English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Lingering

Lingering translate Turkish

328 parallel translation
It's just a lingering death.
Yavaş bir ölüme sebep oluyor.
Probably caused by lingering radiation from the first atomic bomb.
Herhalde ilk atom bombasından kalma radyasyon yüzünden.
- But the lingering will.
- Seni kesinlikle öldüreceklerinden eminim.
You won't be lingering in this sort of a hubbub much longer.
Bu tür bir curcunada çok fazla oyalanmayacağınızı söyleyebilirim.
The lingering spirit of that geezer.
O bunağın gezginci ruhu bana bulaştı.
What has he to look forward to but the lingering agony of a helpless old age?
Çaresiz bir yaşlılığın süreğen acısından başka bir beklentisi yok.
There are mixer taps with a thermostat and a dressing table all women love lingering at.
Sıcaklığı ayarlanabilir musluk var. Ve kadınların geçmek bilmediği elbise dolabı.
There are still lingering traces of my finely filtered Penguin gas.
Filtre edilmiş Penguen gazımdan hala biraz var.
Just an infinitely lingering disease.
Tamamiyle müzmin bir rahatsızlık.
Disaster, disease, starvation, horrible, lingering death, pain and anguish.
Bir felaket. Hastalık, açlık. Yaklaşan korkunç ölüm.
If something infernal and truly diabolical exists in the world, it's the aesthetic lingering on forms rather than being like martyrs at the stake making frantic gestures.
Şeytani, gerçekten şeytani bir şey dünyada var olursa, İnsanların işkence çekerek öldürülmesindense bu estetik formların dünyamızda yaşaması bize çılgınca bir jestleri olur.
You prefer that to a slow, lingering death?
Bunu yavaş, ağır bir ölüme tercih mi ediyorsun?
Well, come morning, we'll all be settling our lingering little doubts, won't we?
Şey, sabahleyin gelin, hepimiz kafamızdaki küçük şüphelerimizi giderelim, olur mu?
Ever drifting down the stream, lingering in the golden gleam.
Asla aşağı sürüklenmez altın parıltı içinde kalan.
Excuse us, Captain, for lingering.
Geç kaldığımız için bağışlayın bizi, Yüzbaşı.
Your prime minister, Mr. Barton, wants to dissipate... any lingering impressions of a frontier colony.
Başbakanınız Bay Barton, sınır kolonileri hakkındaki kalıcı izlenimleri silmek istiyor. Sınır tutumunu.
Long, lingering breakfasts with Dad?
Miden bulanmaya başladı mı?
In fact, I have never seen such a lingering left.
Aslında hiçbir zaman böyle bir olay görmedim.
A little lingering doubt, perhaps, Blane?
Biraz kafana takılan bir kuşku belki de?
Well, loitering is lingering without a purpose.
Oyalanmak, amaçsızca takılıp kalmaktır.
A lingering doubt remains... an unknown which they can't bear to face... their greatest fear.
Bilinmeyen yüzleşmek konusu... onlar için halen en büyük korku.
Oh, it's too bad some men don't know how to give up their sports gracefully, instead of lingering on like big babies.
Bazı erkeklerin koca bebekler gibi çırpınmaktansa sporu iyiyken bırakmayı bilmemeleri yazık.
Love leaves a trail of sulphur like some lingering smell.
Ask, arkasinda bir kükürt izi birakir çikmayan bir koku gibi.
There goes the last lingering thread Of my heterosexuality.
Karşı cinse azalan ilgimin son kırıntıları da gitti.
After lingering in a coma for almost five months the president succumbed Thursday, at 4 : 20 p.m.
Beş ay komada kaldıktan sonra... başkan perşembe günü saat 16 : 20'de vefat etti.
His punishment must be more fulsome, more lingering.
Onun cezası daha büyük olmalı.
I sense the lingering presence of something sinister.
Şeytani bir şeyin varlığını hissediyorum.
Forgive me if I have a lingering respect for life.
Hala hayata saygı duyduğum için beni bağışla.
By telling, I can end this lingering.
Söyleyerek de bu konuyu, artık kapatacağım.
He liked to meet Elena in dark places so that before they could see each other's face, their hands became aware of each other's presence, lingering in the warmest curves, knowing by touch the places where the skin was softest.
Elena ile karanlık yerlerde buluşmaya bayılıyordu bu şekilde birbirlerinin yüzünü görmek zorunda kalmadan... varlıklarına elleri ile haberdar olabiliyorlardı. ... en sıcak kavislerde makas atıyor... tek bir temasla, tenlerinin kıvrımlarının nerede hassaslaştığını bilebiliyorlardı.
- Well, in that case we're all gonna die horrible, painful, lingering deaths.
- O halde hepimiz korkunç, acı çekerek ve boş yere öleceğiz.
So, about this woman for whom you have so little feeling that you raced across town and burst into one of my sessions — is there any lingering resentment?
Uğruna şehrin bir ucuna gelip seansımı böldüğün kadına süregelen bir kızgınlığın mı var?
Boris'Old Spice is lingering.
Boris'in Old Spice'ı hala etrafta dolaşıyor.
You face a lingering, painful death marked by increasing periods of dementia and eventual insanity.
Yüzünüzde ölümcül acılar olacak ve belirli aralıklar ile delilik yaşayacaksınız.
Lingering onward dreamily
Ileriye dreamily kalan.
Lingering in the golden gleam.
Altın parıltı olarak kalan.
And I want you to know there are no lingering hard feelings on my part.
Benim açımdan bir kızgınlık kalmadığını bilmeni isterim.
Now that your wife's sister moved in, do the two of them ever, you know, get into an argument, and maybe start whacking each other with pillows, next thing you know, a little playful wrestling leads to a lingering kiss?
Baldızın da burada yaşadığına göre karınla ikisi hiç, bilirsin tartışmaya başlayıp sonra birbirlerine yastıkla saldırıp biraz da boğuştuktan sonra uzun uzun öpüşürler mi?
Mr Grossmith, you are under sentence of death by something lingering.
Bay Grossmith ölüme mahkum edildiniz. Yavaş bir ölüme!
Is that still lingering? It's so boring.
Hala kafan karışık mı?
The reason that I didn't eat him, wasn't because of any lingering respect for human dignity inside me, but rather because I didn't want to die from dysentery.
Askeri yemememin nedeni, içimde bitmek tükenmek bilmeyen insanlık onuru değil, daha çok dizanteriden ölmek istemememdi.
I trust the film puts to rest every lingering doubt, Mr. Egans.
Filmin tüm şüphelerinizi yok ettiğine inanıyorum Bay Egans.
Remember we agreed, no lingering.
Unutma anlaştık, oyalanmak yok.
Through the lingering alcoholic fumes in his wine-stained brain, Amin was already half-inclined to agree with Vizier Moussel and the others.
İçtiği şarabın etkisinde olduğunu sanan Emin, vezir ve diğerlerinin söylediklerine inanmaya başlamıştı.
You're lingering with me.
Benim yanımda kaldınız.
He's not aware of what I do chalking up any lingering memories to bad dreams.
Yaptığım şeyin farkında değildi. Yaptığım şeyleri kötü rüyalar sanıyordu.
Is it possible that your foot-dragging might have anything to do with some lingering feelings for Daphne?
Kararsız kalmanın nedeni Daphne'ye karşı duyguların olabilir mi acaba?
NO LINGERING ON THE PLAYGROUND
- Beni şimdi görüyorsun.
The evening's chilly air caused her lingering sinus infection to flare up.
Serin akşam havası sürüp giden sinüs enfeksiyonunu azdırdı.
We don't want any lingering doubts about our final judgment, do we? TRIBUNAL JUDGE 3 :
Son kararımızda herhangi bir şüpheye yer vermek istemeyiz değil mi?
She's innocent... lingering on in youth.
O masum bir kız hala gençliğinin tadını çıkarıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]