English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Lingers

Lingers translate Turkish

183 parallel translation
The girl in the picture isn't Cha Hee Joo, who lingers by your side.
Fotoğraftaki kız Cha Hee Joo değil. Bir hata olmuş.
But the spirit of the late daimyo lingers in the palace and sings like this every time my lady dances.
Ama eski daimyonun ruhu bu evden gitmedi ve leydim her dans ettiğinde şimdiki gibi şarkı söyler.
Yeah... the OPA lingers on.
Evet ama OPA ( Fiyat Yönetimi Bürosu ) uzatıyor.
But there's a special breed of women with only sons that lingers on for years.
Fakat özel yetişmiş bir kadın var ki, oğullarıyla yıllarca yaşar.
She says it lingers.
Midesini bulandırdığını söylüyor.
I'm going to be sick. The smell lingers.
Nefes aldıkça genzime gidiyor.
The smell lingers inside.
Koku içeride kalıyor.
And there was a load of lingers-on, a load of leeches.
Peşinden ayrılmayanlar vardı, asalaklar vardı.
All that exists is your walking, and your gaze, which lingers and slides, oblivious to beauty, to ugliness, to the familiar, the surprising, only ever retaining combinations of shapes and lights, which form and dissolve continuously, all around you, in your eyes, on the ceilings, at your feet, in the sky, in your cracked mirror, in the water, in the stone, in the crowds.
Var olan tek şey yürüyüşün ve bazen dalıp, bazen kayan güzelliğe, çirkinliğe, aşinaya, şaşırtıcıya yabancı kalan sadece etrafında, gözlerinde, tavanda, ayakucunda, gökyüzünde, kırık aynanda suda, taşta kalabalıklar arasında sürekli belirip kaybolan şekil ve ışıklara takılan bakışın.
I brought all this sugar here, but the bitter taste still lingers.
Bütün şekeri buraya ben getirdim. Ama hâlâ acı bir tad var.
Nothing lingers on the palate like good country cooking.
Hiçbir şey damakta, iyi bir ev yemeğinin tadını bırakmıyor.
The survivors fear that the invisible death that annihilated them lingers on.
Hayatta kalanlar, görünmeyen ölümün onları yok edeceğinden korkar.
The flames are all long gone but the pain lingers on
Alevler çoktan bitti ama acı hâlâ orada!
That lingers in Devil's Turf and masterminds all disasters on earth
Devamlı sınır kapısına saldırıyorlar.... ve hain planları ile dünyayı cehenneme çeviriyorlar
lingers at the window, so sad, so alone, so afraid that she will fall in love...
Pencerede, öyle kederli, öyle yalnız aşık olmaktan öylesine korkmuş halde dikiliyor.
♪ Lingers in my memory ;
Anılarımda yaşıyor...
And we were convinced that hope lingers in man as long as he lives.
İnsan yaşadığı sürece asla bırakmayacağına kani olmuştuk.
When he stops, she lingers until he continues.
Öğretmen konuşmasını bitirince devam edene kadar gidemedi.
My perfume lingers in your beard
Parfümüm sakalında dolanıyor.
My flower lingers in your crotch
Çiçeğim kalçanda halsiz yatıyor!
Just set me free from this reverie for the pain lingers on
Sadece beni bu derin düşünmeden kurtar çünkü acı kolay kolay geçmiyor.
" Lingers still the situation?
Hala kötü değil mi?
The hill where mist still lingers Listen... There's the glade the heath, the forest way...
Dinleyin bu vadidir fundalıktır, ormandır kırmızı beresiyle o küçücük çobandır.
And for the rest of your life... it lingers on in that part of your mind... which dreams the very best dreams... taunting and tantalizing you with what might have been.
Ömrünün kalanında da, aklının bir köşesinde can çekişen olabilecekleri yüzüne vuran, seni umutlandırıp kaybolan hayallerle yaşıyorsun.
But he'll die if he lingers here
ama burada kalırsa ölecek.
'Dear Jessie, As the moon lingers a moment over the Bitteroots before its descent into the invisible my mind is filled with song.
" Sevgili Jessie, bilinmeze dalıp kaybolmadan önce ayın ağaçların dallarına takılıp oyalanışı gibi beynimin içi bir şarkıyla dolu.
"In my breath lingers your fragrance"
"Nefesimde senin kokun.."
Long after the coffee's gone the romance lingers on and on.
Bir süre sonra kahve biter romantizm uzar da uzar.
She lingers my desires like to a step-dame or a dowager long withering out a young man's revenue.
Arzularımı erteleyip duruyor genç bir adamın iliğini kurutan bir üvey anne yada bir dul gibi.
Resist the urge that lingers in your loins.
Kasıklarınızdaki dürtüye karşı koymalısınız.
Why, how she lingers.
Nasıl da can çekişiyor.
His smell and his spirit lingers on!
Kokusu ve ruhu yavaş yavaş yok olur!
Yeah. The ancients believe when a soul is not at rest it lingers in the realm between the living and the dead.
Eskiler, bir ruhun huzur bulamadığında, canlılar ve ölüler arasında bir alemde can çekiştiğine inanırlar.
"lingers something of a grievance"
Beni öptüğün anki his şikayet edemem.
Yes, and we call Ross "Lingers in the Bathroom."
Evet, Ross'a da "banyodan çıkmak bilmeyen" diyoruz.
But you won't speak Or utter it It lingers on your eyelashes
Ama konuşmazsın ya da söylemezsin kirpiklerinden ayrılamazki saklanır kapalı gözlerde.
The dream your lips have gifted me lingers with each breath I take.
Dudaklarının hediyesi, hayalim aldığım her nefeste kaldı.
No question lingers in your mind about that, does it?
Kafanızda bununla ilgili soru kalmadı, değil mi?
So, while one dream lingers another one begins.
Bir hayalin söndüğü yerde yenisi başlar.
"But discernable only to the educated palate is the hint of violets that lingers like a haunting refrain."
Ama sonunda geriye, ancak eğitimli damakların fark edebileceği bir menekşe aroması kalıyor.
His fragrance still lingers.
Kokusu her yerde.
Like a sound uou hear that lingers in uour ear
* Like a sound you hear * * that lingers in your ear *
"Your lush body, casts a spell" "Your dense tresses exude a fragrance" "On my breath lingers a scent..."
vücudun lanetli ne güzel kokuyor saçların kokunu duyuyorum gözlerin kaybettiğini arıyor vücudun sanki güzel bir çiçek gibi sadece bir bakışın aklımı başımdan alıyor
A sunset on Cuba is short, but so intense and breathtaking, that one lingers in the darkness, oddly relaxed, almost overwhelmed.
Küba'da günbatımı kısa sürer ancak etkisi karanlıkta dahi geçmeyen, nefes kesici tuhaf bir etkileyiciliği vardır.
Yet the smell of burning flesh lingers on in the air.
Yine de yanmış et kokusu havada süzülüyor.
My heart still lingers on that nightstreet
Kalbim hala o gece o sokakta takıldı kaldı.
Yours is the scent that lingers on my breath.
Sensin benim nefesimde kokan.
My heart beats for love... and this is what my love has to say... your love is a feeling that lingers on my breath.
Kalbim aşk için atıyor ve aşkın dediği bu. Senin aşkın nefesimi zorlaştırıyor.
Lingers on the palate.
Tadı damağında kalıyor.
But the pain lingers all the same, you know what I mean?
Ama acısı aynı, anlıyor musun?
If she lingers at a photograph, move on.
O bir resme takılırsa sen devam et.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]