English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Lifesaver

Lifesaver translate Turkish

356 parallel translation
You're a lifesaver.
Sen cankurtaran gibisin.
Throw me the lifesaver!
Bana can simidini atın lütfen!
Lady, you're a lifesaver.
- Hanımefendi, siz bir cankurtaransınız.
Judge Goodbody, Dr. Lifesaver, Christopher Columbus and Theodore Roosevelt.
Yargıç Goodbody, Doktor Lifesaver, Kristof Kolomb ve Theodore Roosevelt.
Princess, you're a lifesaver, really.
Prenses, hayatımı kurtardın, cidden.
But, Lieutenant, they told me that you- - Forget it, Coffman, in this war, everybody's a lifesaver.
- Bu savaşta herkes cankurtarandır.
You're a lifesaver.
Sen bir hayat kurtarıcısın.
It was something of a lifesaver to him.
Onun için bir can yeleği olmuştu.
He doesn't need any lifesaver, he will never give in.
Onun can yeleğine ihtiyacı yok. O asla pes etmeyecektir.
Boy, you're a lifesaver.
Hayatımızı kurtardın.
Bet some lifesaver wouldn't mind giving her the kiss of life.
Hayat öpücüğüne hangi cankurtaran karşı koyabilir?
- You're a lifesaver.
- Çok yaşa emi!
Ol'Lifesaver!
Cankurtaran!
Mister, don't call that dog "Lifesaver." - No?
Bayım, sakın o köpeğin ismini "Cankurtaran" koymayın.
# So keep good behavior, that's your one lifesaver
# İyi kalın, o sizin hayatınızı kurtarır #
I'd like this Time and Newsweek and a Lifesaver and... the second time bomb on the right, please.
Bu Time ve Newsweek ve Lifesaver ve sağdaki ikinci saatli bombayı istiyorum lütfen...
Pal, you are a real lifesaver.
Gerçek bir kurtarıcısın.
I mean, a real lifesaver.
Hayatımı kurtardın.
You're a lifesaver, Clark.
Hayatımı kurtardın Clark.
You're a lifesaver.
Hayatımı kurtardın.
But you know, I can teach you how to make blue sparks in your mouth with a Lifesaver candy.
Ama Lifesaver şekeriyle ağzından mavi ışık çıkarmayı öğretebilirim.
Carla, you can't make blue sparks come out of your mouth with a Lifesaver.
Carla, Lifesaver'la ağzından mavi ışıklar çıkaramazsın.
Well, not just any Lifesaver.
Herhangi bir Lifesaver'la değil.
When you crunch down on a Lifesaver, electrons strike nitrogen molecules, which causes the latter to emit an invisible ultraviolet radiation which, when absorbed by the methyl salicilate in the Wintergreen flavoring, produces a flash of blue light.
Lifesaver'ı çiğneyince elektronların saldırdığı nitrojen molekülleri görünmez bir morötesi radyasyon yayıyor. Keklik üzümünde bulunan metil salistat bu radyasyonu emiyor ve parlak. mavi bir ışık çıkarıyor.
– You're a lifesaver, Tony, and that's a fact.
- İmdadıma yetiştin Tony. Cidden.
Don't worry about it. But when it happens, and I'm in my boat and you black asses are drowning, don't call for me to throw you no rope, no lifesaver, or no nothing. No nothing.
Ortalığı su basınca, tekneme bineceğim siz de boğulacaksınız kara p... çler sakın benden ip, can simidi falan atmamı beklemeyin.
You're a lifesaver, Louie. I know.
Sen bir cankurtaransın, Louis.
One of you will be the drowning victim. The other one will be our lifesaver.
Biriniz boğulan kazazede olacaksınız, diğeriniz de cankurtaran.
- I have some right here. Oh, you're a lifesaver.
Oh, sen bir harikasın.
You're a lifesaver.
Can-kurtaransın.
This guy's a lifesaver.
Bu adamı Tanrı gönderdi.
A day or 2 passed, and with each thought of him a task would present itself like a lifesaver pulling me further away from those 4 days.
Bir ya da iki gün geçti, onu düşündüğümde evde yapılacak bir iş yardımıma yetişiyor beni bu 4 günden uzaklaştırmaya yardım ediyordu
You're a lifesaver.
Sağol, hayatımı kurtardın.
You're a lifesaver even without the artillery.
Hayatımı kurtardın hem de top tüfek kullanmadan.
A lifesaver.
John Jacob her zamanki gibi.
- Cherry Lifesaver.
- Vişneli şeker.
Oh, Warren, you are a lifesaver.
Warren, hayatımı kurtardın.
- You're a lifesaver.
- Harikasın.
You are a lifesaver.
Sen bir cankurtaransın.
A real lifesaver.
Gerçek bir can kurtaransın.
Oh, man, he was a lifesaver.
Oh, adamım, o bir hayat kurtarıcı.
I am the lifesaver and the heartbreaker.
Cankurtaran ve kalp kıran.
Cooper, you are the lifesaver.
Cooper, asıl cankurtaran sensin.
They've been a lifesaver.
Tam bir hayat kurtarıcılar
Boss, you're a lifesaver.
Patron, sen bir cankurtaransın.
- You're a lifesaver.
- Bir hayat kurtarıyorsun.
Like choking on a lifesaver, but worse.
Can simidiyle boğulmak gibi ama daha kötüsü.
Clumsiness is a lifesaver.
Beceriksizlik bazen hayat kurtarıyor.
He's a lifesaver! .
O bir cankurtaran!
A magic Wint-o-green Lifesaver.
Sihirli Winto-green Lifesaver'la.
- You're a lifesaver.
Cankurtaran gibisin, Homer.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]