Lt's translate Turkish
14,410 parallel translation
It's like... lt tastes good.
Gibi bir şey... tadı çok güzel.
I know, but there's, like, a sparkle missing that I saw in your admission portfolio.
Farkındayım ama okula kaydolurkenki portfolyonda gördüğüm parıltı eksik sanki.
And I think she's gonna die soon, and I... I guess it just sucked the sparkle out of me.
Sanırım yakında ölecek ve bu içimdeki parıltıyı alıp götürdü galiba.
Sparkles, meet Adam.
Parıltı, Adam'la tanış.
I think she's still basking in the glow of victory.
Sanırım hâlâ zaferin parıltısının tadını çıkartıyor.
And I spend the rest of my life in this empty house with my shoes in the hall and the refrigerator humming and the clock ticking.
Kalan hayatımı bu boş evde koridordaki ayakkabılarımla buzdolabının vırıltısıyla ve saat tıkırtılarıyla geçireceğim.
- in London. - Danny Whizz-Bang. Hangs around in the pubs in Camden Town Wharf for us.
Kurşun Vızıltısı Danny bizim için Camden Town İskelesi yakınlarındaki barlarda takılıyor.
I thought Danny Whizz-Bang was dead?
- Kurşun Vızıltısı Danny öldü diye biliyorum.
Eh? You're not a whizz bang.
Kurşun vızıltısı değilsin.
Maybe you should put a bullet in Danny Whizz Bang's head like they do with mad horses.
Kurşun Vızıltısı Danny'in kafasına kurşun sıkmalısın belki de.
♪ The love light in your eyes
# Gözlerindeki aşk pırıltısını
His heart rate will slow to a whisper below detectable instrument levels.
Onun kalp atıç hızı tespit edilebilen seviyelerinin altında bir fısıltı kadar yavaş olacaktır.
( Low conversation )
( fısıltılar )
That's not true, Mrs. Florrick, and I won't have Mr. Ingersol sandbagged...
Bu doğru değil, Bayan Florrick, Bay Ingersol'un yanıltılmasına izin vermeyeceğim.
[Arrow whooshes]
[ok vızıltısı]
Let them loose! - lt's one of a pair.
Bir çift var.
- You are unhealthily enmeshed... - Oh. With undertones of subconscious incestual desires.
Bilinçaltındaki ensest arzuların fısıltılarının tuzağına düşüyorsun.
There are whispers, son.
Fısıltılar dolaşıyor evlât.
Whispers that cannot, should not, be ignored.
Fısıltılar görmezden gelinemez, gelinmemeli.
It's just the control mechanism is proving trickier- -
Sadece kontrol mekanizmasını biraz yanıltıcı şekilde... Yeter!
So, can we begin our session with you telling me about hope and silver linings and glittery unicorns?
Yani, biz başlayabilir Eğer bana bizim oturumu umut ve gümüş giydirme hakkında ve ışıltılı boynuzlu atlar?
Now I want to hear about the glittery unicorns.
Şimdi duymak istiyorum ışıltılı tek boynuzlu.
Why are you whispering?
Neden fısıltıyla konuşuyorsun?
Polly's M.O. is staging accidents when the heat and the glare of midday disorients her victims.
Polly'nin olayı, öğle saatlerinde sıcaktan ve parıltıdan başları dönen insanların kazalarını sahnelemek.
Word travels fast around here.
Burada fısıltı gazetesi baya hızlı.
Perhaps there'll be a song of a bird, a mourning dove.
Belki kuşların cıvıltısını duyacak, ya da bir kumrunun sesini.
By permission of honored Aedile, I present yet another beloved slave fallen to treacherous thought and whisper of rebellion.
Şerefli Aedile'ın müsaadesiyle aklı, haince düşünceler ve isyan fısıltılarınca çelinmiş başka bir kölemizi takdim ediyorum.
Though not improved by the yammering of that battle axe.
O savaş baltasının vırıltısını pek geliştiremediler.
It was like a wet wheeze.
Islanmış bir hırıltı sesi gibiydi.
To me you are as a robe of fire-rat fur. Put in the flames, all impurities burn away but it is not consumed, and merely glistens all the brighter.
Kaguya Hime-sama, benim için siz ateşe atıldığında bile yanmamayıp tüm pisliklerinden arınan ve ateş içinde parıltısına parıltı ekleyen ateş faresi kürkünden bir pelerin gibisiniz.
Shoes and Shoe shine!
Shoes ve ayakkabı parıltısı!
There were three other men there, all rendered unconscious by a highly focused electric current to the heart.
Kalbe oldukça yoğun bir elektik akımı verilerek bayıltılmış 3 adam daha var orada.
That's all well and good... lt is my birthday but it is also work as usual, right?
İyi güzel de sonuçta bu benim doğum günüm, öyle değil mi?
But the more she filled it, the more she hid from those whispers, the stronger they became.
Ama doldurdukça, fısıltılardan sakladıkça, daha da güçlendiler.
That's the thing with whispers.
Fısıltılar böyledir.
You know, you put a thousand of them together and you get a howl.
Bin fısıltıyı bir araya getirirsen bir uğultuya dönüşür.
I really felt like I was buried under a giant, gleaming, powdery avalanche of adjectives.
Işıltılı bir şekilde uçuşan sıfatların oluşturduğu çığın altına gömülmüş gibi hisettim.
All those secrets, whispers of a dream.
Tüm o sırları, rüyandaki fısıltıları. Çilem bitmedi.
Looks can be deceiving. Listen...
Dış görünüş yanıltıcı olabilir.
In Lt. Col. Mamuro's letter on my reclassification, he guaranteed my financial autonomy.
Yarbay Mamuro mektubunda finansal bağımsızlığımı garanti etmişti.
We need a warrant for her cust — lt's military jurisdiction!
Kadını gözaltına almak için... Bu ordunun kendi meselesi!
Lt. Col. Mamuro's murder?
Ya Yarbay Mamuro cinayeti?
- Lt. Col. Mamuro found out about the illegal trade. - νice-Minister!
... Yarbay Mamuro bu yasadışı ağı keşfetti.
But if the President has been shot by a KGB operative, I want to know before nuclear missiles start whistling over my head.
Ama başkan, bir KGB ajanı tarafından vurulduysa başımın üstünde, nükleer füzelerin vızıltısını duymadan önce bunu öğrenmek istiyorum.
♪ lt's a long, long road to independence ♪
Halkın tanıdığı kişiler olduğumuzun farkındayım elbette. Birazdan sahneye çıkacağım. Şu an bunun için hiç de uygun bir zaman değil.
"Who does Juliette Barnes think she is? " She's a manufactured pop-tart. ♪ failjuliette "
Nashville'de prova yapabiliriz sonra yine tura çıkarız, şovlarımız olur akustik gerçek ve kendinden emin orada sahneye koyduğumuz bütün o parıltıyı bırakırız.
Let me see... I said don't worry about it.
# Vegas'ın yeşil parıltısı gibi #
I didn't even hear about it through the grapevine.
Bunun hakkında fısıltı bile duymadım.
Systolic heart murmur.
Sistolik kalp hırıltısı.
Stern and scary... but with a twinkle. Trust me, Bill.
Sert ve korkutucu ancak aynı zamanda ışıltısını da kaybetmiyor.
Where's that twinkle you talked about?
O bahsettiğiniz ışıltı nerede?