joy.
Elveda sıkıntılar! Sonsuza dek sürecek olan mutluluğumuz başlasın!
The lasting kind.
Bitmez tür.
A distinctly antisocial tendency... for it never leads to any lasting friendship.
Bariz bir anti-sosyal eğilim çünkü asla kalıcı bir arkadaşlığa yol açmıyor.
Pledged to be my bride a symbol of lasting friendship between our kingdoms.
Karım olacak. Krallıklarımız arasındaki kalıcı dostluğun simgesi.
To the wedding, and our lasting friendship.
Düğüne ve uzun ömürlü dostluğumuza.
Listen, I'm going to do you a lasting favor, to make sure that you never marry that precious, Vassar-wrapped bon-bon!
Dinle, sana kalıcı bir iyilik yapacak ve şu değerli, ukala bon bon kızla asla evlenmemeni sağlayacağım.
To a long and lasting friendship.
İkimize. Uzun ve sağlam bir dostluğa.
Because he wants to create a stable, lasting relationship with one person.
Çünkü kalıcı ve dayanıklı bir ilişki kurmak ister.
Well, it will be years before we know if the immediate benefits of the operation are lasting or just passing or perhaps...
Ameliyatın şu an ki faydalarının kalıcı mı yoksa sadece geçici mi olduğunu öğrenmemiz yıllar sürecektir veya muhtemelen...
A great and lasting misfortune!
Büyük ve kalıcı talihsizlik!
The important thing is to create something lasting.
Önemli olan şey kalıcı bir şeyler yaratmak.
But not everyone can create something lasting.
İyi ama herkes kalıcı bir şey yaratamaz.
This world to me is a lasting storm, whirring me from my friends
Hayat benim için bitmeyen bir fırtına!
No, but when a guy gets to be as old as I am, you'd think he'd be smart enough... to stop fooling around and start looking for a lasting relationship.
Hayır ama benim yaşıma gelmiş bir adamın, yeteri kadar akıllı olup soytarılığı bırakarak, daha kalıcı bir ilişki araması gerekir.
He can't guarantee a lasting recovery.
Tam olarak iyileşmesinin mümkün olacağını sanmıyor.
So that they may witness the noble demise of a true warrior, and engrave a lasting impression of it upon their minds, I've ordered all retainers of this household to attend.
Gerçek bir savaşçının soylu ölümüne şahitlik etmek ve zihinlerinde buna dair kalıcı bir etki yaratmak amacıyla tüm hane hizmetlilerinin bu törene katılmalarını buyurdum.
In the end, her adoption by the Joshuya family would be a mere pretext lasting perhaps six months.
Neticede, onun Joshuya ailesi tarafından evlatlık alınması en fazla altı ay sürecek bir bahaneden ibaret olacak.
Lasting some four hours, I gather?
Bildiğim kadarıyla dört saat civarındaydı, değil mi?
It's been known to launch some lasting friendships.
Uzun süreli dostluklar başlatmasıyla bilinir.
Adjustment, the foundation on which every lasting marriage is built.
Alışkanlık, bu her evliliğin uzun sürmesini sağlayan en temel unsurlardan biridir.
And with this symbol of your lasting victory... I inscribe the final mark and offer myself to thee.
Ve sonsuz zaferinin sembolü ile kendimi işaretliyor ve sana sunuyorum.
" Don't talk of love lasting through time
" Söz etme bana zamana kafa tutan aşklardan

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]